Endüstriyel yaşamın en büyük başarısı, kanaatimce, bizi kendimize yabancı, kendimizi sevmez, hâlimizi beğenmez duruma düşürebilmişliği!
Dünyanın her köşesinde benzerini bulabileceğimiz, en ufak bir kişisellik içermeyen tişörtler, elektronik aletler, aç, ye, at ürünler bu kadar tutunabilir miydi yoksa?
Onu yediğinde daha sağlıklı, bunu giydiğinde daha güzel, şu telefonla da mutluluğunu fotoğraflayıp yaymaya daha hızlı ulaşacak olmanın nasıl olup da böylesine muazzam bir ekonomi yarattığına ve bu ekonominin nasıl olup da dünyayı yok etme bahasına büyütülebildiğine bakınca… ardında işe koşulan müthiş bir travma görmüyor musunuz: özgüvenini yitirmiş, kendinizi beğenilesi, sevilesi kılmaya çalışan muazzam bir kalabalığız!
Yoksa neden cep telefonunu yenilemek için gıdamızdan feragat edelim?
Yoksa neden denizin talanına, kilosu iki liradan hamsi olunca önümüze konulan, göz yumalım ve artırdığımızla televizyonu yenileriz diye hayal kuralım?
Yoksa neden kendimizi parçalarcasına çalışalım ve gene de bir döşeğimiz eksik olsun çat kapı gelen misafire ve neden banka hesaplarımız bir ay geriden gelen borcun yükü altında bizi plastik kartlara bağımlı bıraksın?
Yoksa neden bizi daha güzel göstereceği imasına onlarca savaşa, acıya bedel petrol türevi kozmetikleri sekiz eşit taksite bölelim o plastikler aracılığıyla?
Yoksa neden zaten tarhanamızı, atalık tohumlarımızı, ekşi maya ekmeklerimizi baştacı etmek isterken gidip üreticisi ezilen, pamuğu kimbilir hangi şirkete ait bir tişörtün peşinden koşalım, değil mi? Üstelik evde, dolapta benzeri onlarcası varken?
Kaç yaşında, kim olursak olalım, dünyanın neresinde yaşıyorsak yaşayalım, hepimiz, her birimiz endüstriyel hayatın sembollerini döşemek için hayatımıza ölüyoruz. Ölüyoruz ve mecazen değil sadece zira sevilmek, beğenilmek istiyoruz. Var olan hâlimiz bir utanç her nedense…
Atalık tohumlara, geleneksel tarhanaya, ekşi maya ekmeğe hasretimizi ilan ettiğimiz bir zamanda neden atadan kalma kıyafetlerimize, tamir etme becerimize, dikme, örme, üretme geleneğimize benzer bir muhabbet sergileyemiyor ve gidiyor yine ve gene tanesi dört simide bedel endüstriyel tavuğu, artığı dünyayı zehirleyecek onlarca elektroniği alabiliyor; bu düşkünlüğümüzün arkası üzerine düşünmüyoruz diyorum bu hafta, zira bir sonra buluştuğumuza haşhaşından, zeytinine, kanolasına hikâyelerle bezeli yokoluşumuza bizim nasıl seyirci olduğumuzu anlatarak devam edeceğim. İçinden çıktığımız kültüre nasıl yabancıladık, neyi beğenmez olduk ki kaybettik tohumlarımızı onu hatırlatmayı deneyeceğim.
Muhabbetle.
Defne Koryürek – Taraf
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…