Bu arada Türkiye Gezi direnişi ile birlikte yeni bir döneme girdi. Hükümet direnişin önemli araçlarından biri olan internet ve özellikle sosyal medyaya da saldırdı. Başbakan sosyal medyayı “baş belası” olarak adlandırıp dünyanın alay konusu olurken, polis sosyal medya kullanıcılarına hukuksuz korku ve şok operasyonları düzenlemeye başladı. Bu arada 5651 de politik muhalif içeriğe yönelik olarak fazla mesai yapmayı sürdürdü.
Şimdi ise sızıntının sel olduğu dönemdeyiz. AKP ve Cemaat birbirine gireli beri herkes eteğindeki taşları döküyor. Bütün bu bilgi seli öncelikli olarak interneti kapladığından hükümet şu sıralar internet ve sosyal medya karşısında tam bir panik duygusuyla hareket ediyor. Delirmişler adeta. Bu yüzden sinsi bir biçimde bir torba kanunun içine sakladığı ve gece yarıları alakasız komisyonlardan geçirdiği maddelerle 5651’i sadece internet sansürünün değil gözetim devletinin de en ucube düzenlemesi haline getirecek bir adım attı. Ama bu işe yaramadı, hükümet ışıldak altındaki tavşan gibi yakalandı. Ama kanunun geçeceğinden kuşkum yok. Dedim ya, delirdiler artık.
Yeni 5651 ile ilgili maddeler çok eleştirildi. Bu eleştiriler basında da geniş bir biçimde yer aldı. Ben iki önemli nokta üzerinde durmakla yetineceğim: Sansürün keyfi, tamamen hukuk dışı, iki adamın dudağı arasına bırakılması olarak nitelendirebileceğim absürdlük (ki güçler ayrılığını iç edip yargıyı yürütmenin emrine veren otokratik bir hükümetten de başka bir tavır beklemezdi); ve Türkiye’yi en hukuksuz, en faşizan, en gözü dönmüş gözetim devletlerinden biri haline getirecek bir mahremiyet ve kişisel veri düşmanlığı.
5651 zaten berbat bir sansür yasasıydı. Eklenen yeni maddeler bu sansürü ağırlaştırmakla ve kapsamını genişletmekle kalmıyor, derinleştiriyor ve tamamen keyfi hale getiriyor. Artık yargı kararına gerek kalmadan site engellenebilecek. Üstelik TİB başkanı veya Bakan’ın talimatı da yetecek. Getirilen para cezaları ise başta ellerinin kollarının ulaşamadığı yurtdışı kökenliler olmak üzere site yayıncılarını ürkütmeye yarayacak. Üstelik bu sansürü sanki erişim sağlayıcılar yapıyormuş gibi olacak. Sivil toplum ve meslek kuruluşu anlayışı cahiliye devrinden kalma hükümetimiz, TMMOB, Mimarlar Odası ve diğer meslek kuruluşlarına yaptığı azgın saldırgan anlayışı sürdürerek tamamen kendisine bağlı bir sözde meslek kuruluşu dayatıyor onlara: Erişim Sağlayıcıları Birliği. Sansür de gözetim de bu birlik eliyle yapılacak; ama elbette hükümet talimatıyla. Ucube dedik ya!
İkinci nokta ise gözetim toplumunun dibini bulmamızı sağlayan maddeler. Bunlara göre erişim sağlayıcıların tutması gereken kullanıcı bilgilerinin kapsamı ve tutma süresi de artırılıyor. Türkiye zaten bir kişisel veri cehennemi. Hala bir yasamız yok! Göstermelik ve istisnalarla delik deşik genelgeler var sadece. Yeni 5651 TİB’in kurumsal yapısını değiştirerek onu neredeyse ABD’nin NSA’i (Ulusal Güvenlik Ajansı) gibi bir gözetim kurumuna dönüştürüyor. Hükümet kurumun başına bir MİT eskisi atayarak niyetini açık etmişti zaten.
Yine Erişim Sağlayıcıları Birliği eliyle şirketlere çeşitli gözetim araçlarının kurulumu ve işletimi dayatılıyor (üstelik bedeli onlar tarafından ödenmek üzere – oh ne ala ). Elbette tüm kontrol TİB’de olmak üzere. Zaten iki yıl önce karanlık Phorm şirketinin fiili tekel TTnet omurgasına gömdüğü DPI (DeepPacketInspection / Derin Veri Sorgulama) sistemi de artık tam randıman vermeye başlar. “Hedefli reklamcılık” meşruiyet yutturmasına bile ihtiyaç duymadan, bila bedel, tepe tepe kullanırlar. Gamma, Blue Coat, Amesys, X-Keyscore gibi Snowden ve WikiLeaks sızıntılarıyla skandalı patlamış, NSA’in de kullandığı gözetim araçlarının da Türkiye’de konuşlandığını düşünürsek, durum bir hayli “şenlikli” olacak gibi görünüyor. O yüzden en azgın ve en şuursuz gözetim devleti diyorum ya! Çünkü veri korumayla ilgili çok ağır bir korumanın bulunduğu ABD’de bu işi bin dereden su getirip yer altına inerek yapan bir devletle karşılaştırıldığında Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Tunus’un haydut polis şefi başkanı Bin Ali’yi ve karısını aratacak görünüyor.
Eee ne olacak? Türkiye’de “internet sektörü”nün acı bir alayın adı olmasını bir tarafa bırakırsak (aklı olan şirket verilerini Türkiye’de tutmaz, kendisini yerli bir erişim sağlayıcıya emanet etmez; bu erişim sağlayıcılardan başlayarak internet uygulamalarına tüm sektör için yıkım anlamına gelecek), vatandaşın eli de armut toplamayacak elbette. O yüzden kısa ömründe hükümete kolay gelsin diyorum.
Manzarayı ince bir gülümsemeyle izleyeceğim. Gelsin anonimleştirme teknikleri, VPN’ler, görünmez P2P’ler (I2P), Tor’lar, tüneller, NSA’i bile zorlayan ağır kripto algoritmaları; olmadı hacktivizm, ince saldırılar, dDos’lar, sızıntılar, platform yıkmalar… Hükümet sadece RedHack ile boğuştuğu günleri mumla arayacak.
Sokağın hacklenmesinden söz etmiyorum bile. Tüm ülkeye yayılan ve interneti, sosyal medyayı da başa çıkılamayacak kadar gayri-merkezi ve zekice bir araç olarak kullanacak kitlesel protestolar, flash-mob’lar (hızlı örgütlenip hızlı dağılan, yaratıcı ve ses getirici sokak etkinlikleri) ayyuka çıkacak. Elbette ulusal ve uluslararası geniş bir medya mevcudiyeti ve tüm uluslararası kuruluşların yüksek sesli kınama mesajları eşliğinde…
Başladı bile. Kaba güce karşı matematiğin inceliği. Görürüz bakalım kimin eli üstün? Güle güle AKP…
Özgür Uçkan – Evrenesel
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…