Fotoğraf: Ahmet Kılıç'ın arşivinden.
Haber: Metin YOKSU
*
Uzun gagaları ve bacaklarıyla tanınan kelaynak kuşları sıcak bölgelerde yaşayan ve böceklerle beslenen göçmen bir tür. Dünyada sadece Türkiye’de ve göç ettiği Ortadoğu ve Afrika’nın Kızıldeniz’e yakın bölgeleri ile Fas’ta yaşayabilen kelaynakların nesli tükenme tehlikesi altında.
Urfa’nın Birecik ilçesi ise kelaynakların doğal yaşam alanlarından birisi. Kelaynaklar 1977 yılından bu yana Birecik’te koruma altında tutulurken, türün çoğalması ise yeterince sağlanamadı.
Yaklaşık 12 yıldır kelaynakları düzenli olarak inceleyen Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, kelaynakların doğal yaşam alanlarının tarımsal faaliyetler nedeni ile de tehlike altında olduğuna işaret etti. Kılıç, türün çoğaltılmasında doğru yöntemler uygulanarak türün korunabileceğine dikkat çekti.
İnsanlık tarihinin önemli kalıntıları arasında sayılan Urfa Göbeklitepe’deki anıt eserlerin üzerinde bulunan taş oymalarda kelaynak kuşlarına benzer kuş betimleri bulunuyor. Aynı kuşlar ile Mısır hiyerogliflerinde de karşılaşmak mümkün.
Fırat Nehri’nden Nil Nehri’ne yüzyıllardır göç eden kuşlar her yıl şubat-mart aylarında Birecik’e geliyor. Mart başından itibaren de şehir merkezindeki kayalıklarda bulunan eski yuva yerlerinde kuluçkayı başlatmak için yuva kurma faaliyetlerine girişiyorlar.
Bölgede kuşların halk tarafından kutsal sayıldığını ifade eden Kılıç, “Yöre halkı tarafından kutsal kabul edilir, avlanmaz. Yuva kurma sırasında kelaynak kuşları etkilenmesin diye ahali dikkatli davranırmış” dedi.
Kılıç açıklamasında “Efsaneye göre Nuh Tufanı’ndan sonra gemiden çevreyi gözetlemek amacıyla serbest bırakıldığına inanılır. Bereket sembolü olarak düşünülmesi baharın öncüsü (doğada üremenin, canlanmanın başlaması) dönemde Birecik’e gelmesidir” ifadelerine yer verdi.
Üreme dönemlerinde kelaynakların yeniden kafeslere alındığını dile getiren Kılıç, yıllardır kelaynakları izliyor. Üreme dönemlerinde hemen her hafta Diyarbakır’dan Birecik’e gittiğini anlatan Kılıç, son yaşayan bireyin de 1988 tarihinde geldiği hatırlatmasında bulundu.
Prof. Ahmet Kılıç şu bilgileri paylaştı: “1977 yılında Birecik’te kelaynak kuşu üretme istasyonu kurulmuştur. 1950’li yıllardan beri doğadaki sayıları her geçen gün azaldığı için tedbir olarak kafeslerde yetiştirme gereği düşünüldü. 1977 yılında Birecik merkeze üç km uzaktaki istasyon kurulmuş ve yakalanan 11 birey ile yetiştirme çalışmaları başlatıldı. 44 yıldan beri Yetiştirme İstasyonunda çalışmalar devam ediyor. 2021 yılında 325 kelaynak kuşu kafese alındı.”
Uzun bir dönemdir kelaynakları yerinde inceleyen Kılıç, doğum oranlarının ise yüksek olduğuna işaret etti. Kuşların popülasyon dinamiği de yüksek:
“2012 yılından bu yana canlıların doğumlarını gözlemliyorum. Her yıl haziran aylarında dünyaya gelen canlıların rakamlarına baktığımızda doğurganlığın yüksek olduğunu görüyoruz. Fakat buna rağmen maalesef canlılar kafeslerde basit önlemlerin alınmaması nedeni ile hayatlarını kaybediyor”
2012 yılında 159, 2013’te 165, 2014’te 189, 2015’te 209, 2016’te 217, 2017’de 245, 2018’de 273, 2019’da 243, 2020’de 285, 2021 ise 325 kelaynak kayıt altına alındı.
2021 yılında dünyaya gelen kelaynaklardan 13’ünün göçe bırakıldığını da belirten Kılıç, “Kuşlar göçe bırakılıyor fakat bunların takibi ne durumdadır bilmiyoruz. Acaba bu kuşlar göç yollarını biliyor mu? Yanlarındaki yetişkinler göç yollarından haberdar mıdır? Ve maalesef göç yollarını bilmediklerini biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Prof. Kılılç, dünyada öğretilmiş bir göç trafiği olduğunu belirterek şunları anlattı: “Türkiye’de aynı modeli uygularsak kuşların akıbetini de öğreniş olacağız. Bakın Almanya ile İtalya arasında imzalanan bir protokol sonrası. Kelaynaklar doğumdan itibaren bakıcıları ile hareket ediyor. Canlılar büyüyünce bu kişileri ebeveyni olarak görüp onları takip ediyor. Ardından ise paratoner ile Almanya’dan İtalya’ya kadar giden insanları takip eden kuşlar bu şekilde göç yollarını öğreniyor. Günde 50 kilometre insanlar ve kuşlar birlikte 15 gün uçtu. Ve bu çalışma 15 yıl sürdü. Ve bir süreden sonra ise kuşlar göç yollarını kendilerini bulup kendi başlarına hareket ederek göç yolları öğretilmiş oluyor.”
Türkiye’de de bunun yapılabileceğini söyleyen Kılıç, “Bakın denizden gitmeyeceğiz. Birecik’ten yola çıkıp önce kuşların Suriye Palmira’ya gideceğiz. Neden Palmira diyecek olursanız da burada yıllar önce 17 kişilik doğal bir koloni tespit edildi. Mezopotamya’da bizim bilmediğimiz koloniler olabilir. Palmira’da bunun tespiti yapıldı. O yüzden burası göç yolu üzerine koyabiliriz” dedi.
Kılıç konuşmasına “Birecik’ten Palmira’ya ordan İsrail oradan da Sina ve Nil havzasına kadar bir güzergah uygun görünmektedir. 40 yılı aşkın süredir yapılan çalışma sonunda 325 birey sayısı maalesef başarısızlıktır diyebiliriz. Bunu bir kurumu veya kesimi eleştirmek için değil bilimin bize işaret ettiği anlamda tespit ediyoruz” sözleriyle devam etti.
Dicle Nehri Havzası ile Fırat Nehri Havzası’nda yapılan barajlar nedeni ile nehirlerin statüsü yok edilirken barajlar, bölgede yaşayan canlılara da zararlar verdi. Barajların insan yaşamı için önemli olduğunu savunan Ahmet Kılıç ise, barajlar nedeni ile bölgede çeşitlilik olduğunu, kelaynakların barajlardan doğrudan etkilenmediği, asıl sorunun gübre ve tarım zehri söyledi:
“Nehir statüsü barajlar nedeniyle değişiklik gösterse dahi doğal çeşitli özellikleri bulunmaktadır. Nehir çevresinde yoğun bir tarımsal faaliyet bulunmaktadır. Kelaynak kuşları steplerde bulunan eklembacaklılar (arthropoda) ile beslenir. Kertenkele, yılan, akrep, toprak solucanı gibi canlılar ile de beslenirler. Barajlardan ziyade insanların tarımsal faaliyetlerinden kaynaklanan gübre ve tarım zehirleri tehdit oluşturuyor.”
1977 yılından bu yana 44 yıllık süreye rağmen kelaynak sayısı halen sadece 325. Büyük yatırım yapılmasına karşılık Kelaynak Kuşu Üretme İstasyonu’ndan da büyük başarı elde edilemedi.
Kılıç, Fas’ta yaşayan koloninin son yıllarda toparlanma göstermesine rağmen, orada da büyük bir sayıya ulaşılamadığını, tabiatta serbest yaşayan bireyler ile birlikte 2015 yılında 580 bireyin tespit edildiğini kaydetti.
Sayıların artırılamamasının nedenlerine işaret eden Kılıç’ın tespitleri şöyle: “Doğurganlık çok yüksek ama ama maalesef ölümler de fazla. Öncelikle doğal ölümler var, bunlar doğada da mevcuttur. Doğada daha zayıf olan canlılar ölürler ama biz yiyecek sorunu nedeni ile ölen canlıları kurtarabiliriz. Bunlar böcekçildirler ve uygun protein ve besinler ile yuvalara müdahale edebiliriz. Bunun yanında yuva yapımında kuşlar çarşıdan aldıkları poşet vb. gibi atıkları yuvalarına getiriyor. Doğum sonrası yavrular bunlara sarılıp boğularak can veriyor. Oysaki profesyonel bakıcılar ve yerinde veterinerler ile bunlara müdahale edilebilir. Ama maalesef bunlar yapılmadı ve yapılmıyor.”
Böylesi basit insan müdahaleleri ile ölümlerin azaltılması gerektiğini ifade eden Kılıç, “Daha birkaç yıl önce tüm yuvalar onarıldı ve temizlendi. Bunlar nasıl yapıldı? Vinçler getirildi ve bunlar kuşların gözleri önünde yapıldı. Fakat kuşlar bu şekilde yuvalarının sökülmesini takılmasını yerinde görüp strese girdi. Oysa bu işler böyle yapılmaz. Daha da önemlisi yeni koloniler kurmak zorundayız. Bir veya birkaç koloninin kurulması acildir. Çünkü olasılıkları düşünmek zorundayız. Bir virüs veya hastalık kuşlara bulaştığında kuşların tamamını kaybedebiliriz. Elimizdeki tek koloniyi korumak için bu çok acil bir önlem biçimidir” örneklerini paylaştı.
Fırat Nehri ve çevresinin çok çeşitli habitatlara sahip. Pek çok sorun ve sıkıntı olmasına rağmen hala pek çok yerde korunmuş alanlar bulunuyor. Bu alanların tarım ve sanayii faaliyetleri nedeniyle tehdit altında olduğunu kaydeden Kılıç, “Fırat Nehri ve civarından Dicle Vadisi ve çevresine gelen türler olabilir. Bu olasılık her zaman var. Şu an bunu söyleyebilecek kayıt mevcut değil” dedi.
Prof. Kılıç, flora ve fauna tespitlerine ihtiyaç olduğunu, bilimsel çalışmalara daha çok kaynak ayırılması gerektiğine vurgu yaptı.
Fotoğraf: Turan Çetin
44 yıldır kelaynakları kurtarma çalışmasının yapıldığı dile getiren Kılıç, mevcut imkânlarla çok daha başarılı sonuçlar alınabileceğini; önerilen bilimsel yöntemlere uyulması halinde başarının mutlak olacağını da söyledi. Çözüm önerileri ise şöyle:
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…