Bu yazı karasaban.net/ den alınmıştır
Tohumdan Sofraya
Kadıköy Tüketim Kooperatifi Girişimi tarafından düzenlenen ve Abdullah Aysu’nun konuşmacı olarak katıldığı “Gıda Krizi” ve Gıda Egemenliği” başlıklı söyleşi, Gıda krizinin nedenleri, Türkiye’de tarımdaki güncel durum ve gıda egemenliği mücadelesinde kentsel örgütlenmelerin nasıl katkı sunabileceği gibi kapsamlı tartışmalara vesile oldu.
Abdullah Aysu’nun geçtiğimiz ay Metis tarafından yayımlanan Gıda Krizi: Tarım, Ekoloji ve Egemenlik başlığını taşıyan kitabından hareketle yapılan söyleşi, kitap vesilesiyle yapılan tartışmalarla açıldı. Genel olarak tarımın tohumla başladığını ifade eden Aysu, endüstriyel tarım ile bilge köylü tarımı arasındaki farkın altını çizerek, endüstriyel tarımın gıda üretiminde ne gibi yöntemler izlediğini ve gıdanın niteliğinde nasıl dönüşümlere tekabül ettiğini anlattı. Endüstriyel tarımın “çiftçi”nin sonu olduğunu söyleyen Aysu, “tarım olmayan, tohum olmayan, çiftçi olmayan” tarıma “endüstriyel tarım” dendiğini, bu tarımsal yöntemin çiftçiyi şirketlere bağımlı kıldığını; bağımsızlığını kaybeden, ürettiği üründen tohum alamayan, tohum aıp da tohum atamayan ve yeni ürün elde edemeyen çiftçinin ise “tarla bekçisi”ne dönüştüğünü ifade etti.
Gıda Egemenliği
Söyleşinin devamında, “gıda egemenliği” ve “gıda güvenliği” kavramları arasında ayrım yapan Aysu, “gıda güvenliğinin” çok önemli bir kavram olduğunu, ancak “gıda egemenliği” olmadığı sürece gıda güvenliğinin de mümkün olmadığını ifade etti. Gıda güvenliği kavramının gıdanın “sağlıklı biçimde sofraya gelmesi” olduğunu, ancak “gıda egemenliğinin”, çiftçinin “neyi, nasıl, ne miktarda, ne şekilde” üreteceği konusunu kapsadığını, hatta bu minvalde “kim için” sorusunu da kapsayabileceğini ifade eden Aysu, bu açıdan gıda egemenliğinin “bir sistemi yeniden ele geçirmek”, gıda meselesini bir döngü olarak tohumdan sofraya kadar giden bir üretim süreci olarak kavramak gerektiğini ifade etti. Bu açıdan “organik tarım” ifadesinin yanlış olduğunu, Türkiye’de mevcut “organik tarım yasasını” çiftçiyi mağdur eden şirket politikaları tarafından geçerlilik kazandığını ekledi.
Yerel-Küresel Aktörler
Türkiye’de mevcut kooperatif yasasının, tarımda şirket egemenliği sağlamak için değiştirildiğini ifade eden Aysu, kooperatiflerin devlet ve şirket vesayeti tarafından işlevsizleştirildiğini, böylelikle de şirket tarımının, endüstriyel tarımsal üretimin gıda üretiminde egemen olduğunu ifade etti. Bunun sonucunda, Türkiye’de çiftçilik yapmayı bırakan bir çok kişi olduğunu, borçlar, denetimler ve endüstriyel tarımsal üretim biçiminin zorlamalarıyla Türkiye’de tarımın ve gıdanın şirket mantığıyıla dizayn edildiğini ifade etti.
Bu mevcut egemen tarım modeli karşısında, çiftçi sendikalarında örgütlenerek Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (Çiftçi-SEN) kurduklarını ve dünya çapında 200 milyon çiftçiyi kapsayan La Via Campesina’ya üye olduklarını ifade eden Aysu, La Via Campesina’nın dünyanın en büyük örgütlerinden biri olduğunu, gıda egemenliği mücadelesi ile dünyadaki gıda krizine hakiki bir çözüm önerisi geliştirdiğini ifade etti.
Bilge köylü tarımını ve gıda egemenliğini savunan Çiftçi-SEN’in kentsel örgütlenmeler ile beraber çalışmalar yaptığını ifade eden Aysu, kentsel örgütlenmelerin gıda egemenliği mücadelesi için önemli bir potansiyel taşıdığını, kullanıcılar ile küçük çiftçilerin “neyin nasıl üretileceği” konusunda karşılıklı bir inisiyatif geliştirebileceğini; iyi örgütlenmiş tüketim kooperatiflerinin bu hususta hem çiftçiye güvence verebileceğini hem de çiftçinin üretim tarzına müdahale edebileceğini ifade etti.
Soru-cevap ve katkılarla gelişen söyleşi, kooperatif tarzı kentsel örgütlenmelerin öneminden Çiftçi-SEN’in örgütlenme deneyimlerine, farklı ülkelerdeki örgütlenme deneyimlerinden kooperatif deneyimlerine, zengin başlıklarla yapılan tartışmalarla sona erdi.
Kısa Değerlendirme
Bu söyleşi ile beraber, gıda egemenliği için mücadelede, nitelikli, sağlıklı, besleyici gıda hakkı için örgütlenen, kendisini üretim sürecinin belirlenmesinde ve örgütlenmesinde bir paydaş olarak ifade eden ve bu süreçte bir paydaş olmak için çiftçilerle karşılıklı iletişim kuran kooperatif tarzı örgütlenmelerin çok önemli bir rolü olduğu ifade edilmiş oldu. Bir yandan, çiftçilerin şirket egemenliği karşısında bilge köylü tarımını desteklemesi, çiftçiyle karşılıklı güvence olunması; bir yandan da kentsel tüketim ilişkilerinin dönüşmesi, karşılıklı dayanışmaya, güvenmeye, inisiyatife dayanan üretici-kullanıcı ilişkilerinin gelişmesi için bu tarz örgütlenmelerin hayati bir rolü olduğu ifade edildi. Bu açıdan, gıda krizinin hakiki alternatifi olarak gıda egemenliğinin, çiftçilerin ve kentte yaşayan kullanıcıların beraber inşa edecekleri bir sistem olduğunu, tüketim kooperatiflerinin güçlenmesi, örgütlenmesi ve çoğalması gerektiğini; toplumsal alternatiflerin inşasında farklı bir politik deneyim olarak “alternatifleri bugünden inşa etmenin” ne kadar hayati olduğu tartışılmış oldu.
Bu yazı karasaban.net/ den alınmıştır
Umut Kocagöz
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…