Bir ünlü öldüğünde sosyal medyada bir hareketlenmedir başlar. Peşpeşe resimleri, sözleri dizilir. O kişiyi en çok kendi sevdiğini, ilk kendi keşfettiğini, en büyük değişimi kendi hayatında yaptığını iddia edenler olur. ”Ah bilmem kim” yazılır, “çocukluğum öldü”, “öldüğüne inanamıyorum” denilir. Denir de denir. Artık o kadar denir ki ben genelde bir süre sonra rahmetliden soğumaya başlarım. Mesela 90’larda bir şarkıyla çıkış yapmış kadın bu kadar mı önemliymiş insanların hayatında şaşakalırım. Şaşa kalırdım. Taa ki Neşet Ertaş’a kadar, Ursula K Le Guin’e kadar.
Daha Ursula Le Guin ölmeden önce hakkında okuduğum her haberde şöyle düşünürdüm; bu kadın ne kadar çok üretti, ne kadar çok paylaştı, ne kadar çok yaşama dokundu ama ölmesinden de korkardım çünkü yaşadıkça ve ürettikçe insanların hayatına tohumlar ekmeye devam ediyordu. Ektiği tohumların çoğu katı, kuralları belli, doğrusu yanlışı belirlenmiş bu toplumun içinde kendiliğinden kolaylıkla yetişebilecek tohumlar değillerdi. Bana da kitaplarını okumamış olsam hayatta kendi başıma edinemeyeceğim şeyleri farkettirdi. Mesela bilgi meselesi. Ne tür bilginin, ne kadarının neden gerekli olduğu. Hep yuvaya dönmek kitabında insanın günlük yaşamına dair bilgiler hariç bizim ezber dediğimiz diğer bilgiler gereksiz görülüp bir arşivde toplanıyordu ve kimse bunlara ulaşma ihtiyacı duymuyordu. Bunu okuduğumda kendi kendime karşıt argümanlar üretmeye çalışmıştım ama sonra kendimi bilginin ne kadarının gerçekten gerekli ne kadarının bu sistemi çevirmek için bir araç olduğunu sorgularken buldum. Bu küçük bir örnek daha fazlası; kadın olmak, eşitlik, cinsiyet, büyümek, şifa, hak etmek, iyiyle kötünü dengesi, ölüm, yolculuk üzerine zihnimde ektiği tohumlardı. O tohumlar büyüdü tüm yaşantıma yayıldı, hatta şimdi yaptığım resimlerin bile bunlarla canlandığını görebiliyorum.
Bir insan ömrünü neye vermeli? Sürekli tekrarladığım, lafı everip çevirip getirdiğim bir düşünce var, hem kendi kendime hem de konuştuğum herkese dediğim; her şey yayılıyor. İşte insanın ömrünü neye vereceği sorusunun cevabı bu benim için; ömrünü yaşadığım her anın farkında olarak, değer vererek yaşamaya, kendi dünyamı doldurmaya, açık olmaya, üretmeye, paylaşmaya, başka bir yaşam umudunu yaymaya ve o umutları gerçek yapmaya vermek. Tabi bunları yazarken gücün iyi tarafında olduğumuzu varsayıyorum. Vermek derken birşeyleri feda etmek, birşeylerden vazgeçmek değil. Derseniz ki parayı, kariyeri, mevkiyi feda edecek miyiz, o sizin bileceğiniz iş. Ursula Le Guin’de bunlar da ziyadesiyle vardı ama şu an hiçbiri yok, geriye nasıl yazdığı ve insanlara nasıl yol açtığı kaldı. Kendisinin de dediği gibi,
“Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil . Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir”
Bir insanın taocu, anarşist, feminist yazar olması değil ona değer katan. Dünyada binlerce taocu, anarşist, feminist ve yazar var. Ursula da onlardan biriydi ama onu öne çıkaran bunların ötesinde barışcıl, yumuşak, masalsı, hayalperest, duygusal, anaç, hassas,adil, bilge olması ve umut vermesiydi.
Ursula’nın ölmesine üzülmüyorum, hepimiz birgün öleceğiz. Her gün bir sürü insan ölüyor, eminim onların arasından da barışcıl, yumuşak, masalsı, hayalperest,duygusal, anaç, hassas, bilge olanlar, etrafına umut veren, varlığıyla Bir’e katkıda bulunanlar var. Ursula onlardan daha değerli değil belki de bu yazıda sadece onları anmaya vesile. İyi ki dünyadan bu insanlar geçmiş, ölmelerine üzülmek ayrı ama var olmuş olmaları bu bana mutluluk veriyor.
Bunca lafı dedikten sonra bu rahmetli ünlüyü anma iletilerini biraz daha anlıyorum. Herkese ilham veren hayatına dokunan şey başka başka. Ben de haberi aldıktan sonra Ursula’yı anmak için bir facebook iletisi yazmak istedim ve aynen o kınadığım iletilerdeki gibi şöyle yazdım,
“Sonsuza kadar bu dünyada kalmasını dilediğim 2 ilham kaynağından biri, hayatımın birçok noktasında desteğini aldığım, en en dediğim Ursula’yı kaybettik. Ölüm de yaşamın diğer ucu, bu kadar üretici olmak, bunca hayata ilham olmak insanı ölümsüz yapıyor ama yine de diğerini şimdilik Allah korusun”
Umarım diğeri de 88 yaşını verimli bir şekilde görür.
“ bir insan ömrünü neye vermeli
para mı onur mu taş dikenli yol
ağacın köküne inmek mi yoksa
çırpınıp duruyor yaprak dediğin”
Zülfü Livaneli
Selma Hekim
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…