Fotoğraf: François Dvorak
*İklim aktivistleri Luisa Neubauer, Greta Thunberg, Adélaïde Charlier ve Anuna de Wever van der Heyden‘ın Medium’da yayınlanan makalesi Yeşil Gazete için Ali Serdar Gültekin tarafından çevrildi.
“Paris Anlaşması’na uymadığımızı biliyoruz, öyle olduğumuzu hiç söylemedik. Ama halkı yavaş yavaş yanımıza almalıyız.”
Dördümüz, son iki yılda pek çok dünya lideriyle tanıştık ve muhtemelen kameralar ve mikrofonlar kapalıyken liderlerin söylediklerinden bazılarını duymak sizi şaşırtacaktır. Bununla ilgili pek çok makale yazabiliriz.
Ve bize güvenin – yazacağız.
İnsanlığın, mevcut en büyük tehditlerinden biri, gerçekten yeterli iklim eyleminin gerçekleştirildiği, işlerin halledildiği inancıdır – aslında olmasa da. Hiç de değil. “Doğru yönde küçük adımlar” atma zamanı çoktan geçti ve yine de bu – en iyi durumda – tam da liderlerimizin başarmaya çalıştığı şey. Kelimenin tam anlamıyla geleceğimizi gözümüzün önünde çalıyorlar.
2030 yılına kadar AB için önerilen yüzde 55, yüzde 60 ve hatta yüzde 65 CO2 emisyonu azaltma hedefleri, 1,5 °C’nin altında hatta Paris Anlaşması‘nın “2°C’nin çok altında” hedefiyle uyumlu olacak seviyede değiller.
Demokrasimiz, tamamen, vatandaşların kendilerini ilgilendiren konularda bilgilendirilmesine bağlı ve bu konunun doğru bir şekilde raporlanmıyor oluşu, en hafif deyimiyle, oldukça rahatsız edici. Özellikle, iklim acil durumu insanlığın geleceğini belirleyeceği için. Bu yüzden burada, önerilen bu hedeflerin neden yeterli olmaktan çok uzak olduğunun nedenlerini açıklayan, bazı kilit noktaları topladık. Lütfen bunları her yerde paylaşın.
Elbette AB azaltma teklifinde, “net sıfır” a giden yolda hedeflere karbon yutaklarını dahil etme şeklindeki yepyeni işlerin her zamanki olduğu gibi başka boşlukları da var. Başka bir deyişle: emisyonları azaltmamak için ormanların varlığını bahane olarak kullanmak.
1997’den 2008’e kadar BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin hafifletme çalışma grubuna eş başkanlık eden iklim bilimci Bert Metz, “Yutakların dahil edilmesi, yeni yüzde 55 hedefinin mevcut hedef şartlarına göre etkili bir şekilde yüzde 50’den daha az olacağı anlamına geliyor” diyor. Diğerleri ise farkın yüzde 2 gibi daha fazla olduğunu söylüyor.
Yani: 1990’ların seviyelerine göre yüzde 55 eksi yüzde 23, eksi ithal mal tüketimi, uluslararası havacılık ve nakliye, eksi yüzde 2-5 … pekala, yüzdelerin çıkarılması matematiksel bir zorluk olabilir – ama genel fikri anladınız. Asıl nokta, 2030 yılına kadar bu orijinal yüzde 55, yüzde 60 veya yüzde 65’ten çok sayıda çıkarma var.
Şüphesiz, AB komisyonu, 1990 referansının “adil” olduğunu, “1990’ın her zaman AB ana iklim hedefleri için temel yıl olduğunu” iddia edecek ve “AB emisyonlarımızı 30 yıl önce azaltmaya başladığı için neden cezalandırılsın?” diye soracak. Cevap şu ki, aslında o zamanlar emisyonlarımızı azaltmaya başlamadık. Biz onları sadece yurt dışına taşıdık ve büyük bir kısmını resmi rakamların dışında bıraktık.
Ve bazı uluslara ve bölgelere özel muameleye izin verilmesi gerektiği fikri, hiç şüphesiz tüm Paris Anlaşmasını ciddi şekilde tehlikeye atacaktır.
İklim adaleti olmadan sosyal adalet olamaz. Ayrıca, emisyonlarımızın büyük bir kısmını yurt dışına attığımızı, ucuz işgücü ve kötü çalışma koşullarını ve daha zayıf çevresel düzenlemeleri kullandığımızı kabul etmedikçe, iklim adaleti olamaz.
Çünkü iklim krizinin sonuçlarından en çok zarar gören sadece en az sorumlu olanlar değil – satın aldığımız malzemeyi onlar ürettikleri için artık onları emisyonlarımızdan da sorumlu tutuyoruz.
CO2 emisyonlarının azaltılması her ne kadar memnuniyetle karşılansa da, AB Komisyonu ve Parlamentosundan gelen öneriler yeterli olmaktan çok ama çok uzak. Ve yine de tartışma bir sona yakın değil. Yakında geri döndürülemeyecek bir iklim felaketinden kaçınmak için en azından küçük bir şansımız olacaksa, bunun değişmesi gerekiyor.
Liderlerimiz, bizi bu karmaşaya sürükleyen aldatma taktikleri üzerine sözde “taahhütlerini” oluştururken yeni boşluklar yaratmak yerine iklim acil durumuyla yüzleşmelidir.
Açık konuşalım. Önerilen tüm bu hedefler ve taahhütlerin ortaya çıkardığı şey, büyük olasılıkla, Paris Anlaşması’na uyumlu kalmak için kalan küçük fırsat penceresini kaybetmemizdir. Öncelikle ihtiyacımız olan şey, mevcut en iyi bilime dayalı olarak yıllık bağlayıcı karbon bütçeleri uygulamak ve iklim ve çevre krizini tek bir muamele görmeden çözebilirmişiz gibi davranmayı bırakmaktır. Açık mektubumuzda daha fazla açıkladığımız gibi.
Küresel fosil yakıt CO2 emisyonlarımızın yaklaşık üçte biri 2005’ten beri salınıyor. 1990’dan bu yana yüzde elliden fazlası meydana geldi. Yıllık emisyonlarımız o kadar yüksek ki, ‘her zamanki gibi çalıştığımız’ her bir yıl, sayısız nesiller boyunca gelecekteki yaşam koşullarını ve bugün en çok etkilenen bölgelerde yaşayan insanları etkileyecek. Mevcut liderlerimiz sorumludur. Ve bunu, iletişim kurmaları için yalnızca bilim insanlarına, STK’lara ve aktivistlere bırakmaya devam edersek, başarısız oluruz.
İki yıldan fazla bir süredir mesajımızı tekrarlıyoruz: bilimi dinleyin, bilime göre hareket edin. Ancak mesaj açıkça anlaşılamıyor. Bilim hala görmezden geliniyor.
En çok etkilenen bölgelerde en çok etkilenen insanlar için adalet sistematik olarak reddediliyor.
İklim acil durumu hızla kontrolümüzden çıkıyor. Bir şansımız olacaksa, bu bizim ana odak noktamız olmalı. Haberlere, siyasete ve tüm toplumumuza hakim olmalıdır. Bugünden başlayarak.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…