Manşet

Zeytinlikleri ‘birkaç ağaca’ indirgeyen anlayışa karşı mücadeleye devam- Özlem Teke

Zeytin adı üstünde ölmez ağacı….Anadolu topraklarında  6000  yıldır kök salmış, etrafında şekillenen yaşam kültürüyle önemini hiç yitirmeden bugünlere kadar gelebilmiş. Son 20 yıldır ise AKP iktidarının hafriyat ekonomisinin şiddetine karşı direniyor.

Türkiye’nin 1939 yılından beri bir zeytincilik yasası var. 3573 Sayılı bu yasanın 20’nci maddesi zeytinlik alanlar ve bu alana 3 km mesafede zeytinyağı fabrikası dışında bir faaliyete izin vermiyor.1 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan Madencilik Yönetmeliği değişikliği  ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilmesi, madencilik faaliyetleri için zeytinliklerin taşınması, taşınan, yok edilen zeytinlik alan kadar alanın zeytinlik olarak tesis edilmesi öngörülüyor.

Hukukta var olan normlar hiyerarşisi  gereği, bir yönetmelik ile yasa hükmü değiştirilemez. Türkiye’nin zeytinyağı ve sofralık zeytin üzerine imzaladığı  uluslararası bir anlaşma, Zeytincilik Yasası ve Zeytin Yönetmeliği’ne rağmen Madencilik Yönetmeliği’nde yapılan bu değişikliğin anayasaya kanuna ve normlar hiyerarşisine aykırı olduğu ortadadır.

Kömürden çıkış yerine tarımı ve iklimi yok etmek

AKP’nin Zeytincilik Yasası’nı ilk kez delmeye çalıştığı 2003 yılından bugüne istikrarlı bir çabayla yasa ve yönetmelik değişiklikleri ile zeytinlikleri madencilik, imar ya da sanayi faaliyetleri için açmaya çalıştığını görüyoruz. Daha önceki sekiz girişim, bu yasal düzlemle birlikte  üreticiler, sivil toplum ve diğer tüm aktörlerin çabalarıyla durduruldu. Kazdağları’ndan Akbelen’e madenciliğin tehdit ettiği tüm yerellerde bu düzenlemeye karşı  büyük bir direnç şimdiden başladı. Tarımsızlaşma ile insanları üretimden koparıp madenciliğe mecbur bırakan politikaların sonuçlarını Soma’da çok acı bir şekilde yaşadık. Kömür madenciliğinin, ücretlerden sendikalaşma oranlarına kadar nasıl bir istihdam alanı olduğunu raporlarda görmek mümkün. Yerel ekonomileri domine ederek, tarımdan turizme birçok alanı yok eden kömüre dayalı ekonomi, devletin destek ve teşvikleri olmadan ayakta duramıyor. Yenilenebilir enerji ise kömüre verilen destek ve teşvikler kalktığında kendi dinamikleri ile büyük bir kapasite artışı gerçekleştirebiliyor. Üstelik çok daha fazla iş imkanı, özellikle kadın istihdamı yaratıyor.

Bugün düzenlemeye gerekçe gösterilen enerji krizi ve dışa bağımlılık, enerji politikalarındaki başarısızlığın bir sonucu. İklim krizine karşı acilen atılması gereken ilk adımın kömürden çıkış olduğu ortadayken tarımı ve iklimi birlikte yok edecek politikalar kamu yararı olarak sunuluyor. Yönetmelik değişikliği için eklenen fıkrada şöyle deniyor:

“Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir.

Bu fıkra kapsamında zeytin sahasının taşınmasına ilişkin tüm masraflardan ve zeytin sahasının taşınmasından kaynaklanan tüm taleplerden madencilik faaliyeti yürütmesi yönünde lehine karar verilen kişi sorumludur.”

‘Taş devri, taş bittiği için sona ermedi’

Devletin bu süreçlerin dışında kalarak üreticileri maden şirketlerinin insafına terk ettiğini söyleyebiliriz. Maden alanlarının ıslahından kimin ne anladığının da altını çizmekte fayda var: Rehabilitasyon çok zor  ve aslında yok olmuş bir ekosistemi geri döndürmenin imkansızlığı tecrübeyle de sabit. Yönetmelik değişikliğinin sahibi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, zeytinlikler üzerinde söz sahibi olurken Tarım ve Orman Bakanlığı tali bir konuma geriliyor. Benzer bir durum geçtiğimiz ay Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı organizasyonunda gerçekleşen İklim Şurası’nda gerçekleşti. Bakanlığın komisyona hazırlattığı tavsiye kararlara rağmen, kömürden kademeli çıkışa İklim Şurası politika önceliklerinde yer verilmemesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın politikalarının öncelendiği, Çevre ve İklim Bakanlığı’nın ise seyirci kaldığı durumu işaret ediyor.

Kömürden kademeli çıkış, Paris İklim Anlaşması’nın 2.maddesi sıcaklık artışını 1.5 derecede tutmayı öngördüğü, 2030 ve 2050 net sıfır hedeflerine uygun azaltım patikası uyarınca ve  COP26 çerçeve kararı olan Glasgow İklim Paktı’nda Türkiye dahil bütün ülkelerce kabul edilmiştir.

Türkiye’nin en önemli zeytin üretim bölgeleri, kömür madenciliği ve termik santrallerin tehdidi altındayken bu yönetmelikle çok büyük tarım alanlarının yok olacağını biliyoruz. Zeytinlikleri birkaç ağaca indirgeyen anlayışın ekolojinin yasalarını, doğadaki döngüsel süreçleri anlamasını bekleyemiyoruz. O zeytinlikler, yüzlerce yıldır aileleriyle bu işi yapan üreticiler kadar içinde barındırdığı kurdu, kuşu otu böceğiyle de ekosistemin önemli bir sağlayıcısı. Zeytinin binlerce yıldır insan toplulukları üzerine etkisini, mitolojiden dini metinlere, efsanelerden modern edebiyattaki izdüşümüne kadar çok geniş bir alanda görmek mümkün. Bugün insanlığın geldiği yol ayrımı fosili yerinde bırakarak, yüzünü güneşe dönmeyi gerektiriyor. Önemli karbon yutak alanlarından olan zeytinlikler bu anlamda da korunmayı hak ediyor. Taş devri taşlar bittiği için son bulmamıştı, fosil çağının bitmesi için de bunu beklememiz gerekmiyor. Zeytini, etrafında şekillenen türetim kültürünü, binlerce yıl ayakta kalmayı başaran bu kadim ağacın yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz.