Artık, buradan, vicdanlı insanlardan ve vicdanımızdan hareket etmemiz gerekir. Dönem bunu gerektiriyor. Sınırları, yeniden çizmemiz gerekiyor. Dikey çizdiğimiz sınırları yataya, belki de bir köşeden öbürüne çizmemiz gerekiyor. Mücadele devlet ve Pkk arasındaki mücadeleden çıkmıştır artık. Mücadele, savaş isteyenlerle barış isteyenler arasındaki mücadeleye dönmüştür ve biz de çizgimizi buna göre çizmeliyiz. Sınırı savaş isteyenlerle, barış isteyenler arasından çekmeliyiz. Savaş isteyenler öldürdü Ceylan’ı, savaş isteyenler öldürdü Serap’ı. Savaş isteyenler öldürdü bunca insanı. Savaş isteyenler geriyor halkı.
Ne zaman ki sınırı yazdığım gibi çekeceğiz, o zaman çok ilginç şeylerle karşılaşacağız, buna eminim. Çok farklı, hatta ne farklısı tamamen zıt yerlerde duranların nasıl da sırt sırta vermekten zıt göründüklerini göreceğiz. Aynı noktadan beslendiklerini göreceğiz. En sıcak olayı ele alalım. Bugün, DTP’nin kapatılmasını açık açık isteyenler olduğunu, bunu dile getirdiklerini biliyoruz. Onlara göre Kürt kökenli Türkiyeliler Meclis gibi legal bir yolda kendilerini ifade etmemeliler, edememeliler. Bunun beyanını veriyorlar. İsme gerek yok. Peki, DTP’nin kapatılmasını isteyenler sadece onlar mı? Yani, siyaseten DTP’nin tam karşısında duranlar mı? Legal yolun, barışçıl yolun devlet tarafından kapatılmasını, böylece o kitlenin de illegale kaymasını isteyenler DTP’nin temsil ettiği kanatta yok mu? Hep vardı, hala var. Görülmüyor mu? Aynı şeye hizmet ediyorlar. Her an ötekine karşı kışkırtan medya da aynı şeye hizmet ediyor. Bunlara sürekli malzeme olmak zorunda mıyız? Bize yapılmak istenen nefret aşısının yan etkisini daha kaç can ödeyecek?
Savaşın devam etmesini isteyen sadece bir kesim mi bu ülkede peki? Varlık nedeni o savaş olan, sadece savaşmayı bilen ve elinde silah olduğu sürece konumunu/saygınlığını muhafaza edecek olanlar sadece bir kesimde mi var? Bakın bu öyle ilginç bir durum ki, bu paragrafı okuyan çoğu kişi, bu soruya olumsuz yanıt verecektir. “Evet, sadece bir kesimde var.” Ve ekleyecektir: “Diğer kesimde var.” Herkes, kendisinin mağdur, karşı tarafın da zalim olduğunu düşünüyor. Eğer durum böyle algılanıyorsa, zalimlik de mağdurluk da herkese bulaşmış demektir. Bilindik tepkiler gelecektir. Ezen ulus, ezilen ulus… Denklemi böyle kurduğunuzda çok açıktır ki, ezilen ulus da ezen konumuna gelecektir. Amaç odur. Ulusların iç içe geçtiği yerde de zaten ezen ezilen ilişkisi birbirine geçmiştir, içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Serap Eser mi ezilen? Aydın Erdem mi ezilen? Yoksa ikisi de mi ezen? Taraflardan bir tanesinin gazetesi birinin ölüm haberini görmüyor ve kendisini yakın gördüğü kişiyi manşete çıkartıyor, diğeri ise tam tersini yapıyor. Hâlbuki ikisi de ezilen. Ezen ise savaş. Savaştan nemalananlar.
Barışın şahinlerle işi yok. Şahinlerin de zaten barışla işi yok. Sadece tesadüfle açıklanabilir mi sizce kısa süre aralıkla meclisteki iki partinin en tepesindeki kişilerin aynı nesneye bakıp “Dağa çıkma” tehditinde bulunmaları. Onların partilerinde de ya da tabanlarında da bu savaşın bitmesini isteyenler yok mu? Bence var. Neden DTP’de eş başkanlık var? Cinsiyet ayrımı mı o, yoksa şahinlik-güvercinlik ayrımı mı? Barış isteyenler olmaz mı? Var. Barışı isteyenlerin ne şahinlerle ne de savaşla işinin olması gerekir. Olmamalı. Herkes konumunu yenilemeli, fedakârlık yapmalı. Ağzından barışı düşürmeyen, barıştan karşı tarafın yok edilmesini anlayan ya da kendi isteklerinin tamamen kabul edilmesini, bunun da silahla yapılmasını anlayan şahinleri desteklemekten vazgeçmeliyiz. Gördük ki, bu savaşın bitme ihtimali, arkası boş bir ihtimal olarak ortaya atıldığında bile heyecan yarattı. O zaman, herkesin eşit, tahakkümün olmadığı ve herkesin kendisini rahatça “gerçekleştirebileceği” bir barış ihtimali o kadar da Kaf Dağı’nın ardında değil. Yeter ki, sadece dilde barış diyenlerden kendimizi arındırıp, bir hareket olarak ortada var olabilelim. Adaletten uzak durarak barış olmaz, olmuyor. Çocuklara yaşlarının katı cezalar vermeyi planlayan bir sistemi sorgularken, o çocukları en öne süren zihniyeti de sorgulayabilelim. En şoven fikirleri medyadan yayan, birazcık daha etkileyicilik, biraz daha ilkel duyguları okşama adına savaş çığırtkanlığı yapan medyayı eleştirebildiğimiz kadar, savaşa insanların katılmasını bir müjde olarak veren medyayı da eleştirebilelim. Doğru savaşan tarafların ellerinde değil, doğru ilkelerde… Doğru adalette. Her cana, kendimizin canıymış gibi üzülebilmekte. Bize yakınmış, uzakmış ayırt etmeden hepsine karşı çıkmakta. Göstericilere ateş edilen bir ülkede adalet olmaz, otobüslerinde insanların yakıldığı bir ülkeye de adalet gelmez.
Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…