Kategoriler: Hafta SonuManşet

Cicim ayları bitti, doğadan ürkme faslındayım

Yazar:
Ceylan Yurdakuler

Geçen hafta, Küçükkuyu’ya gitmek için bindiğimiz minibüsteki bir kadın, yolda inen arkadaşına ‘Hadi yılandan çıyandan uzak durun‘ dedi. Birden kendimi Beşiktaş-Taksim dolmuşunda hayal ettim (İçses: Kalabalık yerlere gitme, metroya binme!)

Ben yılan yerine şehir şiddetinden korkuyorum, gündemlerimiz ne kadar farklı…

Geçen sene Çamtepe’deki Doğa Gözlem Okulu tanışma çemberinde bir arkadaşımız, seyahat etmeyi çok sevdiğini, çok fazla çadırlı kamp yaptığını ve zamanla doğadan ürktüğünü fark ettiğini söylemişti. Ben bu korkusunu o zaman anlamlandıramamıştım.

Şimdi anladığımı düşünüyorum. Meğer doğayla sandığımdan daha mesafeli bir ilişkim varmış. Burada doğadan, doğa olaylarından, hayvanlardan imtina etmeyi, kendimden hiç ummadığım bir temkinle hareket etmeyi öğrendim. Arı deyip geçemiyorum, yüzlercesini bir arada gördükten ve arıcılardan bazen günde 100-200 tanesi tarafından şişlendiklerini dinledikten sonra. Arı iğnesi yedim birkaç kez, alerjim yok ama birkaç tanesini aynı anda yemedim… Böyle bir durumda başıma ne geleceğini, ne tür zorluklar yaşayacağımı bilememek bana korku verdiği kadar, kendimi koruma ve doğaya olabildiğince uyum sağlamam konusunda güç de veriyor.

Pencere pervazlarına sıkışmış ölü akrepler bulunca, ayakkabılarımı, içini kontrol ettikten sonra giyme, elimi çantamın içine daldırırken iki kere düşünme ihtiyacı duyuyorum.

Her yerimizden örümcekler fırlıyor. Ormanın içinde yaşarken bu karşılaşmalar çok normal, alışkınım ama mesela Sarı Efe denen bir tür var ki (Böğü/böğ de deniyor), kendinden önce ismi endişe salıyor zaten. Görünce de “Anam bu ne?!” deyip yolu açıyorsunuz, öyle bir heybetli yürüyor ki! Diğer örümceklerden farklı olarak 8 yerine 10 bacaklı ve öndeki iki bacağı akrep kıskaçları gibi.

Sarı Efe’yi gördüğümüz yerde kavanozlayıp, biraz inceleyip ormana salıyoruz. Bacakları çok tüylü ve vantuslu. Sanırım o vantuslarla avının beynini emiyor!

En az Sarı Efe kadar haşmetli çıyandan da bahsediliyor sıkça, henüz tanışmadık kendisiyle ama son ziyaretçimiz bir yavru yılan oldu. Düşük bütçeli bir belgesel çekilebilir burada bir gün içinde.

“Benim mekandasınız ama yine büyüklük bende kalsın” dedi.

Bundan sonra merak ettiğim meyvelerin, yaprakların tadına bakmayacağım muhtemelen, tesadüfen kötü bir şey yaşamadım ama bazıları zehirli çıkıyor; birkaç ay önce yediğim tespih ağacı meyvesi gibi. Cahil cesaretinin görünmez koruması altında olsam gerek.

Şimdi tekrar Küçükkuyu’ya inen minibüsteyim ruhen. Hadi yılandan çıyandan uzak durayım bari ben.

 

Ceylan Yurdakuler

Paylaş
Yazar:
Ceylan Yurdakuler

Önceki Haberler

Bir çocuk, deprem ve TOKİ savaşı: Terk etmeyeceğiz!

Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…

11/02/2025

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…

27/12/2024

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…

27/12/2024

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…

24/12/2024

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…

16/12/2024

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…

15/12/2024