Bundan on yılı aşkın bir süre önce, 17 Haziran 1997’de, Radikal gazetesinin Yorum sayfasında, Prof. Dr. Zafer Üskül’ün bir yazısı yayımlandı. Yazının başlığı “Akkuyu halkı ‘santral’ değil ‘yaşamak’ istiyor”du.
Üskül, yazısını şu çarpıcı cümleyle bitiriyordu: “Akkuyu halkına rağmen Akkuyu’da nükleer santral kurmaya kalkışacak olanların vay haline!”
Geçen ay, İstanbul’da düzenlenen “Nükleer Enerji Arenası” başlıklı konferansta konuşan Enerji Bakanı Hilmi Güler, yatırımcıları bir kez daha nükleer santral ihalesine girmeye davet etti ve öncelikli yerin Akkuyu olduğunu söyledi.
Konuyu yakından takip edenler, reaktör yapımı için yer lisansı 1976’da alınan ve 30 yılı aşkın süredir çeşitli hükümetler döneminde nükleer santral projelerinin hedefi olan Akkuyu’nun, AKP hükümetinin de ilk tercihi olmasını fazla yadırgamadılar.
Çünkü AKP, halktan, aydınlardan ve nükleer enerjinin kaçınılmaz risklerini ve dezavantajlarını sürekli tekrarlayan uzmanlardan gelen tepkiye kulaklarını tıkayıp, mümkün olan en kısa sürede nükleer maceraya girmeye niyetli görünüyor.
Ama yörelerine 30 yıldır nükleer santral yaptırmayan Mersin ve Akkuyu halkının kararlılığını hafife alıyorlar.
Akkuyu, Prof. Dr. Üskül’ün de memleketi olan Silifke’nin çok yakınında, Gülnar ilçesinin Büyükeceli köyü sınırları içinde bulunuyor.
Nükleer santral planlarına hedef olduğundan beri rahat yüzü görmeyen yöre halkı, 1999’da Greenpeace’in öncülüğünde yapılan ve halkın büyük çoğunluğunun katıldığı yerel bir referandumda nükleer santrala yüzde 84 oranında “Hayır” demişti.
Doksanlı yıllarda her yaz tekrarlanan nükleer karşıtı şenliklere ev sahipliği yapan ve son derece kararlı eylemlere imza atan Akkuyulular, hala nükleer santral istemiyorlar. Can Yücel’in dizelerinden alıntıyla “Hormonlu domates gibi bebeler istemiyoruz” sloganını sürekli tekrarlayan, seslerini duyurmak için defalarca Meclis’e, bakanlıklara, yetkililerin olduğu her yere taşınan Akkuyu halkı, en sonunda 2000 yılının Temmuz ayında o zamanki Bülent Ecevit hükümetinin kararıyla nükleer santral ihalesinin iptal edilmesi sayesinde derin bir nefes almıştı.
Dileyenler, Orhan Çalışır’ın “Akkuyu”* belgeselinde Akkuyu köylülerinin bu iptal kararını nasıl davul zurnayla kutladıklarını izleyebilir.
Oysa AKP hükümeti bu uzun yıllar süren mücadeleyi, Akkuyu halkının bu kararlı itirazını yok sayıp, yine “Akkuyu” diyor. Akkuyu halkının tepesinde 30 yıldır sallanan Demokles’in kılıcını bir kez daha ortaya çıkarıyor. Kimin adına?
Nükleer enerji dünya ülkelerinin çoğu tarafından artık bir seçenek olarak görülmüyor. Almanya, İspanya, İsveç, İtalya, Avusturya, Yeni Zelanda gibi çok sayıda ülkede hükümetler nükleer enerjiden çıkış kararlarına imza atıyor. ABD’de 30 yıldır yeni bir reaktör yapılmıyor.
Peki Türkiye neye dayanarak devri kapanmakta olan nükleer enerjiye kapı aralıyabiliyor? Bir reaktörün 5 milyar dolara malolduğunu, yüzbinlerce yıl radyoaktif kalan atıklar sorununun çözülemediğini, bütün dünyada nükleer santrallerin sabotaj tehlikesiyle, deprem riskiyle, irili ufaklı kazalarla karşı karşıya olduğunu gayet iyi bilen AKP, kimin adına ve hangi gerekçelerle Akkuyu halkını ikna etmeyi düşünüyor?
Yoksa hükümet, yaşadıkları, balık tuttukları, domates yetiştirdikleri, çocuklarını doğurdukları köylerinin ortasına nükleer santral yapmayı düşündüğü Akkuyuluların ve Çernobil’i de, radyasyonlu çayları da, Karadeniz’de artan kanser vakalarını da gayet iyi hatırlayan halkın ne dediğini, pek de o kadar merak etmiyor mu?
AKP Mersin milletvekili Üskül, izlediği toplantıda, Akkuyu’da nükleer santral yapılmasını savunanlara halkın gösterdiği tepkiyi şöyle anlatıyordu:
“Toplantı büyük bir zorlukla sürdürülebildi. Nükleer santral yanlısı her söz hemen tarifi olanaksız bir protestoyu doğuruyor, nükleer karşıtı her sözün ardından salon alkıştan inliyordu. En ön iki sırayı tümüyle kaplamış olan kadınlar, nükleer santralı savunmaya çalışan profesörlere laf yetiştirmekten asla geri kalmadılar ve onları bunalttılar. Yöre halkı nükleer santral değil, ‘yaşamak’ istiyordu ve ‘yaşamını korumaya’ kararlıydı. Böylesi bir kararlılıkla bu kadar yıllık yaşamımda pek az karşılaştım.”
Yazısında kendisinin konuya bir yurttaş ve siyaset bilimci olarak yaklaştığını ve Mersin Üniversitesi’ndeki bir başka toplantıda nükleerci uzmanları dinledikten sonra da nükleer santralların kurulmasına karşı olan tutumunun yumuşamadığını söyleyen Üskül’ün, kendi partisi AKP’nin de aynı yerde, kendi seçim bölgesinde ve nükleer santrala karşı olan insanların rızaları hilafına yapmak istediği nükleer santrala karşı yeniden sesini yükseltmesini beklemek, herhalde hakkımızdır.
Hükümet, 21 Şubat’ta Akkuyu ve Sinop için nükleer santral ihalesini açacağını ilan etti. Zaman daralıyor. Artık Üskül’ün, diğer Mersin ve Sinop milletvekillerinin ve AKP’deki diğer nükleer karşıtlarının, nükleer sevdalısı enerji bakanına ve hükümete seslerini duyurmalarını bekliyoruz.
Üskül’ün dediği gibi: “Akkuyu’da nükleer santrala karşı ‘halkın gücü’ oluşmuş. Artık bu güce karşı çıkılamaz.”
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…