Ne zaman ki insan türü olarak, doğayla daha etkin mücadele etme ve bu sayede hayatta kalabilme adına topluluklar halinde yaşamayı tercih ettik, kitlesel yaşamı organize edebilmek için aygıtlara ihtiyacımız oldu. Liderlik, hiyerarşi, ticaret, şirketler, etik, rejimler, yargı ve elbette ki devlet gibi icatlarımız, bizlerin ön görülemez bireyler olmak yerine kısmen ön görülebilir toplumlar olmamızı sağladı. Bu öngörülebilirlik özellikle liderlerin pek hoşuna gidiyordu. Liderlikteki birkaç kişinin belirlediği kurallar bu aygıtlarca kitlelerin kullanımına sunuluyor, milyonların davranış biçimlerini güdümlüyor, kimseye tek tek dert anlatmaya gerek kalmıyordu.
Doğada, milyonlarca türün ve binlerce makro-ekosistemin etkileşimiyle milyarlarca yılda gelişmiş mutlak bir bilgi birikimi vardı. Oysa insan, doğayı gözlemlemeyi ihmal etmese bile kendi sistemlerini geliştirirken ancak kendi aciz aklıyla kısıtlıydı. Devlet dediğimiz de, Homo Sapiens denen bu kibirli türün pek övündüğü kitle idare oyuncaklarından biriydi işte. Öyle bir oyuncak ki, refahla süslenip çekici hale getiriliyor ama alıp kullandığınızda elinizde kalıyor, dahası kırıklarıyla canınızı yakıyordu…
Ariel Dorfman bu oyuncağın kırık döküklerini toplayıp kucağımıza bırakıyor “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler”de. Dünyanın her köşesinden tanıkların insan hakları ihlallerine dair ifadelerine dayanarak oyunlaştırılan ve ilk kez 2000 yılında sahnelenen eserde, Güney Amerikalı yazar, devletlerin ışıltılı vitrinlerinden ziyade karanlık tünellerdeki ceberut yüzüyle buluşturuyor bizi.
Mart 2013’te sanat hayatına başlayan Yolcu Tiyatro, Dorfman’ın bu eserinin prömiyerini Aralık 2014’de yorumlamış. Sanem Öge’nin çevirisiyle güncellenerek ele alınan metin, tecrit, kadın cinayetleri, tecavüz, işkence, din sömürüsü, çocuk işçiler, anadil ve çevre eylemleri gibi konularda, ülkemizin de aralarında yer aldığı dünyanın farklı ülkelerden çarpıcı kesitler sunuyor.
Ersin Umut Güler eseri üç oyuncu üzerinden kurgulamış. Oyun boyunca yoğun bir drama ve yormayan bir gerilim hâkim. Dengeli bir alan kullanımı ve minimalist bir sahne tasarımı tercih edilmiş. Kalkışma ile yola getirme, umut ve karanlık, naiflik ve gerçeklik, yerellik ve küresellik hep rekabet halinde ve ele ele geziyor.
Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahnelenen 24 Nisan temsilinde Cenk Dost Verdi, Simge Geren ve Ulaş Bayır’ın oyunculukları oldukça temizdi. Abartıdan uzak kalmayı becerirken kuvvetli bir etkiyi seyirciye geçirmekte de eksik kalmamışlar. Ana duygu gerilim, ana renk karanlık olunca; müzikte Ulaş Bayır ve ışık tasarımında Alev Topal kendilerine düşen katkının hakkını vermişler. Yolcu Tiyatro’nun bu yapımında ses tasarımı ve müzik prodüksiyonu Tufan Dağtekin’e ait.
Son tahlilde umutlanabilir, kabullenebilir ya da harekete geçmeye bilenebilirsiniz. Bu biraz karanlıkla ve gelecekle aranıza koyduğunuz mesafeye bağlı. Siz de kendi konumunuzu belirlemek isterseniz, Yolcu Tiyatro’nun “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler” temsillerinden birini izleyebilirsiniz.
Sanatla ve barışla kalın…
Tamamlayıcı bilgiler için:
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…