Avrupa Yeşiller Partisinin 18-20 Mayıs 2018 tarihlerinde Antwerp’te yapılan 28. Konsey Toplantısından notlarımı özetle sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.
***
Bu Konsey Toplantısı, 2019 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine ve plastiklere odaklanmıştı. Bu nedenle önemli oturumlardan biri “Plastikler” temasına ayrılmıştı. Oturumun çerçevesi ise şöyle çizilmişti:
Plastik kirliliği ortak geleceğimiz için ciddi bir tehdit oluşturmakta. Önümüzde duran bu sorunla ilgileneceğimizi göstermemiz gerekiyor. Sorunu ve çözüm seçeneklerini aşağıdaki başlıklar altında inceleyeceğiz:
Bu oturumun moderatörü, Avusturya’dan Avrupa Parlamentosu üyesi Thomas Waitz idi.
Konuşmacıların yaptıkları sunumlar özetle aşağıdaki gibiydi:
Kristy-Barbara Lange (Avrupa Biyoplastik Derneği Genel Müdür Yardımcısı, Almanya): Biyoplastikler, 25 yıl önce biyo-çözünebilir plastiklerin araştırılmasıyla başladı. Biyoplastik Derneği de o zaman kuruldu. Bu konuda Dünyadaki en büyük dernek. Bioplastikler her alanda kullanılabiliyor ve pek çok yararları var. Asıl problemli olan plastikler, tek kullanımlık olanlar. Burada sistemde bazı hatalar söz konusu. Bazen sanayiciler topu tüketicilere atıyorlar ve kullandıkları malzemelerin toplanmasından, geri dönüşümünden, doğaya bırakılmamasından onları sorumlu tutuyorlar. Atık yönetiminin sadece fiziksel safhalarında değil, organik safhalarında da plastikler gözönünde tutulmalı.
Biyoplastik ile biyo-çözünürlüğü birbirinden ayırmak gerekiyor: Birisi değer zincirinin (value chain) en başında hammadde olarak kullanılan malzemenin biyolojik olması; diğeri yaşam çevriminin sonunda doğaya döndürülen atıkların kolay bertarafı için bir seçenek.
Biyoçözünür malzemelerin kompostlanması için Avrupa ülkeleri arasında harmonize edilmiş bir mevzuat var. Plastikleri endüstriyel kompostlamaya tabi tutabilirsiniz. Ürettiğiniz biyoplastik ürünün üzerinde bir sertifika bulunur. Bu sertifikalandırmada 2 tür ekotoksisite testi söz konusu. AB şu anda , bir biyoplastik ürünün bir evin bahçesinde kompostlamaya tabi tutulması halinde ne tür bir ekotoksisite testi uygulanması gerektiğinin mevzuatını yürürlüğe koymak konusunda bir süreç yürütüyor.
Plastiklerin üretiminde kullanılan kimyasalların tabii ki mümkün olduğu kadar zararlı, toksik kimyasallar olmaması; bunların kullanımının en aza indirilmesi gerekir. Ayrıca plastiklerin üretiminde pek çok kimyasal kullanılıyor; ama bunların hepsinin zararlı olduklarını söylenemez. Plastiklerde renk vermek için, sağlamlaştırmak için, esneklik vermek için, vs. pek çok kimyasal katkı maddeleri kullanılıyor. Bunların zararlı olanları tabii ki kullanılmamalı; ama hepsinin sağlığa veya doğaya zararlı oldukları söylenemez.
Biyoplastikteki biyo öneki 2 önermeden kaynaklanıyor:
Burada biyoçözünürlükten daha çok biyo-ekonomiye ya da döngüsel ekonomiye (circular economy) geçiş vizyonundan bahsediyoruz. Bu vizyonda arzulanan, mümkün olduğu kadar çok plastiğin geri dönüştürülebilmesi vedefalarca geri dönüştürülebilmesi; kullanılan biyolojik hammadde ve diğer doğal girdilerin azaltılması; karbon ayak izinin düşürülmesi.
Halen üretilen plastiklerin %70’i fosil yakıtlardan, %30’u biyolojik hammaddelerden üretiliyor. Neden oranın bu kadar düşük olduğunun tabii bir çok sebebi var. Bazı plastikler tamamen biyoplastik olabiliyor. Bazıları kısmi biyoplastik olabiliyor. Kimisinde teknik sebepler (aranılan belirli özelliklerin biyoplastiklerde tam olarak sağlanamaması; bazı plastiklerin ancak kısmi biyoplastik olarak üretilebilmesi, vb. gibi) kimisinde ekonomik sebepler (daha pahalı, daha verimsiz süreçler olması, vb gibi) söz konusu. Kullanım ömrü bittiğinde plastikler mekanik, kimyasal, biyolojik geri dönüşüme tabi tutulabiliyor. Biyo-çözünürlük, plastik için burada karşımıza çıkan belirli bir özellik oluyor. Tüm plastikleri biyo-çözünür yapmaktan ve onların hepsini doğaya atmaktan bahsedemeyiz. Ama örneğin gıdaların paketlenmesinde kullanılan bazı ambalaj malzemelerinin biyoplastik olması daha hijyenik olmalarını, biyo-çözünür olması ise doğada daha kolay bertaraf edilmelerini sağlayabilir.
Biyoplastiklerin üretiminde biyolojik hammadde kullanılması, gıda üretimiyle rekabet yarattığı; araziler üzerinde yeni baskılar oluşturduğu; çiftçileri topraklarından ettiği için eleştiriliyor. Biyo-atıkların, biyoplastik üretiminde kullanılması üzerinde çalışılıyor. ISCC Plus gibi bir sertifikalandırma sistemi 2011 yılında yürürlüğe girdi. Bu sertifikalandırma sistemi, ormansızlaşma, iyi tarım uygulamaları, çalışma koşulları, arazi hakkı gibi bazı kriterleri içeriyor. Bunlar uyulması gönüllü kriterler ama ileride bunların hepsini kapsayan zorunlu bir sertifikasyon getirilebilir. Hatta sertifikasyon kriterleri kapsamına ileride çiftçinin traktöründen çıkan karbondioksit salımları ve kirletici emisyonlar, ne kadar gübre ve pestisit kullanıldığı gibi konular da dahil edilebilir. Şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, biyolojik hammadde üretimimiz, toprağı kirletmiyor. Biyoplastik hammaddesi üretimi için kullanılan arazi miktarı, toplamın %1’den az. 2022’ye kadar da bu oranın korunacağı tahmin ediliyor.
Zamanla fosil yakıtlardan üretilen plastiklerin yerini biyoplastikler alacak. Burada selüloz, pancar, mısır vb bitkilerden sadece biyoplastikler üretilecek diye bakılmamalı. Bir biyo-rafineride biyoplastiklerin yanı sıra gıda ürünleri, hayvan yemler de üretiliyor. İleride biyolojik atıkların biyo-plastik üretiminde kullanılması, üzerinde çalışılan bir konu. Tabii alglerin ve karbondioksitin kullanımı da düşünülen seçenekler arasında; ama özellikle karbondioksit çok fazla enerji kullanımı da gerektiriyor; o nedenle şimdilik uzak bir seçenek. Tüm bu sebeplerle tarımsal ürünler veya orman ürünleri kullanılıyor.
Biyoçözünürlüğe gelirsek, bu sadece malzemenin bir özelliğini ifade ediyor. Yani bu özelliğe sahip bir plastiğin, mikroplar tarafından yenerek, su, karbondioksit ve biyokütleye dönüştürülebileceğini gösteriyor. Bir plastiğin üzerinde %90 oranında karbondioksite dönüştürülebilir deniyorsa, bu geri kalan %10’luk kısmı plastik olarak kalıyor anlamına gelmiyor. %10’luk kısmı artık mikroplar tarafından sindirilmiş ve bünyelerine geçmiş oluyor. Tıpkı bizim gıdaları yediğimizde, bünyemizin bir parçası haline gelmeleri gibi. Biyoçözünürlük süreci nerede gerçekleştirilecek? Biyo-çözünür biyoplastikleri alıp, döngüsel endüstriyel kompostlamaya tabi tutmak gerekiyor. Tüketiciler tek kullanımlık ambalaj maddeleri biyo-çözünebilir olduklarında bunları doğaya atmanın zararlı olmayacağını düşünüyorlar. Oysa bunlar da denizlerde, topraklarda atık olarak görülüyorlar.
Delphine Lévi Alvarès (Plastiklerden Kurtulun Hareketi, Avrupa koordinatörü): 2050 yılında okyanuslarda ve denizlerde daha fazla plastik göreceğiz. Son 20 yılda plastik üretimi 20 kat arttı. Doğaya atılan plastikler flora ve faunayı etkiliyor; biyoçeşitliliğe zarar veriyor. Denizlerde 150 milyon ton plastik olduğu tahmin ediliyor. Ama bu sadece buz dağının görünen kısmı. Plastiklerin hammaddesi fosil yakıtlar. Dünya’da üretilen petrolün %6’sı plastiklerin üretimine gidiyor. Bu hemen hemen küresel uçak taşımacılığının tüketimine eşit. Eğer 2050 yılına kadar küresel ısınma seviyesini %2,5 C’de tutmak hedefini esas alan fosil yakıt tüketiminden gidersek, küresel petrol üretiminin %20’si plastikler için harcanacak ve bu da karbon bütçesinin %50’sini oluşturacak. O nedenle kıyılardan plastikleri toplamakla bu sorun çözülemez. Değer zincirinin (value chain) tamamı gözönünde bulundurulmuyor; hatta bu zincirdeki aktörlerin tamamı bilinmiyor. Örneğin biz burada geri dönüşüm, geri kazanım gibi konuları konuşurken, Avrupa çapındaki bir şirket, yılda 750.000 ton işlenmemiş plastik üretmek için Antwerp’te 900 milyon Avroluk bir yatırım yapıyor. Eğer bunların farkında olmazsak Dünya’daki işlenmemiş plastik üretim kapasitesi her yıl 100.000 ton artacak. Kullanılan her plastik, sonunda atılacak; ama bu bir yerlerde kalacak. Ne yazık ki biyoplastiklerde çok fazla fosil yakıt kullanılıyor. Örneğin biyolojik kökenli PT’yi alırsak, onun da hala %70’ini fosil yakıtlar oluşturuyor. O nedenle soruna sistemik düzeyde bakmamız gerekir. Çünkü küresel ölçekte düşünürsek, Çin’de insani olmayan koşullarda çok ucuza çalışan işçilerin sürdürülebilir olmayan koşullarda ürettikleri plastikleri ne yapacağımızı küresel bir sorun olarak ele almamız gerekir. Dünyanın milyarlarca yılda ürettiği kaynakları (fosil yakıtları), biz, beş dakikada tüketilip, tekrar Dünyaya atılacak ürünlere dönüştürüyoruz. Üretilen ve tüketilen plastiklerin çok az bir kısmı geri dönüşüme gidebiliyor. Çünkü biz sadece ambalajlamada kullanılan plastikler ile eski elektronik cihazlardaki plastikleri geri dönüşüme gönderiyoruz. Kullanılan diğer tüm plastiklerin hiç bir şekilde geri dönüşüme sokulması düşünülmüyor. Bertarafa gönderilen plastikler ise ya düzenli depolama alanlarına gönderiliyor; ya da yakılıyor. Yakılırken de fosil yakıtlar kullanılıyor. Bu arada havaya pek çok kirletici de salınıyor. Avrupa mevzuatıyla bu kirleticilerin sadece %20’si kontrol ediliyor; gerisi havaya salınıyor. Yanma sonucunda ortaya çıkan küller de yine doğaya veriliyor. Depolama alanları ise bir bakıma yine doğaya geri vermek demek. Geomembranla kaplanmış düzenli depolama alanlarında ne kadar tedbir alınsa da, bunlarda %10 oranında çatlaklar bulunabiliyor; bu da kimyasalların toprağa ve yeraltı sularına karışmasına neden olabiliyor. Geri dönüşüme gönderilen plastikler ise fiziksel, biyolojik ve kimyasal süreçlere tabi tutuluyor. Kimyasal süreçler de yine pek çok kimyasalın kullanılmasını gerektiriyor ve bunların bir şekilde çevreye karışmasına sebep oluyor. Tabii bu arada bu işlemlerde su ve enerji de tüketiliyor. Bu işlemlere tabi tutulan plastikler de zaten piyasaya verilenlerin %8’ini oluşturuyor. Geri kalan plastikler de nehirlere ve denizlere, okyanuslara gidiyor; onları kıyılarda görüyoruz. Plastiklerin üretim sürecindeki kimyasallardan kaynaklı kirlilik de başlıbaşına bir sorun. Plastiklerle paketlenen gıdalar da ayrıca kontamine olabiliyor.
Bu kirlilikle mücadele edebilmenin en önemli çözümlerinden biri, insanların örgütlenmeleri. “Plastiklerden kurtulun (Break Free from Plastics)” başlığı ile oluşturulan küresel hareket bunun bir örneği. Bu harekette tedavi edici olmaktan çok önlemeye odaklanarak ve etkin çözümler getirerek, plastikler değer zincirini bir bütün olarak gören yaklaşımla sistematik bir değişim getirmeyi amaçlıyoruz. Su, toprak, hava ve denizlerin, plastik bolluğunun değil; yaşamın bolluğunun yuvası olduğu bir Dünyaya inanıyoruz. Bu hedefe yönelik olarak, şu anda baskın olan anlatımı değiştirmek istiyoruz. Bu anlatımdaki adımlar şöyle:
Marco Affronte, (Avrupa Parlamentosu Yeşiller milletvekili, İtalya): Deniz kirliliğinin %80’ini plastikler oluşturuyor. 10.000-15.000 ton plastik her yıl denizlere ulaşıyor. Şu anda denizlerde ve okyanuslarda toplam 8 milyon ton plastik olduğu tahmin ediliyor. AB’den her yıl yaklaşık 75.000 ila 300.000 ton mikroplastik çevreye bırakılıyor. Mikroplastikler, pek çok kirletici kimyasal barındırıyorlar. 690 balık türünün bünyesinde mikroplastikler bulunuyor. Besin zinciri yoluyla planktonlardan küçük balıklara onlardan da büyük balıklara geçiyor. Her yıl 593 milyar tek kullanımlık plastik şişe kullanılıp, atılıyor.
Şu anda mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki etkileri bilinmiyor; ama mikroplastiklerin zararlı kimyasallar içerdiği biliniyor. Plastiklerin üretimi ile sadece atıklardan bahsediyoruz; ama kaynakların tüketiminden bahsetmiyoruz.
Şu anda Avrupa Birliğinin gündeminde aşağıdaki ilgili konular var:
-Döngüsel ekonomi paketi (atık, ambalaj atıkları, düzenli depolama, elektrikli ve elektronik cihaz atıkları gibi direktifler)
-Limanlar Direktifinin revizyonu (gemilerden kaynaklanan atıklar için atık kabul yerleri)
-Plastikler stratejisi
-Tek Kullanımlık Plastikler Direktifi
Avrupa 25 milyon ton plastik atık üretiyor. Bunun %30’u geri dönüşüme gidiyor.
Şu konular üzerinde duruyoruz:
-önleme
-daha en baştan geri dönüşüm ve yeniden kullanıma göre tasarım
-ürünleri daha dayanıklı ve kolay onarılabilir, bileşenlerini geri dönüştürülebilir/yeniden kullanılabilir yapma
-geri dönüşümü kolaylaştıracak biçimde ürünlerin bileşenlerini standartlaştırma
-tüm ambalajları geri dönüştürülebilir/yeniden kullanılabilir yapma
-ikincil plastiklerin üretimi için sanayicileri teşvik etme
-üreticilerle temasa geçme ve onların talep, beklenti ve önerilerini alma
-plastiklerin içindeki toksik maddelerden kurtulma
-tek kullanımlık plastiklere yönelik güçlü tedbirler alma (üretici sorumluluğunu genişletme, depozito sistemini getirme vb)
-sahte okso-biyoçözünebilir plastikleri yasaklama (bunlar kompostlamaya gelmiyor; mikroplastiklere dönüşüyor)
-mikroplastiklerin atılmasını yasaklama
-mikroplastikleri kaynağında yasaklama
-bioplastiklerin üretimi
Avrupa Yeşiller Partisi 28. konsey toplantısından izlenimler I
Avrupa Yeşiller Partisi 28. konsey toplantısından izlenimler II
Avrupa Yeşiller Partisi 28. konsey toplantısından izlenimler III
Sema Alpan Atamer
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…