Daha 2013 yılında, 2016 yılının Dünya Bakliyat Yılı olacağı Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmişti. O tarihte 7.2 milyarla tanışan dünya nüfusu, o günden bugüne Dünya Bakliyat yılını -Almanya toplam nüfusunun üstünde bir nüfus artışıyla- 7,3 milyarla selamladı.
BM (Birleşmiş Milletler), dünya nüfusunun 2050’de 9,7 milyara, 2100’de ise 11,2 milyara ulaşmasının beklendiğini de akabinde müjdeledi.
Yani hızla çoğalıyor, çoğaldıkça tüketiyoruz; gıdayı, tarım arazilerini, ekolojiyi, dünyayı. İşte tam da bu nedenle, dünya gıda dengelerini yeniden masaya yatırmak, sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştırmak için tarım üreticisi çiftçilerin karşılaştığı zorlukların da yakından izleneceği, bilincin artırılacağı, ulusal- bölgesel ve küresel düzeyde geniş bir tartışma ve işbirliğinin hedeflendiği bir farkındalık planlandı bu yıl.
Bu neyin farkındalığı?
Dünya üstündeki gıda adaletsizliğine karşı kaynakların akılcı ve iktisadi yollarla kullanımı sürdürülebilirliğin en temel ilkelerindenken, sanayinin gelişimiyle birlikte daralan tarım arazileri, yerini artan hayvancılık faaliyetlerine bıraktı. Gelişen gen teknolojileri sayesinde misliyle mahsül veren GDO’lu, pestisitli, hormonlu, suni müdahaleli hububatlarla, endüstriyel hayvan çiftliklerine hizmet etmek, baklagil tarımına tercih edildi.
Tarım ürünlerinin hayvancılık vasıtasıyla dolaylı tüketimi, gıdaya ulaşımı hem daha pahalı, hem sağlıksız, hem de sürdürülebilirlikten uzak kılıyor. Artık birçok çiftçi, hepimiz için büyük öneme sahip bitkisel kaynaklı protein kaynaklarını –bakliyatları- yetiştirmek yerine, tarım arazilerini hayvancılığa, meralara ve hayvan yemi yetiştiriciliğine kaydırıyor.
Türkiye gelişen bir tarım ülkesi mi?
Baklagillerin 11 bin yıldan eski bir tarihi olduğu düşünülüyor. Güneydoğu Anadolu’da bulunan, MÖ 8000 yıllarına ait mercimek ve bezelyenin yabani akrabalarına ait örnekler, bugün dünyanın en eski kanıtları kabul ediliyor.
“Baklagillerin atalarına ev sahipliği yapan Türkiye, gerek ekolojik yapısı, gerek fiziki coğrafyası ve gerekse ekime uygun elverişli toprakları nedeniyle, tarımsal ürün çeşitliliğinin son derece zengin olduğu şanslı ülkelerden biri ve bu nedenle dışa bağımlı bir ülke değil” diye düşünüyorsanız, Dünya Bakliyat Yılı, sizin de bu konuyu tekrar düşünmeniz için bir vesile olsun.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de yemeklik bakliyat ekim alanları;
Aynı dönemin nüfus istatistiklerini incelediğimizde ise, 90’ların başında 52 milyar olan ülke nüfusu, 2014 itibariyle 77,5 milyon. Yani:
Mesela, 90’ların başında yeşil mercimek ektiğimiz tarım arazisi 2,5 milyon hektarken, 2014 yılında 170 bine düşmüş.
Kırmızı mercimek 6 milyon hektardan 2 milyona, nohut ise yaklaşık 9 milyon hektardan 3,9 milyona düşmüş.
90’ların başında 216 bin ton yeşil mercimek hasadımız varken bugün 20 bin ton… Üretim azalması, talebi karşılayamadığı için baklagillerin fiyatı da haliyle bundan etkilenmekte.
Tarım alanlarındaki artış, hızla nüfus artışının gerisinde kalıyor ve bir tarım ülkesiyken ithalat yapan bir ülkeye dönüyoruz. Kırmızı mercimeği ithal ediyoruz örneğin, fasülyeyi… Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, nohut ithalatı da özellikle son yıllarda önemli oranda artmış.
Peki ya dışarıda neler oluyor?
Durum pek de farklı değil. Tarımsal artış, nüfus artış hızına yetişemiyor, üstelik tarımsal alanlar hızla yok oluyor. Dünya bakliyat üretimi dünya genelinde son 10 yılda 20’den fazla oranda artmış olmasına rağmen, tüketim aynı dönemde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde yavaş ama istikrarlı bir düşüş görmüş.
İşte 2016 yılının bakliyat farkındalık yılı olmasının amacı da bu.
Ne yapmalıyız ?
Yemeklik tarım desteklenmeli, hayvancılık faaliyetleri özendirilmemeli, et tüketiminin önüne geçilmeli.
Bunu neden mi söylüyoruz? İşte size kısa bir örnek:
Diyelim ki elinizde 20.000 kalorilik mısırınız var ve bununla hayvan beslemek istiyorsunuz. Beslediğiniz hayvan bunun ancak %10’unu kalori olarak geri verebiliyor, yani 2000 kalori. Oysa bunu direkt beslenme amaçlı kullansaydınız 10 kat daha fazla verim alabilirdiniz. Üstelik sağlıklı, etik ve sürdürülebilir bir tercih de yapmış olurdunuz. Çünkü 2.000 kalorilik bir et, tamamen bitkisel beslenmeye (vegan) göre 2,5 kat, vejetaryen beslenmeye göre 2 kat daha fazla da sera gazı emisyonu üretiyor.
Bu konuda bilimsel verilere ihtiyaç duyuyorsanız, kısa notlar halinde aşağıdaki verilere göz atabilirsiniz:
Sağlıklı, doğaya dost, etik, ekonomik ve sürdürülebilir seçimler yapmaksa amacımız, her şey hala bizim elimizde. Madem 2016 Dünya Bakliyat yılındayız ve bu yıl farkındalık için çalışacağız, bu vesileyle biz de üzerimize düşeni size hatırlatmış olalım. Doğadan ve doğaldan ayrılmayın!
#lovepulses #bakliyataşkına
Kaynaklar:
American Society for Clinical Nutrition-Sustainability of meat-based and plant-based diets and the environment1,2,3
David Pimentel and Marcia PimentelFood Outlook: Biannual Report on Global Food Markets, p. 47. FAO, October 2014
World agriculture towards 2030/2050: the 2012 revision. FAO, 2012
Global Assessment of the Water Footprint of Farm Animal Products. Mekonnen/Hoekstra, 2012
World Livestock 2013: Changing disease landscapes. FAO, 2014, Pulses.org
World Watch Institute – Is Meat Sustainable?
Ebru ARIMAN
Türkiye Vegan ve Vejetaryenler Derneği Yön.Kur.Başk.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…