Yarın, Dünya Gıda Günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da açlık, obezite, gıda israfı ve sağlıklı gıdaya erişim sorunları gündemde. Bu kez farklı olansa, söz konusu sorunların derinleşmesine neden olan koronavirüs (Covid-19) salgınının, çoğumuzun gıda güvenliği meselesini yeniden değerlendirmesini sağlaması.
Bu yıl Gıda Günü temasını “Büyütelim, Besleyelim; Hep Birlikte Sürdürelim” olarak belirleyen Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), dayanışma ve işbirliğinin önemine dikkat çekiyor. Bu birliktelik; kentli ve köylünün, tüketici ile üreticinin birbirinden uzaklaşmasına neden olarak gıda krizinin derinleşmesine yol açan endüstriyel gıda sistemlerinin yerine; yerel üretim-yerel tüketim ile üretici-tüketici dayanışmasını koyuyor. Vrimlilik odaklı, kirleten ve yok eden, sürdürülemez sistemler yerine ise doğanın döngüleri ile uyumlu, herkes için sağlıklı ve erişilebilir gıda üretiminin sürdürülebilirliğini esas alan agroekolojik yöntemleri destekliyor.
Gıda güvenliğinin sağlanabilmesinin önündeki başlıca engellerden biri, tarım ve gıda sistemlerinin bütüncül bir değerlendirmeyle ele alınmaması. Bir yanda insan faaliyetlerinin neden olduğu çevre kirliliği ve iklim krizi, sağlıklı gıda üretimini tehdit ediyor; diğer yanda kimyasallara, yoğun üretime ve kıtalar arası gıda alışverişine sırtını dayamış endüstriyel tarım sistemi, çevre kirliliği ve iklim krizini tetikliyor.
Öte yandan sözde gıda üretimini artırmak için sağlığımızı ve biyolojik çeşitliliği tehdit eden kimyasallar kullanılıyor, buna karşılık tarladan sofraya devasa bir gıda israfı sorunu yaşanıyor.
FAO verilerine göre, her yıl dünyada kullanılan 3 milyon ton tarım zehiri, toprağı, suyu ve havayı kirletip sağlığımızı tehdit ederken, yaşanan gıda kaybının parasal bedeli, yıllık 400 milyar dolar. Söz konusu gıda kaybı ve israfı, küresel sera gazı salımının, yüzde 8’ini oluşturuyor. Sağlığımıza ve doğal varlıklara ödettiği bedel ise hesaplanmıyor. Bu gizli maliyetlerle üretilen gıdanın yaklaşık 1,3 milyar tonu ise çöpe gidiyor. Bir başka deyişle çöpe giden gıdalar yüzünden sağlık sorunları artıyor, biyoçeşitlilik azalıyor, iklim krizi derinleşiyor, emekler heba oluyor, kırsalın refahı düşüyor.
Yerel, küçük ölçekli, sürdürülebilir, adil, katılımcı ve dayanışmacı gıda sistemleri ise hem doğal varlıkların sürdürülebilirliğini destekliyor hem de gıda israfını önlüyor. Örneğin; tüketicilerin, ihtiyaçları doğrultusunda, yereldeki küçük çiftçilerle ortaklık yaptığı ve ürününe alım garantisi verdiği topluluk destekli tarım modeli ürünlerin tarlada kalmasını engelliyor. Aynı model, dağıtımın imeceyle örgütlenmesi sayesinde nakliye sırasındaki kayıpları da önlüyor.
Covid-19 salgını öncesinde açlıkla mücadele edenlerin sayısı 820 milyonu geçmişken, salgınla birlikte gıdaya erişimde yaşanan aksaklıklar bu sayıda yüzde 12-14 oranında artışa neden oldu. FAO’ya göre, salgın en çok tedarik zincirini etkiledi ve bu da mevcut endüstriyel gıda zincirini sorgulama gerekliliğine işaret ediyor.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Strateji Kurulu üyesi Oya Ayman, “Endüstriyel gıda sistemi, 70 yılı aşkın süredir denenmesine rağmen açlığı önleyemedi” diyor. Ayman şöyle konuşuyor:
“Oysa salgın, savaş ya da benzer kriz zamanlarında; tek tip üretimin ve halkaları kopabilecek gıda zincirlerinin yerini alacak çeşitlilik (polikültür) odaklı küçük ölçekli üretim, yerel üretim-yerel tüketimi destekleyen topluluklar, kolektif ve kooperatiflerin doğrudan pazarlamayı esas alan ağ sistemleri, gıdaya erişimi kolaylaştırıyor.”
Buğday Derneği ile Dört Mevsim Ekolojik Yaşam Derneği’nin Ankara, Güdül’de yürüttüğü ”Gıda Topluluklarıyla Agroekolojik Dönüşüm” projesinin yürütücüsü Ceyhan Temürcü ise, salgın döneminde küçük üreticilerin çevrelerindeki toplulukları taze, sağlıklı, besleyici gıdalarla doyurmaya devam ettiklerini ve daha geniş kitlelerle doğrudan bağlantı kurmak için yaratıcı çözümler bulduklarını söylüyor:
“Dahil olduğumuz katılımcı güvence sisteminde (Doğal Besin, Bilinçli Beslenme Ağı) yer alan bazı üreticiler, ihtiyacı olan herkes için ücretsiz gıda bile sundular. Birçok kooperatif ve gıda topluluğu sağlık önlemlerine uygun olarak gıda dağıtmaya devam etti. Topluluk destekli tarım grupları ve üretici örgütleri, salgına karşı güvenli yöntemleriyle, her zamankinden daha aktif şekilde faaliyet gösterdiler. İnsanlar, en kırılgan durumdakiler için dayanışma fonları oluşturmak üzere örgütlendiler. Çiftçiler ve sorumlu tüketiciler, toplumlarımız için bir güç kaynağı olduklarını ve kendilerine alan açıldığında çözümlerini daha da yaygınlaştırabileceklerini kanıtladılar.”
Katılımcı ve kolektif gıda sistemlerinde yer alan üretici ve tüketicilerin salgın sırasındaki deneyimleri; açlık, gıdaya erişim ve israf konularında çözüme götürebilecek paradigma değişikliği kapsamında örnek teşkil ediyor. Buğday Derneği’nin söz konusu paradigma değişikliği için önerileri şöyle:
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…