Bugün Resmi Gazete‘de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmelik Değişikliği, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “yeşil kalkınma hedefi kapsamında güncellendi” şeklinde duyuruldu. Ancak güncellenen ÇED Yönetmeliği’nde yer alan bazı noktalar “yeşil” ve/veya “sürdürülebilir” kavramlarından oldukça uzak görünüyor.
ÇED yönetmeliğindeki değişikliği çevre hukuku alanında çalışan bir isme, İzmir Barosu‘ndan Avukat Cem Altıparmak‘a sorduk:
Yönetmelik yeni, yeşile boyanmış kalkınma hevesi eski.”
Bakanlıkça yönetmelik “ÇED Raporu hazırlanması zorunlu faaliyetlerin sayısı artırıldı” ve “Sıfır Atık, Sera Gazı Azaltımı, Sürdürülebilirlik Planı gibi birçok planın ÇED Raporları‘nda yer alması zorunlu oldu” ifadeleriyle duyuruldu.
Altıparmak ise “Yönetmelik hükümlerini incelediğimizde vardığımız, bu iddianın tam anlamıyla gerçeği yansıtmadığını söylemek isteriz. Özelikle bu yönetmeliğin Yeşil Kalkınma Hedefleri doğrultusunda çıkarıldığı iddiası hayli abartılı kalmaktadır” diyor.
Yeni yönetmelikte ağırlıklı yer kaplayan birçok düzenlemenin, aslında bir önceki yönetmeliğin kötü yazım dilinden kaynaklanan defoları gidermeye ve ÇED süreçlerini biraz daha sade ve anlaşılır kılmaya yönelik olduğunun görüldüğünü ifade eden Avukat Altıparmak, şunları söylüyor:
Bunun yanında, yeni yönetmelikte, Bakanlığın ileri sürdüğü gibi Çevresel Etki Değerlendirmesi uygulanacak projelerin kapsamının/sayısını arttırıldığı doğru. Örnek vermek gerekirse herhangi bir kapasite şartı ileri sürülmeksizin tüm RES ve HES projeleri, ÇED uygulanacak projeler kapsamına alınıyor.”
Yine aynı şekilde, önceki yönetmelikte bir istisna olarak yer alan “150 hektarı aşan (Kazı ve döküm alanı toplamı olarak) çalışma alanında açık işletme yöntemi ile kömür çıkarma” projelerine dair istisnanın tamamen kaldırıldığını aktaran Altıparmak, “Açık işletme yöntemiyle kömür çıkarma projeleri artık diğer madencilik projeleri gibi 25 hektar ve üzeri arazi yüzeyine göre değerlendirilecektir” diyor ve ekliyor:
“Ne var ki; yine madencilik sektöründen örnek vermek gerekirse, daha önce yılık 400 bin ton ve üzeri kırma, eleme, yıkama ve cevher hazırlama işlemlerinden en az birini yapan tesisler, ÇED uygulanacak proje olmaktan çıkarılmıştır. Bu tesislerin madencilik projelerinin ayrılmaz parçaları olduğu dikkate alındığında, kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bu tesisleri ÇED sürecinden kaçırmanın yeşil kalkınmaya nasıl bir katkı sağlayacağı şaibelidir. Özellikle bu tesislerin zeytinlik sahaların korunması mevzuatı açısından kurulması ve işletilmesi yasak tesislerden olduğu da dikkate alınırsa, bu düzenlemenin yaratacağı olası zararları tahmin etmek zor olmayacaktır.”
‘Yeşil kalkınma’ iddiasının sürdürülebilir yaşam, çevresel demokrasi ve katılım haklarını dikkate alındığı ve ona uygun düzenlemeler yapıldığı sürece bir anlam kazanacağına vurgu yapan Altıparmak, yeni düzenlemeyle birlikte halkın katılımı noktasında gidilen değişikliğe ilişkin de şunları söylüyor:
Yeni ÇED Yönetmeliğinin çevresel demokrasiye gerçekten bir katkı sunduğunu söyleyebilmek için, özellikle çevresel konularda halkın karar verme süreçlerine katılımı, söz ve karar hakkını garantiye alan düzenlemelerin yapılması şarttır. Ne var ki bu yönetmelikte de halkın ÇED süreçlerine katılımına dair düzenlemeler sembolik olmaktan öteye geçmemektedir. Halkın bu süreçlere dair söyleyeceği sözün, vereceği kararın İdare katında dikkate alınacağına dair bir düzenleme bu yönetmelikte de yoktur.”
Yönetmelikte şöyle bir “halk” tanımına yer veriliyor: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile Türkiye’de ikamet eden yabancılar.
Bir önceki yönetmelikte ise ‘Halk’ın tanımı şöyle: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türkiye’de ikamet eden yabancılar ile ulusal mevzuat çerçevesinde bir veya daha fazla tüzel kişi veya bu tüzel kişilerin birlik, organizasyon veya gruplar.
Altıparmak yeni yönetmelikte halk tanımının daraldığının altını çizerek “Bu değişiklik, mevcut ÇED süreçlerinde haklarının nasıl ihlal edildiğini çok iyi bildiğimiz yurttaşların en önemli destekçileri olan, uzmanlıkları, kampanyaları ve aktivizmleri ile yöre halkınla destek olan dernek, vakıf, meslek odaları, barolar gibi önemli tüzel kişi örgütleri ÇED süreçlerinin dışına itmektedir” diye konuşuyor.
Cem Altıparmak yeni düzenlemeyle ÇED firmalarına verilen hakkı da şöyle anlatıyor:
“Çevresel demokrasi ve katılım haklarına indirilen bu darbe yetmiyormuş gibi, yeni yönetmeliğe eklenen ‘Paydaş katılım planı‘ gibi bir düzenlemeyle, zaten sıkıntılı o ‘halk’ kontenjanından kimlerle, ne şekilde, hangi yöntemler ve araçlar kullanılarak iletişim kurulacağının ve bilgilendirme yapılacağının belirlenmesi yetkisi de yatırımcı adına ÇED sürecini takip ÇED firmalarına verilmektedir.”
Öte yandan yeni düzenlemeyle birlikte ÇED yönetmeliğinde bir de “mücbir sebep” tanımı bulunuyor. Güncellenen yönetmelikte mücbir sebebin tanımı şöyle:
“ÇED Olumlu/ÇED Gerekli Değildir kararı verilmiş olan projeler için bu Yönetmelikte tanımlanmış olan karar geçerlik süresi içerisinde yatırıma başlanılmasına doğrudan engel teşkil edecek; doğal afet, olağanüstü hal, idari yargı kararları (projenin tamamının yapılmasını etkileyecek şekilde yürütmenin durdurulması/iptal kararı varsa) gibi dıştan gelen fiili bir durum.”
Söz konusu “mücbir sebep” tanımının yeni olduğuna işaret eden Avukat Cem Altıparmak‘a göre, “Bir hukuk terimi olarak mücbir sebep, en basit ve anlaşılır haliyle, ‘önüne geçilmesi elde olmayan, istencin dışında oluşan durum’ olarak tanımlanmaktadır ve genel olarak sorumluluğu ortadan kaldıran nedenlerden biri olarak kabul ediliyor.”
Mücbir sebep ibaresinin eski yönetmelikte de olduğunu aktaran Altıparmak, “Beş yıl içinde mücbir sebep bulunmaksızın yatırıma başlanmaması durumunda projenin geçersiz hale gelmesi ile ilgili bir düzenleme içinde bir istisna durumu yaratıyordu. Ancak bu mücbir sebebin tanımı eski yönetmelikte yoktu. Bu da bir takım tartışmalara yol açmaktaydı. Yeni yönetmelikte mücbir sebep tanımı yapılarak bu tartışmalara son verilmek istendiği anlaşılıyor. Ancak getirilen tanım son derece sakıncalı” şeklinde konuşuyor ve nedenini şöyle açıklıyor:
Bu tanımdaki sıkıntı, yargı süreçlerini de mücbir sebebin parçası yapması. Oysa yargı süreçleri hiçbir şekilde mücbir sebep tanımına girmez. Bir proje hakkında bir iptal davası açılıyor ise bu dava öncelikle hukuk devleti denetimi anlamına gelir. Öyle ki yargı süreçleri bir yandan hukuk devleti denetimi yapılırken diğer yandan idarenin hizmet kusurunu da gözler önüne serer. Dava sonucunda verilen kararla bir proje iptal ediliyorsa aslında ispatlanan şey, İdarenin dava edilen projeye verdiği izinlerin hukuka aykırı olduğudur. İdarenin ÇED sürecini hukuka uygun yürütmediğinin ortaya çıkmasıdır.”
“Gerçekten de idarenin ÇED sürecindeki izin, denetim ve kontrol yükümlülüğünü yerine getirmiyor ya da layıkıyla yerine getirmiyor ve bunu sonucunda bir zarar doğuyor, bu zarara yol açan idari işlem bir iptal davasının konusu oluyorsa, artık ortada bir mücbir sebepten (umulmayan, beklenmeyen ve ne yapılırsa yapılsın engel olunamayacak bir durumdan) değil, hizmet kusurundan bahsetmek gerekir” diyen Altıparmak son olarak şunları aktarıyor:
Yeni yönetmelikle, idari yargı süreçlerinin mücbir sebep kabul edilmesi, aslında yatırımcıya ‘sen davayı kaybetsen de dert etme, biz bir yolunu bulur senin projeni hayata geçiririz’ yollu hukuk dışı bir güvence vermekten öte bir anlama gelmemektedir.
Bu açılardan bakıldığında, yeni yönetmeliğe yön veren motivasyonun, sürdürülebilir yaşam, çevresel demokrasi ve katılım haklarını öncelemek değil, sürdürülmesi mümkün olmayan bir ekonominin, çevre, doğa ve gelecek kuşakların haklarını ihlal etmeye devam edebilmesi için, daha parlak ve janjanlı bir paketle sunulması; yeşile boyanmış kalkınma olduğu ortaya çıkmaktadır.”
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…