Boğaziçi Üniversitesi’ne eski AKP Milletvekili adayı Melih Bulu‘nun rektör olarak atanmasının ardından başlayan protestolar 11 haftayı geride bıraktı.
Demokratik yöntemle seçilen bir rektör isteyen öğrenciler yaratıcı eylemlerle seslerini duyurmaya çalışıyor. Öğretim üyeleri ise polis barikatıyla çevrili kampüste her gün basın açıklaması gerçekleştiriyor.
Ancak üniversite kampüsünün etrafını saran polis barikatının bir benzeri öğrenciler ve medya çalışanları arasına çekilmiş durumda. Gazeteciler, kampüse girişlerine izin verilmediği gibi kampüs dışarısında gerçekleştirilen eylemlerde de polis müdahalesiyle karşı karşıya kalıyor.
Freelance gazeteci ve belgesel yapımcısı Kazım Kızıl da bu isimlerden biri. 2 Şubat günü Kadıköy’de gerçekleştirilen protestoya video çekmek için katılan Kızıl, polisin attığı golf topu gaz kapsülüyle gözünün hemen üzerinden vuruldu. Kızıl, Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada yaşadığı o anları şu şekilde anlattı:
Mehmet Ayvalıtaş Parkı’nda polisleri gördüm. Baktım kitle aşağı doğru inmeye başlıyor ben de o tarafa gittim. Kameraya çevirince kırmızı bir şey geldi ve kaşımın tam altından vurdu. Refleks olarak gözümü tutmaya başladım. Bir baktım elim kan içerisinde…
Çevredeki insanların yardımıyla ilk olarak gözünü buz tuttuğunu anlatan Kazım Kızıl, bir hastaneye gittiğini ve orada gözüne ilk müdahalenin yapıldığını söyledi. Daha sonrasında ise gittiği hastanede göz hekimi olmadığı için Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne gittiğini aktardı:
Orada gözümde yüzde 20 görme kaybı olduğunu söylediler. Sol gözüm için iki ilaç verildi. Adli rapor da orada tutuldu. Ancak arkadaşlarımın ısrarına rağmen şikayetçi olmadım. ‘Kimi kime şikâyet ediyoruz?’ diye düşündüm.
Kazım Kızıl daha sonra İzmir’de gittiği bir hastanede sol gözündeki görme kaybının yüzde 40 olarak ölçüldüğünü söyledi. Ancak en son göz muayenesini beş yıl önce yaptırdığını belirten Kızıl, doktorun görme kaybının polis müdahalesi sebebiyle olup olmadığından emin olamadığını belirtti:
Bunu nasıl değerlendirmek gerekir bilmiyorum. Sonuç olarak daha önce böyle bir şey yaşamamıştım ama şimdi sol gözümle baktığımda daha bulanık gördüğümü fark ediyorum.
İlk etapta gözüne gelenin plastik mermi olduğunu zannettiğini belirten Kızıl, “Ertesi gün vurulduğum sokağa gittiğimde plastik mermiyle değil golf topu şeklinde biber gazı kapsülüyle vurulduğumu anladım” dedi.
Bu gaz kapsülünün polis tarafından yaralanmaların önüne geçmek için kullanılmaya başladığını öğrendiğini belirten Kızıl, “Bir yere çarpınca sert lastik kırılıyor ve içerisindeki yoğun toz dışarıya çıkıyor. Normalde bunu yere nişanlamaları gerekiyor ve daha güvenli olduğunu iddia ediyorlar. Ancak yaşadığım olaydan sonra hangisi daha tehlikeli emin olamıyorum” ifadelerini kullandı.
Medya çalışanlarına yönelik müdahalenin polisin ve hükümetin genel bir tutumu olduğunu dile getiren Kazım Kızıl şu değerlendirmede bulundu:
Polisinden amirine, bakanlığından rektörlüğüne kadar yaptıkları uygulamaların hukuki olmadığını onlar da biliyor. Bu hukuk dışı eylemlerin görünür olmasını istemiyorlar. Bunu görünür kılan da gazeteciler. İlkel bir tepki olarak gazetecilerin iş yapmasını engellemeye çalışıyorlar.
DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu üyesi ve gazeteci Elif Akgül de polis tarafından işini yapması engellenen kişilerden biri. Akgül, Kadıköy’de düzenlenen eylem sırasında polisin sözlü ve fiziki müdahalesiyle karşılaştı.
Defalarca gazeteci olduğunu söylemesine rağmen, polis onu iteklemeye devam etti. Konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan DİSK Basın-İş “Yönetim Kurulu üyemiz Elif Akgül polis tarafından tartaklandı. Görevini yapan meslektaşlarımıza yapılan muamele kabul edilemez” sözleriyle gazetecilere yönelik müdahaleye tepki gösterdi.
Kazım Kızıl bu soruya “İki gün sonra haber yapmaya devam ettim. İşte bu kadar etkiliyor. Onlar hukuksuzluğa devam ettikçe birileri de bu hukuksuzlukları göstermek için haber yapmaya takip etmeye devam edecek” cevabını verdi.
Demokratik haklarını kullanan öğrenciler ise protestolarına çekilen medya barikatını aşmak için farklı yöntemler geliştirmeye başladı. Milyonlarca kişi basının girişine izin verilmediği kampüste yaşananları öğrencilerin yaptığı canlı yayınlar sayesinde takip edebildi.
Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü’nde lisans öğrencisi Taha Ercoşkun medya barikatını kırmaya çalışan onlarca öğrenciden birisi. Arkadaşlarıyla beraber, kampüs içerisinde yaşananları aktardıkları Boğaziçi TV’yi kurdu. Ercoşkun, Boğaziçi TV’nin kuruluş hikayesini ise şu şekilde anlattı:
Protestolar devam ederken gazeteciler kampüse alınmıyordu. Hatta o hafta hiçbir gazeteci alınmazken CNN Türk muhabiri okula girebilmiş ve Melih Bulu ile röportaj yapmıştı. Ancak bu yayında eylemlere yer verilmedi.
Ana akımda çalışan gazeteciler dışında basının kampüse girişinin engellenmesinin görünürlüğü azalttığını vurgulayan Ercoşkun şu ifadeleri kullandı:
Sesimizi yeterince duyuramadığımızı fark ettik. Elbette Cüneyt Özdemir, Nevşin Mengü gibi isimlerin yaptığı yayınlar bu alanı bir nebze sağladı. Ancak bunu düzenli bir şekilde yapacak bir platformumuz yoktu. Biz de kendi sesimizi duyurmak için okulun Facebook grubunda Uğur Ünal tarafından yapılan öneriyle yola çıktık.”
Ercoşkun “Mümkün olduğunca bilgilendirici bir yayın yapmayı amaçlıyoruz. Biz istiyoruz ki bir süre sonra eylemler bir şekilde sona erdiğinde de Boğaziçililerin gayri resmi TV’si olmaya devam edelim” dedi.
Youtube üzerinden yapılan yayınlarda öğrenciler hem kampüs içerisinde yaşanan eylemleri aktarıyor hem de özel yayınlarla Boğaziçi gündemini dışarıya aktarıyor.
Eylemler sırasındaki canlı yayınlar dışarısında ana haber bülteni, hocaların konuk olduğu açık dersler, toplumda ‘öteki’ kabul edilen kişilere yer verilen ‘Others’, sanatçıların yer aldığı ‘Boğaziçili sanatçılar’ programları da bu kanal üzerinden yayınlanıyor.
Daha önce üniversite içerisinde benzer medya üretimi inisiyatifleri oluşturulduğunu hatırlatan Ercoşkun şunları söyledi:
Bu işi 40 sene önce mecmualarla, 30 sene önce dergiyle, 20 sene önce radyo ile yapmışlar. TV, 158 senelik üniversite tarihi içerisindeki medya üretim geleneğinin son halkası. TV ama elbette Türksat’tan yayın yapan bir yer değil. Hepimiz dijital çağa doğduk. Bizim neslin TV’si de Youtube. Bizim ana akımımız bu.
Tüm bu süreçte beklediklerinin üzerinde destek aldıklarını belirten Ercoşkun, “Dört gün içerisinde 20 bin aboneyi geçtik. Okul dışarısından, yurtdışından takip edenler var. En büyük faktör de merak. İçeride neler oluyor? Biz de mümkün oldukça bilgilendirici yayınlar yapmaya devam etmek istiyoruz” dedi.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…