Haber: Abidin Yağmur
*
Türkiye’nin güney illerinde meydana gelen orman yangınları geniş orman arazilerini yok etti. Başta köyler olmak üzere yerleşim birimlerinde evler yandı, insanlar ve hayvanlar hayatını kaybetti. Peki yangınlar neden anında söndürülemedi? Nasıl hızla yayıldı?
Emekli Yüksek Orman Mühendisi Özcan Çeltik‘e göre ilk sorunun yanıtı tek cümle: Hava aracının olmaması. Çeltik, ikinci sorunun yanıtı olarak da rüzgardan bürokrasiye birçok etmeni işaret ediyor.
Yangın bölgesini gezen Av. Şerife Arıcı Yıldız da farklı noktalarda çıkan küçük yangınlara yöre halkının müdahale etmesine izin verilmediğini, o küçük yangınların büyük afetlere neden olduğunu söylüyor.
Orman Bakanlığı’nın verilerine göre geride bıraktığımız haftada Antalya’nın Manavgat, Akseki, Gazipaşa ilçelerinde 12, Mersin’in Silifke ve Aydıncık ilçelerinde yedi, Muğla’nın Marmaris, Bodrum, Köyceğiz ve Milas ilçesinde 7, Adana’da 20, Hatay’da üç ve Osmaniye’de dört farklı noktada orman yangını çıktı.
Osmaniye, Adana ve Hatay’daki orman yangınları kısa sürede kontrol altına alındı ancak Muğla, Antalya ve Mersin’de yangınlar çok geniş alanlara yayıldı, kırsal yerleşim alanlarını, kentsel yerleşim alanlarını ve turizm bölgelerini etkiledi.
Bakanlıklar henüz resmi rakamları açıklamadı ancak sekiz kişinin yanı sıra çok sayıda hayvan hayatını kaybetti. Evler, işyerleri, seralar ve ağıllar yandı. Yangınlarda kaç hektar alanın yok olduğu ise ancak tüm yangınlar kontrol altına alınıp söndürüldükten sonra belli olacak. Uzmanlar, rüzgar ve nem durumu göz önüne alındığında yangınların salıya kadar sürebileceğini öngörüyor.
Yangınların peş peşe neredeyse eş zamanlı olarak çıkması, özellikle sosyal medyada çok sayıda kişinin “sabotaj” iddialarını da yine gündeme getirdi. Uzmanları, yangının çıkış sebebinin çok detaylı bir araştırma sonucunda ortaya çıkabileceğini belirtiyor.
Ancak hem siyaset kurumu, hem halk sabotaj yapıldığından neredeyse emin. Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütlerini işaret ederken başta Manavgat olmak üzere birçok yerde yerleşik halk Kürtleri şimdiden hedefe almaya başladı.
Manavgat’ta bazı grupların silahlı şekilde yol kestiği, doğu ve güneydoğu illerine ait plaka taşıyan araçları durdurduğu, kimlik kontrolü yaptığı, havaya ateş açtığı Manavgat Belediye Başkanı tarafından duyuruldu.
Sabotaj tartışmalarının yanı sıra Orman Bakanlığı’nın yangınla mücadelede yetersiz olduğu tartışmaları da siyasetin gündeminde.
Mersin’in Aydıncık ilçesi ile Antalya’nın Manavgat ilçesi aslında orman yangınlarına alışık. Ama orman teşkilatı genellikle yangınları lokal bir alanda tutmayı başarmış.
Orman teşkilatının bu iki ilde etkili bir gözetleme ve yerden müdahale ağı var. Antalya bölgesinde uzun yıllar çalışan emekli yüksek orman mühendisi Özcan Çeltik, bu durumu şöyle ifade ediyor:
“Türkiye deprem bölgesi; deprem oluyor, olacaktır. Önemli olan hazır olmak. Bu söz orman yangınları için de geçerli. Antalya ormanlarında gözetlenmeyen tek bir dağ, dere, sırt yoktur. Hakim Tepelere bak bakış açıları hesaplanarak yerleştirilmiş kulelerde hizmet veren görevliler tarafından günün 24 saati boyunca gözetleme yapılır. Tek bir duman yükselmesi bile telsizle merkeze bildirilir. Meteorolojik durum değerlendirmesini günler öncesinden almış olan birimler tarafından, önceden planlanmış görev talimatları uyarınca yangının büyüme, yayılma olasılık hesaplarına göre söndürme güçleri dakikalar içinde harekete geçirilir. İnanıyorum ki bunlar Manavgat yangını için de hiç zaman kaybetmeden yapılmıştır.”
Öyleyse yangın neden anında söndürülemedi? Neden bu kadar hızla, bu kadar geniş alana yayıldı? Özcan Çeltik bu sorulara şöyle yanıt veriyor:
“Bu yangında erken önleme ihbar alınır alınmaz ilk ateşin üzerine helikopterle ve uçakla su atmakla mümkün olabilirdi. Bir ucuyla diğer ucu arasında 620 kilometre olan bölge müdürlüğünde yalnızca bir uçak varsa, yeterli helikopter konuşlandırılmamışsa bu yapılamamıştır. Olağandan on, on beş dakika fazla gecikme bile tarla, mesken, orman karışımı bir alanda, böyle bir poyraz da varsa yangını durdurulamaz hale getirir. Yani, hava aracı eksikliği yayılımın en büyük nedenidir. Yangının başlama alanının tarlalarla parçalı oluşu, tarlaların ekin artıkları ve kuru otlarla dolu oluşu, yayılımı önlemeyi olanaksız hale getirmiştir. Yer söndürme ekiplerini belli hat ve noktalara yerleştirip mücadele etmek imkansız hale gelmiş, ekipler saçılmıştır. ”
Özcan Çeltik, 30 yılı bulan deneyimlerine dayanarak, Orman Bakanı’nın yangın bölgesine gitmesinin söndürme çalışmalarını zaafa uğrattığını da iddia ediyor.
2008 yılında, Antalya Şube Koruma Müdürü olduğu dönemde Manavgat Taşağıl’da çıkan orman yangınında, 40 bin hektarın yandığını kaydeden Çeltik, bu rakamın resmi kayıtlara 16 bin hektar olarak geçtiğini söylüyor.
O yangında telsizlerden helikopter gönderin çığlıkları yükselirken bir helikopterin zamanının başbakanını karşılamaya gönderilmesi, dağlarda yangın sürerken başbakanın sönmüş alanda konuşma yapması ve iki helikopterin sönmüş alana su sıkarak medyaya görüntü vermesi de Çeltik’in anıları arasında.
Çeltik, son yangında da Orman Bakanı’nın yangın alanında olmasını eleştiriyor. Ona göre sahayı bilen müdürler, amirler o ortamda seslerini bakana duyuramamış olabilir.
Çeltik’in dikkat çektiği bir diğer nokta ise mevzuatla ilgili. Daha önce yangın amiri, bölgesini karış karış bilen orman işletme müdürüyken, son değişiklik ile yangın amiri, yangın mahalline ulaşan en büyük amir olmuş. Yani yangın amiri bölgeyi hiç bilmeyen genel müdür de olabilir. Hatta bakan da olabilir. Çeltik, bu anlayışın çok orman alanının kaybedilmesine neden olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Kibir ve fiyaka bırakılmalı. Söndürme işini işin ehli olanlar tek ses olarak yönetmelidir.”
Mersin Barosu avukatlarından Şerife Arıcı Yıldız, Yörük dernekleri adına yangın bölgesinde incelemelerde bulundu.
Aydıncık ilçesi ile ve Silifke’nin Yeşilovacık mahallesinde incelemelerde bulunan, vatandaşlarla görüşen Yıldız genel durumu şöyle özetliyor: “Yeşilovacık’ta Işıklı ve Hırmanlı kesiminde çok yoğun bir orman yangını oldu ve evler yandı. Yeşilovacak’ın denizle buluştuğu yerden dağın zirvesine kadar yanmış. 1500 metreye kadar çıktık. Aydıncık merkez, Soğuksu, Pembecik, Karaseki mahallelerinde çok ağır bir orman kaybı söz konusu ve buralarda da evler yanmış.”
Yangının aşırı sıcaklardan, orman içindeki yabancı maddelerin tutuşmaya neden olmasan çıktığına dair genel kanıyı paylaşan Yıldız, yangının hızla büyümesinin sebepleri olarak da çam ağaçlarının çıralı yapısını ve yörenin hem poyraz, hem batı rüzgarının etkisinde olmasını gösteriyor.
Avukat Şerife Arıcı Yıldız’ın, yöre insanıyla yaptığı görüşmelere dayandırdığı bir iddia da var. Yıldız, bunu şöyle dillendiriyor:
“Yangın ayrı ayrı yerlerden çıkıyor ama ilk müdahale ile sönebilecek nitelikte. Küçük yangınlar bunlar. Hatta yerli halkın müdahalesi ile sönebilecek nitelikte. Ama jandarma ve orman yetkilileri vatandaşa engel olmuş. Küçük yangınlara vatandaşın müdahale etmesi engellenmiş. Hemen hemen her gittiğimiz yerde bunu dinledik. Vatandaşın erken müdahalesi engellenmiş. Zaten arazi engebeli, araçlar çıkamıyor. Hava aracı da müdahale etmeyince yangın büyümüş. Bu kadar kaybın nedeni bu. Sahadaki orman personeli iyi idare edilemedi. Bunu biz de yangın sırasında izledik. Ormanla iç içe yaşayan, orman yangınlarına alışık ve küçük yangınlara müdahale etmeyi bilen bir yöre halkından söz ediyoruz. Ama ekipler vatandaşın yangına müdahale etmesini engelledi. Kendi evini korumak isteyenler başarılı olmuşlar mesela. Ama birçok ev, vatandaşın müdahalesine izin verilmediği için korunamamış. Aydıncık Pembecik’te önceki hafta da orman yangını çıkmıştı. Yöre halkının tahmini soğutma çalışmalarının tam olarak yapılamaması nedeniyle önceki yangının korlarının, közlerinin rüzgarla birlikte yeniden alevlenmesi yönünde.”
Şerife Arıcı Yıldız, Aydıncık bölgesinde lokal olarak çıkan küçük çaplı yangınlara anında müdahale edilmediğini, yöre halkının müdahalesine de izin verilmediğini gösteren videolar da çekerek sosyal medya hesaplarından paylaştı.
Yangın söndürme çalışmaları boyunca sahada hiçbir şekilde kriz yönetimi görmediklerini, vatandaşın kendi olanaklarıyla baş başa kaldığını ifade eden Yıldız, “Yörükler şu an yaylada. O nedenle hayvan zayiatı çok az. Ama Yörüklerin kışlık yurtları yandı. Kışın dönüp gelecekleri yurtları yok artık. Yörede ziraat kaybı fazla yok ama çok büyük oranda orman ve doğal yaşam kaybı var” diye konuşuyor.
Antalya ve Mersin’in orman köylerini bilenler, yangınların büyüdüğünü duyduklarında bunun çok büyük bir felakete yol açacağını anlamışlardı. Zira bölgede orman köyleri şehir merkezine, ana yollara oldukça uzak. Orman örtüsü ve arazi yapısı yangınların hızla yayılmasına neden oluyor.
Yani yangın sırasında köylünün evini tahliye etmesi çok kolay değil. Özellikle büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığı olanların en büyük sorunu hayvanları güvenli bir alana tahliye etmek ve tahliye edilen alanda yem ve su ihtiyacını giderebilmek.
Tarım ve hayvancılık daire başkanlıkları bulunan Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Mersin Büyükşehir Belediyesi, orman köylüsüne hayvan tahliyesi için destek vermiş olsa da birçok çiftçi ailesi hayvan varlığını yangından kurtaramadı. Çok sayıda hayvan alevler arasında can verdi. Yangından kurtarılabilen hayvanlar ise belediyelerin desteğiyle tedavi ediliyor.
Mersin Büyükşehir Belediyesi yaban hayvanları ve sokak hayvanları için de ekipler görevlendirdiğini duyurdu. 4 araç yangın bölgesinde mama ve su desteği sağlarken yaralı hayvanlar tedavi için veterinerliğe gönderildi. Hayvanseverler de gönüllü ekipler oluşturarak sokak hayvanlarına ulaşmaya çalıştı.
Yangında evini kaybeden ya da evini boşaltmak zorunda kalan vatandaşlar kamu kurumlarına ve yatılı okullara ait pansiyonlarda konaklıyor. Belediyeler ve vatandaşlar, evlerini kaybeden vatandaşlar için yardım kampanyalarına başladı. Yardım malzemeleri belediyeler ve dernekler eliyle yangın bölgelerine ulaştırılıyor.
Mersin’in Aydıncık ilçesindeki orman yangını, son konargöçer aşiret olan Sarıkeçililerin kışlık yurtlarını da vurdu. Sarıkeçililer şu günlerde Karaman taraflarındalar. Ama kışa doğru güneye, yangının vurduğu alanlara inecekler. Orman yangınının önlenebileceğini ancak göz göre göre yangının büyüdüğünü söyleyen Sarıkeçililer temsilcisi Pervin Sarvan şu soruyu sordu:
“Biz bu doğanın yoldaşıyız. Kendimize yeni yurt yeri buluruz. Ama bilmiyorum bizim yaşam alanlarımıza atanan mühendisler, müdürler kendilerine nerede yurt bulacaklar. Tomruk hesabı yapanlar, doğayı yok edenler kendilerine nerede yurt bulacaklar?”
Pervin Sarvan’ın sözlerinden bazı satırbaşları şöyle:
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…