Kategoriler: Dış Köşe

Kendi topraklarında mülteci…- Eren Keskin

Yazar:
Konuk Yazar

Êzidî halkı, Kürdistan coğrafyasının en kadim halklarındandır.

Êzidîlik inancının önderi Şeyh Adi bin Musafir… Asıl olarak Hakkarilidir.

Êzidîler, kendi coğrafyalarında defalarca katliama maruz kalmışlardır.

Müslüman olmayışları nedeniyle maruz kaldıkları insanlık dışı koşullardan dolayı, Kuzey Kürdistan topraklarını, arkalarında mezarlarını, anılarını, özlemlerini bırakarak terk etmişlerdir.

Bugün Kürdistan’da Êzidîlere ait birçok toprağa el konulmuştur.

Uzun bir süredir, bazı Êzidî ailelerin avukatlıklarını yaptığımdan, yaşadıkları acıyı yakından gözlemliyor ve duyumsuyorum.

Örneğin; Nusaybin’de Bakacık Köyü’nde, bir köyün sahibi olan Êzidî ailenin topraklarına geri dönmek için verdikleri mücadelenin yakın şahidiyim.

Kendilerine uygulanan, “ekonomik soykırım” nedeniyle, topraklarına devlet desteğiyle bir Arap aile el koymuş durumda.

Yıllarca, kendilerinden alınan köylerine savaş koşulları nedeniyle gelememişler. Ancak, büyük paralar ödeyerek tüm ölülerini köydeki mezarlığa göndermişler.

Geçtiğimiz yıllarda birlikte köye gittiğimizde, evleri, okulları ve kendilerine ait benzeri binaların kalıntıları önünde nasıl ağladıklarına, gözlerimle şahit oldum.

Türkiye Cumhuriyeti, kendi hukukunu, işlediği tüm suçların aleti olarak kullanmakta ustalaşmış bir devlet!

Öyle ki, Êzidî ailelerin mirasçılık haklarını dahi gasp etmiş durumda.

Aile büyüklerinin kayıtları, ‘atık kayıt’ olarak gösterilmiş; yani, kayıtlardan dahi silinmişler.

Bugün başbakan, Êzidîlere yani Êzidî Kürtlere ve Suriyeli Kürtlere, ‘kapılarımızı açtık’ diye böbürlenirken, ‘kapıları açtık’ diye övündüğü toprakların, aslında bu halkların kendi toprakları olduğunu unutuyor.

Êzidî Kürtler, ne yazık ki sömürgeciler arasında paylaştırılmış topraklarında, ‘mülteci’ konumuna düşürülüyorlar.

Kürdistan başka bir coğrafyadır; oraya gitmeden, orada yaşamadan gerçeği anlayamazsınız.

Bir insan hakları savunucusu ve silahsız çözümden yana bir kişi olarak, özellikle 90’lı yıllarda Kürdistan’a her gittiğimde, ‘silahtan yana çözüm yok’ düşüncesine kapıldım.

Eminim bu duyguyu, devletin vahşi uygulamalarına tanık olan herkes hissetmiştir.

Bugün de Kürdistan’da aynı durum geçerli. İnsanlık düşmanı IŞİD belasına karşı, adeta tek başlarına savaşan Kürtler, TC’nin de şiddetine maruz kalıyorlar.

Zaten açmak zorunda oldukları kapıları açmakla övünürken, bir yandan da o acılı halka karşı gaz sıkan devlet güçlerine karşı, Aysel Tuğluk’un attığı taşı ancak böyle anlayabilirsiniz.

Kürdistan’da, ‘şiddetle aramızdaki çizgi’ çok incedir.

Aslında, başbakan Davutoğlu bu gerçeği iyi bilir, ancak söylemez.

O da kendinden öncekiler gibi, sadece ‘kaçak dövüşür!

Eren Keskin – Özgür Gündem

Paylaş
Yazar:
Konuk Yazar

Önceki Haberler

Bir çocuk, deprem ve TOKİ savaşı: Terk etmeyeceğiz!

Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…

11/02/2025

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…

27/12/2024

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…

27/12/2024

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…

24/12/2024

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…

16/12/2024

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…

15/12/2024