2008 yılından bu yana yeni bir yaşam kültürünün oluşmasına katkı veren ve sürdürülebilir bir yaşam hayalini paylaşanların bir araya geldiği Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali (SYFF) 10’uncu yaşını kutluyor.
Çarşamba günü (22 Kasım) başlayıp 26 Kasım’da sona erecek olan festival 10 şehirde eş zamanlı gerçekleşecek.
Kısa ve uzun metraj belgesellerden oluşan film seçkisinde İran, Kanada, Hollanda, Kongo, Fransa, Rusya, Türkiye, Hindistan, İspanya, İsrail, Filistin ve İngiltere’den filmler ücretsiz olarak izleyiciyle buluşacak.
Yeşil Gazete olarak 22 film arasından 10 filmden oluşan tavsiye listesi hazırladık. Şimdiden iyi seyirler!
Dördüncü nesil sığır yetiştiricisi Will Harris, endüstriyel, ticaret kovboyundan sürdürülebilir, insancıl gıda üreticisine evrimini paylaşıyor. Giderek daha fazla sayıda insan sığır eti tüketimine korkunç bir çevresel ve ahlaki tercih olarak bakıyor. Harris’in güneybatı Georgia’daki çalışmaları, topraklarını yenileyen ve hayvanların doğal içgüdülerini ifade etmesine izin veren sağlıklı sığır etlerini nasıl ürettiğini gösteriyor. Yaptığı işler Will’in dediği gibi tarımın sanayileşmesinden dolayı geride bırakılan ve unutulan bir topluluğa yeni bir soluk getiriyor.
Mbarouk Mussa Omar, Pemba adında küçük bir Doğu Afrika Adası’ndan geliyor. Yaklaşık on yıl önce Kokota adlı küçük bir komşu adayı ziyaret etti ve gördüğü şeyden şaşkına döndü. Kokota çöküşe doğru gidiyordu ve Mbarouk, bunun sorumlusunun iklim değişikliği ve ormanların yok edilmesi olduğunu biliyordu. Çaresizce Kokota’ya yardım etmek istedi, fakat Pemba’dan bir zavallı adam ne yapabilirdi? Kokota: Umut Adacığı, Mbarouk’un Kokota’ya yardım arayışı hikâyesini anlatıyor. Bu kısa film, iklim değişikliğinin ön saflarında yaşayan dirençli insanları izleyicilere tanıtmakta ve bu beklenilmedik kahramanların adalarını ağaçlandırırken ısınan iklime yenilikçi bir şekilde adapte olmalarının hikâyesini anlatmaktadır. Bu ilham verici film, izleyenleri basit çözümlerin gerçekten büyük etkilere sahip olabileceğine inandırmayı vaat ediyor.
Film kör bir gezi yazarının, dünyanın ilk sürdürülebilir suşi şefiyle birlikte aydınlanma ve dünyayı yeni bir açıdan görme arayışıyla yemek peşinde dalış hikâyesini anlatıyor. Asyalı-Amerikalı şef Bun Lai sürdürülebilir yemek hareketinin lideri ve dünyanın ilk sürdürülebilir suşi restoranının sahibi.
Çikolata Davası, Hollandalı bir grup genç gazetecinin kakao endüstrisindeki çocuk köleliği ile mücadelesini konu alıyor. Kölelik olmayan bir kakao endüstrisine yolculukları 2003’de “Keuringsdienst van Waarde” isimli bir televizyon programı ile başlıyor. Film, arşivlenen eski çekimlerle yeni çekimleri birleştirerek ilham verici bir hikâye inşa ederken içinde yaşadığımız küresel sistemdeki temel hataları ve adaletsizlikleri bertaraf etmenin ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor. Ancak imkansız değil! Mizahi yaklaşımları ve pes etmeyen azimleri ile ilk defa kendini “kölesiz çikolata” olarak ilan eden ürünlerini pazara sunmayı başarıyorlar. Geçtiğimiz 10 yılda “Tony’s Chocolonely” markası büyüyerek Hollanda’nın en büyük çikolata firması oluyor.
Orta Afrika Cumhuriyeti. Burada, yağmur ormanlarının gölgesinde, dünyanın en kısa insanları yaşıyor: Baka pigmeleri. Yüzlerce yıl önce olduğu gibi et için avlanıyor ve büyük ağaçların meyvelerini topluyorlar. Ormanın ruhlarına dua ediyor ve çocuklarına doğaya saygı duymayı ve sadece ihtiyaçları kadar almayı öğretiyorlar. Ama yavaş yavaş bu geleneksel modelleri “Büyük Dünya” kültürünün baskısıyla değişiyor.
Şehir hayatı oldukça yıpratıcı. Birçok insan işi gücü bırakıp kırsala yerleşmenin hayalini kuruyor. Merve ve Haluk bu hayali gerçekleştirebilenlerden. Hayat Bazen onların İstanbul’dan kaçıp Bozcaada’da kurdukları yeni hayatın öyküsünü anlatıyor; kenti terk ederken öngöremedikleri birçok sorunu görünür kılıyor. Film süresince “Kente özgü alışkanlıklarından vazgeçebilecekler mi?”, “Modern dünyanın kurallarını bozabilecekler mi?”, “İstanbul’a göre oldukça farklı olan iklime uyum sağlayabilecekler mi? gibi soruların yanıtını arıyoruz.
Dijitale bağımlılığımızın bedeli ne? Ölümcül Tasarım bu soruyu araştırıyor ve tüm dünyada mahvolan hayatları, çevre tahribatını ve ölmek için dizayn edilmiş cihazların hikâyesini ortaya çıkarıyor. Tüketiciler akıllı telefonlara, tabletlere ve dizüstü bilgisayarlara bayılıyorlar ve onlarsız yaşayamıyorlar. Yeni cihazlar ardı ardına piyasaya çıkıyor, hepsi de daha da iyi iletişim, aralıksız eğlence ve anında bilgi erişimi sözü veriyor. Rakamlar şaşırtıcı. 2020 yılına kadar, dört milyar kişinin kişisel bilgisayarı olacak. Beş milyar kişinin cep telefonu olacak. Ama bu devrimin, çoğu tüketicinin bilmediği karanlık bir yüzü var. Dünya çapındaki araştırmasıyla film yapımcısı Sue Williams elektronik endüstrisinin arka planını inceliyor ve en ufak cihazların dahi ölümcül çevre ve sağlık tehditleri oluşturabildiğini gösteriyor. Film, çevresel bozunmanın, sağlık trajedilerinin ve tüketimle sürdürülebilirlik arasında hızla yaklaşan eşiğin hikâyesini anlatıyor.
20 yıllık şiddetle yıkılmış Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusu sıklıkla “Kadın olmak için dünyanın en kötü yeri” olarak nitelendirilir. Bu film o bölgeden, çok daha farklı bir hikâye anlatıyor. Madeleine Gavin’in ilk yönetmenlik deneyimi olan Mutluluk Şehri, Kongo’nun doğusunda yer alan ve filme ismini veren devrim niteliğinde bir liderlik merkezi olan City of Joy’un ilk mezunları olan kadınları izlerken onların filizlenen liderlikleriyle merkezin kurucularının hikâyelerini aktarıyor. Dr. Dennis Mukwege (2016 Nobel Barış Ödülü adayı), kadın hakları aktivisti Christine Schuler-Deschryver ve radikal feminist Eve Ensler (Vajina Monologları’nın yazarı)… Film, korkunç tecavüzlere ve istismara maruz kalmış kadınların iyileşebileceği; açgözlülük, ekonomi ve sömürgeciliğin sebep olduğu bir savaşın içinde liderliği öğrenebileceği ve ülkeleri için değişimin güçlü birer sesi olabileceği bir yeri hayal etmiş bu üç kişiyi anlatıyor. İnsan ruhunun derin dayanıklılığını anlatan Mutluluk Şehri, Kongolu kadınların umudu geri kazanmak için azim ve iradelerine tanıklık ediyor; hem de onlar için değerli olan her şey ellerinden alınmış olmasına rağmen.
İki çocukluk arkadaşı, günümüzün en büyük düşünürlerinden bazılarıyla tanışmak için dünyayı dolaşıyor. Şüphe ve sevinç anları ile dolu bu inanılmaz yolculuk, onları Batı Uygarlığını şekillendiren inançları sorgulamaya yönlendirecek. Bu film, şu anda gezegenin her yerinde insan bilincindeki değişimi ve kişinin kendiyle ve dünyayla uyum içinde yaşama arzusunu yakalıyor.
Plastik Okyanus, gazeteci Craig Leeson’un, nadiren görülebilen Mavi Balina’yı ararken el değmemiş okyanusun ortasında plastik atıklar bulmasıyla başlıyor. Craig bu macerada serbest dalış şampiyonu Tanya Streeter ve uluslararası araştırmacı ve bilim insanlarından oluşan bir ekiple birlikte 4 yıl boyunca dünyanın farklı bölgelerinde 20 noktaya seyahat ediyor ve okyanuslarımızın kırılgan durumunu araştırıyor. Plastik kirliliği ile ilgili alarm veren gerçekleri ortaya çıkarıyor ve acilen devreye sokulabilecek çözümleri gözler önüne seriyorlar.
Yeşil Gazete
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…