İklim Adaleti Koalisyonu ev sahipliğinde, 6-18 Kasım tarihleri arasında Mısır‘ın Şarm El-Şeyh’de gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC) 27’inci Taraflar Konferansı (COP27) öncesi düzenlenen ve 4 Kasım’a kadar sürecek olan Uluslararası İklim Konferansları’ndan ikincisi olan Kazma Bırak da 31 Ekim-1 Kasım 2022 tarihlerinde gerçekleştirildi, konferansta şunlar vurgulandı:
“Kuruluşundan bu yana sadece iki yıl geçmesine karşın, bileşenler olarak Kazma Bırak tecrübelerinden çok şeyler öğrendik; belirli bir temaya odaklanmanın fark yaratan etkisini ve uluslararası dayanışmanın somut faydasını deneyimledik.
Düşmanın dışarıda olmadığını, çok uluslu şirketler ve işbirlikçileri popülist hükümetlerin yıkıcı etkilerini, aşırı üretim-tüketim döngüsünün dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini ve iklim adaletini kavramsallaştırmanın önemini kavradık.”
Kazma Bırak Konferansı‘nda Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de fosil yakıt çıkartılmasına ve bunun etrafında çokuluslu şirketlerin de dahliyle ülkeler arasında savaş tehdidine dönüşen gerilimlere karşı Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye’den ekolojistlerin bir araya geldiği Kazma Bırak Kampanyası’nın önümüzdeki dönem çalışmaları planlandı.
2023 yılında yapılacak çalışmaların konuşulduğu konferans, panel ve yuvarlak masa toplantılarıyla gerçekleştirildi. Konferans kapsamında gelecek yıla dair çalışmalar için çeşitli öneriler getirildi.
Konferans iklim adaleti hareketi ve sosyal hareketlerdeki tüm kurumlara açık olarak düzenlendi. Gazhane’de bir araya gelinen konferansın ardından paylaşılan basın bildirisi şöyle:
“Kazma Bırak kampanyası Eylül 2020’de, Türkiye’nin Karadeniz’de doğalgaz bulunduğunu ilan etmesinin ardından, sondaj çalışmalarına tepki olarak başladı.
Ancak Karadeniz’de yeterli ilgi bulmayan kampanya, Doğu Akdeniz’e yöneldi ve Yunanistan’la Kıbrıs’tan büyük destek gördü.
Kazma Bırak, ana mücadele konusu olarak İsrail’den İtalya’ya uzanacak dünyanın en derin ve en uzun doğalgaz boru hattı olması beklenen East-Med projesini hedefledi.
Yeni El Dorado olarak görülen, Doğu Akdeniz’in zengin doğalgaz rezervleri, hükümetleri tarafından yıllardır husumetin körüklendiği Türkiye ve Yunanistan arasında yeni bir gerilime yol açtı ve artan gerginlik silahlanma yarışını körükledi.
Savaş tehditlerinin ve ekolojik yıkımların yaşandığı bu coğrafyada Kazma Bırak, doğal tahribatın savaşa, savaşın doğal tahribata neden olacağı bir kısır döngü riskiyle karşı karşıya olduğumuza dikkat çekiyor.
Türkiye’den dört imzacı örgütle başlayan ve yeni katılımlarla büyüyen örgütlenme, Yunanistan’dan daha da zengin katılımla güçlendi.
Bugün Kazma Bırak kampanyası, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan 70’e yakın ekoloji örgütünü, ‘fosil yakıt karşıtlığı‘ ana teması çevresinde bir araya getiriyor.
Kazma Bırak, savaş naralarının atıldığı bu coğrafyada ‘savaşa hayır‘ diyerek, uluslararası dayanışmanın önemini vurguluyor ve bir ülkenin enerji faaliyetlerinin ekolojik ve sosyal bedelini komşularının da ödeyeceğinin altını çiziyor; Sinop’ta ve İğneada’da yapımı planlanan nükleer santrallerde bir sızıntı tüm Karadeniz ülkelerinde ve Balkanlarda, derin deniz aramaları sonucu tetiklenebilecek bir deprem, komşu ülkelerde felaketlere yol açacak.
Ülkeler özelinde yaşananlara göz atarsak; Yunanistan büyük bir enerji kriziyle karşı karşıya. Bu kriz kısmen Rusya-Ukrayna savaşından ve artan doğalgaz fiyatlarından kaynaklansa da kökeninde neoliberal politikalara dayalı deregülasyonlar ve enerjide özelleştirmeler yer alıyor.
Yunanistan aslında doğru bir karar alarak verimi düşük ve çok kirletici olan linyit kömürü kullanımını sonlandırdı. Ancak kömürü ikame etme yöntemi, doğalgaz ithalini artırmak oldu. Bu da enerji maliyetlerinin, ardından elektrik fiyatlarının artmasına yol açtı.
Devlet rüzgâr ve güneşe dayalı yenilenebilir enerjiyi genişletme yolunda adımlar atsa da yerel halkın tepkileri ve ekolojik etkiler göz ardı ediliyor.
Yangınlardan sonra açılan ormanlık alanlar kısa süre sonra rüzgâr santralleri ile doluyor.
Enerji, piyasada satılan ve şirketlere kazanç sağlayan bir meta olarak algılanıyor. Aynı zihniyeti denizlerde ve karada doğal gaz sondajlarında da görüyoruz; ekolojik zenginliği yüksek olan bölgelerde yapılan sondajlar ‘ulusal menfaatler‘ yoluyla gerekçelendiriliyor:
Ülkeyi bir uçtan diğerine parçalayan doğalgaz boru hatları, Yunanistan’ın bir enerji merkezi olacağı ve enerji bağımsızlığı için bunların gerekli olduğu anlatısıyla meşrulaştırılıyor.
İki ülke arasındaki gerilimler, Türk ve Yunan emekçilerini ekonomik krize ve enerji yoksulluğuna sürüklerken, ABD Yunanistan’a yüklü miktarda silah satışı yaparak ve kendi ürettiği kaya gazını pazarlamaya çalışarak bu gerilimlerden nasıl en yüksek kazancı sağlayacağının hesabını yapıyor.
Biliyoruz ki günün sonunda kazançlar asla emekçi halka gitmiyor! Yine biliyoruz ki kapitalistler doğal varlıkları hiçbir zaman barışçı yollarla ve kamu yararına değerlendirmeyecekler.
Kıbrıs ve Türkiye’de de durum farklı değil; Kıbrıs’ta mavi bayraklı olmalarıyla övünülen plajlar, doğal gazın çıkarılmasından sonra ortadan kalkacaklar.
Halbuki aramalar sırasında bu gazın, ‘barış gazı’ olduğu ve Kıbrıs’ın kuzey kesiminin de bundan faydalanacağı gibi inandırıcılıktan uzak söylemlerle halklar kandırıldı. Türkiye’de ise ülkeyi boydan boya delik deşik eden doğalgaz hatlarına son dönemde yenileri eklendi; Azerbaycan gazını Avrupa’ya taşıyan Trans Anadolu doğal gaz hattı (TANAP) Türkiye için bir fiyat avantajı getirmiyor.
Rus gazının Ukrayna’yı devre dışı bırakarak Avrupa’ya ihracını sağlamak için Trakya’nın ormanlarını ve verimli tarım alanlarını tahrip eden Türk Akım hattının taşıdığı gazdan ise Türkiye yararlanmıyor.
Ayrıca endemik canlı türlerini barındıran ve dünyada kendi kendini temizleyen ender sucul ekosistemlerden olan Saros körfezinde, Yunanistan sınırındaki Enez’de yapılan FSRU (Yüzer sıvılaştırılmış doğal gaz Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi) limanı da burada ciddi ekolojik tahribata yol açıyor ve bu limana Katar’dan gelecek olan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) Türkiye’nin ihtiyacı için kullanılmayacak. Bu projenin bir benzeri sınırın karşı tarafındaki Dedeağaç’ta yapılıyor.
Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye’nin doğalgaz ekstraktivizmine yönelik deneyimleri pek çok alanda birbirine benzerlik gösteriyor. Ortak sorunlar, birlikte mücadeleyi daha da anlamlı ve kaçınılmaz hale getiriyor.
Romanya ise ihtiyaç duyduğu doğalgazı büyük oranda ülke içinde çıkardığı için gaza ulaşım yönüyle diğer ülkelerden daha şanslı. Ancak Karadeniz’deki gazın çıkarılması ve satışında çok uluslu fosil yakıt şirketlerinin ağır baskısı altında ve Karadeniz’de küçük bir adadaki doğal gaz rezervleri yüzünden Ukrayna ile çatışmalar yaşanıyor.
Bunca çekişmenin arkasında elbette yönetici sınıfların körüklediği milliyetçiliğin önemli payı var.
Yükselen milliyetçilik, artan gerilimle birlikte savaşa dönüşme tehlikesini barındırıyor. Bu bağlamda mücadelemizde öne çıkacak başlıca felsefi altyapı ve yöntemler; ekstraktivizmin politikayla ilişkisini ve savaşkan söylemlere yol açtığını dile getirmeliyiz, özellikle de orduların tükettikleri anormal enerji miktarlarını kamuoyuna duyurmalıyız.
Enerji alternatiflerini vurgulamalıyız, doğayla barışık enerji kurulumunu ve enerjinin kamulaştırılmasını savunmalıyız. İnsanları mücadelemize kazanmak için her zaman gerçeği dile getirmeye ve hükümetlerin söylemlerindeki kandırmacayı ifşa etmeye özen göstermeliyiz.
İklim adaletini ve sosyal adaleti savunarak, yenilenebilir enerjiyi kapitalizm dışı bir sistemde devreye almayı savunmalıyız. Ekolojiyle samimi olarak ilgilenen gençlerle anti-kapitalist, anti-emperyalist politikaları nasıl oluşturabileceğimizi konuşmalıyız.
Toplumu ikna etmek için bu konularda somut öneriler getirilmeli. Emekçilere, kabaran elektrik ve doğalgaz faturaları üzerinden gerçek maliyetleri ve sermayeye aktarılan fahiş kazançları göstermeliyiz.
Saros’tan Dedeağaç’a, Ege’den Karadeniz’e giden uluslararası kervanlar düzenleyerek, gençleri bu kervanlara davet etmeliyiz.
Bu uluslararası konferansta gerçekleştirilen atölyede, Kazma Bırak kampanyasının devamına yönelik önerilen çalışma temalarından öne çıkanlar şöyle;
Kazma Bırak kampanyasında yer alan farklı ülkelerden ekoloji örgütlerine iletilmek üzere önerilen araç ve metotlar ise şöyle;
Konferansta son olarak “Kazma Bırak, politik içeriğiyle birlikte, dünya deneyimini öğrenmek ve uluslararası bağları geliştirmek için kapılarını açıyor. Çıktığımız yolda dostluk ve kardeşlikle ilerlemeye kararlıyız ve yöneticilere sesleniyoruz ; bizler başka ülkelerle savaşmak istemiyoruz, ancak siz savaşta ısrar ediyorsanız bu bir ‘sınıf savaşı‘ olacaktır” denildi.
COP27’ye doğru yapılan konferanslardan sonuncusu Uluslararası Ekokırım Konferansı bugün (3 Kasım) başladı ve yarın(4 Kasım) son bulacak.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…