Şu sıralarda Shakespeare’in 450. yaşını kutlamakla pek meşgul olduğumuzdan mıdır, nedir, hangi olguya baksak, etiketlemeyi aynı bileşik isim sıfatı ile yapıyoruz: #Traji-komedi. Örnek olarak 1 Mayıs’ı ele alalım ve modern Türkiye’de (özellikle İstanbul’da ve Taksim Meydanında yaşanan) 1 Mayıs “fenomeni”ni kronolojik olarak özetleyelim:
1923’te Cumhuriyet kurulur, ve 1 Mayıs yasal olarak “İşçi Bayramı” ilan edilir.
(Kaynak: (Vikipedi, “Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı”, son erişim 5 Mayıs 2014)
***
Ve 2014: 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları için Taksim’e (ve Ankara’da da Kızılay’a) geçit verilmez. Taksim alanı hükümet tarafından yasaklanır – Başbakan bayramı Taksim’de kutlamak isteyenleri “Taksim’den umudunuzu kesin!” diye “uyarır”. Emek ve Dayanışma gününü kutlama adresi olarak da emekçilerle işçilere Yenikapı’da iktidar tarafından yeni yaptırılan denizden doldurma devasa alanı gösterir.
Ankara Valiliğinden konuyla ilgili olarak, yarım yüzyıl önce Sovyetik ülke Komünist Partileri politbürolarına taş çıkartacak edada işçi ve emekçi güzellemeleri gelir. Vali “… örgütlü demokratik toplum anlayışının temsilcisi Sendikalarımız ile alın terinin gerçek sahipleri tüm Ankaralı emekçilerimizin … duyarlılık, anlayış ve … aklıselim”lerine tam güvendiklerini belirtir. Hemen ardından da Ankara’nın kalbi olan Kızılay Meydanı’nı “alın terinin gerçek sahibi emekçilerin” emek bayramı kutlamalarına yasakladıklarını açıklar. (Bkz.)
İstanbul Valisi de emekçiye yönelik lirik, idilik, poetik söyleminde Başkent’teki muadilinden geri kalmaz. Kendisinin de emekçi bir aileden geldiğini, emeğin kutsallığını kabul ettiğini, emekçilerle aynı safta olduğunu belirten Vali, “böylesine bir bayramı bayram neşesi içerisinde kutlamamız ve ortaklaşmamız gerekir” der. Sonra da kentin en belirgin ortak varlıklarından biri olan, onun belleğini yaratan en önemli kamusal alanı, yani Taksim Meydanı’nı “emeğin kutsallığını” kutlamak isteyen emekçilere yasakladığını ilan eder. (Bkz.)
Derken, şehir 39.000 polisle kuşatılır ve neredeyse tüm toplu ulaşım araçları iptal edilir. Tahmin edileceği gibi, çatışma çıkar. Bir internet gazetesinin video-haberinin lejandında anlatıldığı gibi “1 Mayıs, çok polis, çok gaz, çok savaş!” durumları olur. (Bkz:T24)
Küçük çocukların dahi kendi evlerinin önünde gaz bulutlarından etkilenip evlerinden çıkmak zorunda kaldıkları, düpedüz perişan oldukları “mübalağa cenkler” olur. “Bir örnek giyinmiş, şapkalı ve copları sırt çantalarından taşan” sivil polislerin eylemciler arasına karıştığı ifade edilir. Göstericilerden bazıları de karşılık olarak sapan, havai fişek ve molotof kokteyli kullanırlar. (Gazeteler) Açık Radyo’ya demeç veren bir milletvekilinin, “ilan edilmemiş bir sıkıyönetim hali”, bir gazetecinin “darbe günleri gibi”, yine bir diğerininse “sokağa çıkma yasağı gibi” diye tasvir ettiği tuhaf tuhaf haller yaşanır velhasıl. Hükûmet yanlısı (“kanki”) gazetelerden biri, bu durumu “Kadıköy’de Bayram, Taksim’de Terör” diye tarif ederken, Dışişleri Bakanı’nın “Gazetecilerimiz ‘kısmen özgür’ denilen ülkelerden de ‘özgür’ denilen ülkelerden de daha özgür” şeklindeki çarpıcı açıklamasını doğrulamak istermiş gibidir. (Bkz: Sabah,Radikal);
Gene bir başka gazeteci Açık Radyo’ya verdiği mülakatta, polisin kitleyi kuşatıp “kapana kıstırdığı”nı, ve “3 Belediye otobüsü dolusu polisin ülkenin en büyük gazetelerinden birinin binasını koruduğunu”, böylece tarihte belki pek ender rastlanan bir örnekle medya – iktidar ilişkisinin tepetaklak olduğunu anlatır. Aynı zamanda sendikacı da olan bir diğeri, kimi gazetecilerden “valilikten izin belgesi” göstermelerinin istendiğini, dünyada duyulmamış böyle bir belgesi olmayan ve fakat üzerlerinde kocaman PRESS yazılı o çok bilinen önlüklerden taşıyan gazetecilere ise hedef gözeterek gaz fişeği atıldığını, bazılarının yaralandığını dile getirir. (Yukarıdaki beyan, söyleşi ve demeçler için bkz. “1 Mayıs’ta İstanbul”, özel programı)
Valiliğin resmi açıklamasında 142 gözaltı, 90 yaralı bilançosu verilirken, ÇHD’nin verdiği rakam yaklaşık 160 gözaltı, 180 yaralanma ve travma vakasıdır. Aralarında gazetecilerin de bulunduğu 17’den fazla insan, gözaltı süreleri tekrar tekrar uzatılarak günlerce gözaltında tutulduktan sonra, çok sayıda avukatın adliyedeki protesto eylemi sonunda 4. günün gecesinde serbest bırakılır. (Gazeteler)
Netice – i Kelam: Başbakan’ın yasakladığı Taksim Meydanı emekçilere yar olmaz, güvercinlere ve polislere kalır (Radikal), Başbakan’ın gidilmesini istediği Yenikapı’daki meydan da ıssız kalır. Tabii, o uçsuz bucaksız beton zeminde vakur bir edayla tek başına dolaşan görkemli bir karga ile, ellerindeki büyük Türk bayrağı ve “Değişim Katılımla Başlar” yazılı bez pankartla poz veren Katılımcı Büro Sendikası Genel Merkez üyesi 6 kişiyi saymazsak… (Bkz. Cihan haber ajansı – Fotoğraf AA)
***
Evet, komedi tamam. Peki trajedi nerede? Burada gözden kaçırmamamız gereken en canalıcı noktalardan biri de şu oluyor galiba: 2014 1 Mayıs olayları, neredeyse 1 yıl önce başlayan Gezi Parkı protesto hareketinin bir uzantısı niteliğini taşıyor. Gezi hareketi, tıpkı iki yıl önce ABD’de başgösteren Occupy Wall Street hareketi gibi, sadece demokrasiyi sabote eden, yoksul kesimlerin mahvedilmesine ve el konmamış son doğa parçalarının gaspına karşı girişilmiş bir başkaldırı hareketinden ibaret değildi. Gezi, aynı zamanda, halkın barışçıl protesto hakkının dişle tırnakla savunulması için girişilmiş çok önemli bir haysiyet hareketiydi. Gerek geçen yaz Gezi’de, gerekse ondan sonraki pek çok toplumsal çalkantıda barışçıl protestoculara karşı girişildiğine defalarca tanık olduğumuz polis şiddet ve zorbalığı, bu seneki 1 Mayıs’ta sistemli bir şekilde uygulandı. Ama bu zor kullanma, her türlü protestoyu illegal hale getirmeyi hedefleyen, kentlerin merkezindeki kamusal alanları da protestoculara fiilen yasaklayan hükümet kararlarıyla birlikte geliyordu.
Çerçeveyi bu yasaklar çizmekte, zor kullanımı ve şiddet, protesto hareketinin içine yoğun şekilde polis sızması, izleme/gözleme faaliyetleri ile de pekiştirilmekteydi. Zorla poşu giydirilerek eline taş tutuşturulan ve fotoğrafı çekilerek fişlenen üniversite öğrencisini gösteren videoyu Flash Haber herkesin faltaşı gibi açılmış gözlerinin önüne getirdi. Görüntülerde, bir duvara yaslanmış iki genç, polisin poşu takma girişimine direniyor; biri eylemlere ilk kez katıldığını söylüyor, “Amirim yapmayın, öğrenciyim, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciyim” diyor. Fakat, “Taksana şunu!” diyen bir polis gencin boynuna puşiyi geçiriyor; bu sırada bir başka polis fotoğraf çekiyor ve kan dondurucu bir soğukkanlılıkla “Çektik bitti!” diyor… Polisin de “belgelendiğini” fark etmesi uzun sürmüyor ve kameramanın daha fazla görüntü almasına izin verilmiyor. (Bkz.)
1 Mayıs protestosunu örgütleyen sendika liderlerinden birinin söylediği ise şu: “Tek tip sırt çantası, mont ve şapka giyen, eylemci görünümlü sivil polislerin Halaskârgazi Caddesi’nde eylemcilerin arasında karıştığı fotoğraflarla belgelenmiş … emekçilere kapısını açan halkın, esnafın camlarının polis tarafından kırıldığı görülmüştür.” Tıpkı Occupy Wall Street günlerinde gördüğümüz gibi, burada 2014 1 Mayıs protesto ve/ya kutlamalarında da basın ya da eyleme katılanlar polisin bu illegal davranışlarını belgelemek istediklerinde ya derhal polis “müdahalesine” maruz kalıyorlar ya da fotoğraf veya video çekimi yapmalarına engel olunuyor.
Ödüllü gazeteci Chris Hedges’in “Barışçıl Gösteri Suçu” başlığını taşıyan son yazılarından birinde ABD’de Occupy’la ilgili olarak söylediği nokta, 1 Mayıs İstanbul’u için de geçerli: “Devletin verdiği mesaj gayet açık: Muhalefet etmeyeceksiniz.” Türkiye’de 1 Mayıs 2014 eylemi katılımcılarının da tek gerçek “suçu” barışçıl bir kitle gösterisine katılmaları olmasın sakın?
Trajedi mi, komedi mi? Yoksa ikisi birden mi? Etikete siz karar verin.
Bu yazı ilk olarak acikradyo.com.tr/ de yayınlanmıştır
Ömer Madra
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…