Sularda tohumlar ve hava gibi yaşamsal maddelerdir. İnsanlık var olduğundan beri yaşamın sürekliliğini sağlamışlardır. Bu yüzden stratejik öneme sahiptirler. Bu çok önemlidir.
Gelecekte su ve tohum savaşlarının yaşanacağı öngörüsünün gerçekleşme olasılığı çok yüksektir. İşte buradan hareketle bu savaşlarda lazım olacak silahlar su ve tohum olduğu için çok uluslu dev şirketler bu iki madde üzerinde hegemonya kuruyor.
Çok uluslu şirketler buradan doğru politikalar belirliyorlar ve ülkeler de onların işlerinin kolaylaştırıyor. Zaten genel anlamda bu şirketlerin politikaları çiftçiliği ve dolayısıyla köylülüğü bitirerek yığınları kentlere göç ettirmek ve onları doyurmaktır. Afrika’da bu politikalar tamamen hayata geçmiştir.
Sular üzerinde hegemonya kurmakta bu politikalarının bir parçasıdır.
Türkiye’de doğduğumuz ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuz için ülkemizdeki bütün kaynakları kullanmak ve yönetmek bizim en doğal insan hakkımızdır. Dolayısıyla sularımızın tamamen çok uluslu şirketlerin eline geçmesine ve onların sular üzerinde her türlü hak sahibi olmasına olanak sağlayan ve “TBMM Tarım Orman ve Köy İşleri Komisyonu’ndan geçen 1. 5. ve 6. Maddeler yasallaşmamalıdır.
Sulama birliklerinin baskısıyla bu konu şu anda beklemede. Ama ne zaman görüşülüp yasallaşacağı belli olmaz. Bu kanun tasarısı asla yasallaşmamalı. Zira bunun geri dönüşü yoktur. Çünkü şirket parasını ödeyip çok yıllığına kiraladığı suyu ve su kullanım hakkını kimseye geri vermez. Yasal olarak geri almaya da hakkımız yoktur zaten.
Suların tamamen şirketlerin eline geçmesi ülkemizdeki insanların yaşamlarına da bir tehdit. Çünkü susuz bir yaşam mümkün değil.
Bu tasarıdaki değişiklikler şu sonuçları doğuruyor.
Bu uygulama çiftçiliği ve köylülüğü tamamen bitirir. Zaten dünyada ki genel politika gereği amaçlanan da budur. Üretim olmasın, yığınlar kentlere göçsün ve çok uluslu şirketler onları doyursun.
Bu durum çiftçilerin kendi iradeleriyle sulama yapma olanağının ortadan kaldırıp kar amaçlı bir ticari yapıya dönüştüğü için çok tehlikelidir. Örneğin çok sıcak geçen yaz aylarında sular şirketler tarafından az verildiğinde ürünler kuruyabilir ve çiftçiler çok zarar edebilirler bu da köylülüğü bitirme politikalarının hayata geçmesi sağlar.. Oysa çiftçi kendi deneyimleri doğrultusunda sulama yaparsa verimlilik artar. Asıl önemlisi bu uygulamayla girdiler artar. Zaten dar boğazda olan çiftçiye büyük bir darbe vurmaktır bu düzenleme. Bu da çok uluslu şirketlerin politikalarına hizmet etmektir. Zaten yıllardır aynı taktikle yani köylüler zarar ettirilerek çiftçilik bitirilmiş ve köylüler topraklarını şirketlere satmak zorunda kalmıştır. Topraklar şirketler tarafından büyük oranda toplanmıştır. Bu çok önemli bir sosyolojik sorundur. Çünkü yığınların kentlere göç etmesi çok önemli bir sorunlar doğurur. Bu sadece kapitalizme hizmet eder. Hiç bir köylü kesimin refah düzeyini artırmaz. Kimseyi mutlu etmez.
Böyle bir düzenleme örneğin şirketlerin sulara sayaç takma işi ilk etapta suların tasarruflu kullanılacağı algısını yaratabilir toplumda. Oysa sularımızı şirketlere teslim etmek yerine daha verimli kullanılmasını sağlayacak bir dizi çalışma yapabilir Tarım Bakanlığı. Örneğin damlama sistemini bütün çiftçilere bedava kurmak, çiftçilere “sulama ustası “eğitimi vermek gibi vb. bir çok çalışma yapılabilir. Bunun için bakanlıkta yeterli teknik eleman ve bütçe olduğunu düşünüyorum.
Sulama yapabilmek için şirketlerle sözleşme zorunluluğu getiriliyor. Bu dayatmanın çiftçilerin zararına şirketlerin ise yararına olduğu gün gibi ortadadır.. Zaten tarımsal alanlarda ilaçlama vb. gibi bütün tarımsal üretim sürecinde çiftçilerle sözleşme zorunluluğu getirilmektedir. En son sulama konusunda da yine şirket sözleşmeleri dayatılmaktadır.
Gerçek anlamda çiftçiliği ve Köylülüğü bitirecek olan ve uluslararası şirketlerin politikalara hizmet eden bu dayatmalardan vazgeçilmelidir. Çünkü bizim ülkemizde bizim karnımızı doyuracak kadar üretim yapabileceğimiz toprağımız ve suyumuz ve çiftçimiz vardır.
Ayrıca su kaynaklarını ele geçiren özel şirketlere hiçbir sınırlama getirmeksizin ücret belirleme ve belirlenen ücreti istediği zaman tahsil etme yetkisi verilmektedir. Özel şirketler sulama hizmetlerini ticarileştirecek ve karlarını artırmak hedefleri olacaktır. Bu durumda çiftçiler sulama sularını çok yüksek fiyatla kullanmak zorunda kalacaklar. Zaten can çekişen çiftçilik ve dolayısıyla köylülük tamamen bitecektir. Amaç budur özünde. Yani çok uluslu dev canavar şirketlerin politikaları ülkemizde de tamamen hayata geçmiş olacaktır.
Zaten bir çok tarım toprakları hakkındaki düzenlemeyle şirketlerin toprakları satıl alması çok kolaylaştırıldı. Yani köylerdeki toprakları şirketler bir bir topluyorlar. Dünyamızda ki her türlü canlı yaşamının temel kaynağı suları da alırlarsa artık yaşamımıza ipotek altına koymuş olurlar. Bizler yaşamak için hegemonya kuran şirketlere bağımlı olmak zorunda kalırız mecburen. Bunun başka bir mümkünü yoktur.
Henüz topraklarımızın . tohumlarımızın, sularımızın tamamı çok uluslu devlerin eline geçmedi. Henüz Afrika gibi değiliz. Ama hızla Afrika gibi olma yolunda ilerliyoruz. Fakat kurtulma şansı yüksek bir ülkeyiz yine de. Çok azda olsa yerel tohumlarımız var. Sularımızı kurtarma şansımız var.
Bu tasarı yasallaşırsa 1 Milyon 300 bin dolayındaki çiftçinin oyuyla seçilen 378 sulama birliği kapatılacak. Bunlar DSİ tarafından şirketlere devredilebilecek.
Özel şirketler hiçbir sınırlama olmadan su bedelini ve tahsis zamanını belirleyecekler.
Görüldüğü gibi bu uygulamalar tamamen çiftçiliği köylülüğü yani üretimi bitirme politikalarıdır. Şirketlerin tam hegemonyasıdır. Bütün yaşamsal kaynaklarımız önce ulusal sonra da uluslararası şirketlerin eline geçmesidir. Direkt olarak yaşam hakkımız elimizden alınmasıdır. Bu çok uluslu canavar şirketlerin hegemonyası altında yaşam mücadelesi vermek demektir. Bunu asla kabul edilemez.
Bizler hakkımız olan yaşamsal kaynakları asla çok uluslu şirketlere teslim etmeyeceğiz. Bu ülke bizim bu topraklar bizim bu dünya bizim. Yaşamsal kaynaklar bizim en doğal insan hakkımız bu yüzden bu kaynakları ihtiyaçlarımıza göre biz yöneteceğiz biz kullanacağız. Hakkımız olan suların özelleşmesine dur diyoruz.Çok uluslu şirketlerin yaşamımızı yok edecek bizleri kendilerine tam bağımlı kılacak politikalarına dur diyoruz.
Biz doğa ve insan dostları ülkemizi, dünyamızı ve içinde yaşayan canlıları çok seviyoruz. Ekolojik döngüyü bozmadan barış içerisinde bir yaşam için mücadelemiz devam edecektir. Bu bizim bu döngü içerisinde ki insan olma sorumluluğumuzdur. Tüm doğa ve insan dostlarını ve sevgili doğamızı sevgiyle kucaklıyoruz…
Göknur Yumuşak
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…