Kategoriler: Yeşeriyorum

78’den 2010’a – Fırat Bilir

Yazar:
Konuk Yazar

Kürt halkına yönelimler arttı. Silopi’de bir çocuk daha katledildi. Roj Tv küresel pazarlıklarda kullanılıyor. Operasyonlar son sürat devam halinde. Kadınlarımız, küçük kızlarımız hergün tecavüze uğruyor. Dilimiz ve benliğimiz de… Onca şeyin arasında Şerzan Kurt’u anmak ne kadar anlamlıysa direncini mücadelesinde bulan bir halkın gerekçe aramadan özgürlüğün bir ucundan tutmasının o kadar önemli olduğunun farkındayız sanırım.

Evet, bugün (Cuma) Şerzan’ın katledilişiyle ilgili davanın ilk duruşması yapıldı. 12 Mayıs 2010 tarihinde Muğla’da bir polisin silahından çıkan kurşunun isabet etmesi sonucu Muğla üniversitesi ikinci sınıf öğrencisi olan Şerzan Kurt ağır yaralanmış ve tarihler 19 Mayıs’ı gösterdiğinde hayata gözlerini kapamıştı. Bugün ise olayın üzerinden tam beş ay geçti. Şerzan’ın failleri halen cezalandırılmış değil. Yaşamının baharında polis kurşununa hedef olan 21 yaşındaki Şerzan’ın faillerinin cezalandırılması bir yana dava, “güvenlik” gerekçesiyle Eskişehir’e alındı. Üstelik bu, yaşanan katliamın ilk duruşması dahi yapılmadan, 9 Ağustos 2010 gecesi Muğla mahkemelerinin evrak üzerinde aldığı kararla gerçekleştirildi. Dahası bu karar alınırken Şerzan’ın avukatı da habersiz bırakıldı.

Şerzan’ın katledilişi öyle bir yere oturuyor ki ülkenin geçmişinden bugüne aslında hiçbir şeyin değişmediği ortaya çıkıyor. Türkiye’nin, her dönemi kasvetli ve kirli siyasi tarihine bakıldığında üniversiteli demokrat gençlere yönelimler her zaman oldu. Devletin hiçbir kademesinde üniversitelerin özgürleşmesi istenmedi. Özellikle de 68 Kuşağı’nın üniversitelerde başlayıp taşraya kadar uzanan örgütlülüğü düşünüldüğünde, devletin ve karanlık güçlerin üniversitelere el atmayı bir borç bildiğini hatırlamak zor değil. Demokrasi, devrim ve halkların kardeşliğine uzanan o uzun soluklu yolun öncüleri her zaman üniversitelerde doğmuştur. Devletin ve emperyalistlerin dayattıkları sisteme dur demek için üniversite içinde üniversite kurdular, örgütlendiler, direndiler. Onlar gibiler için kendilerini yetiştirmek ve mücadeleye her anlamda hazırlanmak kampüslerle sınırlı değildi, heryerdi. Tam da bu yüzden devlet için de onları katletmenin yeri ve zamanı yoktu.

Bu konu konuşulduğunda aklıma ilk gelen olay ise yedi TİP’li öğrencinin ülkücü faşistlerce katledilişi oluyor. 9 Ekim 1978’de Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı ve ülkücü arkadaşları tarafından gerçekleştirilmişti bu olay. Çatlı, Susurluk kazasında öldü. Kırcı ise serbest. Bildiklerimizin ötesinde o kadar çok olay var ki Türkiye siyasi tarihinin kanla ve zulümle bezenmiş sayfalarını hafızalarımıza sıkıştıramamamız normal görülmeli. Çünkü kendisi gibi olmayanı reddeden bir zihniyetin varlığı kendini hala koruyor. İşte Şerzan’ın adı da o zihniyetin son halklarından birinin ismi haline geldi.

Son dönemde de Şerzan Kurt gibi Kürt gençlerine olan yönelimler ve katliamların bir tesadüf olmadığı, polisle yaşanan çatışmalarda kurşunun kazara isabet etmesi sonucu öldürülmelerinin ilk olmadığı bir ülke burası. Devlet katledilenleri her zaman sıkılan kurşuna kazara hedef olunmaktan suçlu buldu. Yani sıkılan kurşuna “siz koştunuz” dedi. Yani, kurşun her zaman sıkılır, hedef olmayacaksın…

Yedi TİP’li öğrenci katledilirken, “devlet için kurşun sıkan da yiyen de şereflidir” anlayışı vardı. Şerzan’ın katledilişinden sonra toplanan bir grup ülkücü, sanık polis Gültekin Şahin lehinde slogan atmıştı; hem de Şerzan’ın hastaneye kaldırıldığı akşam, yine hastanenin önünde. 78’deki katliamla 2010’daki katliamın arasındaki bağ da burada. Değişen hiçbir şey yok. Sistematik aynı. Katledilenlerin isimleri dışında. Ne anlamlıdır ki, 9 Ekim’de TİP’li öğrencileri andık. Bugün ise (Cuma) Şerzan için adalet nöbeti tuttuk. Eskiye dönüp tekrar baktığımızda devlet, öğrenci hareketlerinin büyüdüğü zamanlarda kanlı ellerini gösterdi üniversitelerde. Büyüyen bu harekette o kanlı ellerin hesabını soracak Şerzanlar vardır ve elbet birgün kazanacaktır. Unuttukları bir şey var çünkü; TİP’li öğrencilerle Şerzan’daki o direniş ruhunu yok edemediler, edemeyecekler.

Paylaş
Yazar:
Konuk Yazar

Önceki Haberler

Bir çocuk, deprem ve TOKİ savaşı: Terk etmeyeceğiz!

Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…

11/02/2025

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…

27/12/2024

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…

27/12/2024

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…

24/12/2024

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…

16/12/2024

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…

15/12/2024