Balkanlara doğru yola çıkmadan bir gün önce okuduğum bir kitapta şu cümleye rastlamıştım: “Bugün dünyanın neresinde büyük bir acı yaşanıyorsa, bilin ki o daha önce Balkanlar’da yaşanmıştır.”
Tito zamanında kurulan Yeni Belgrad’da doğu blokunun tanıdık konut tipi olan soğuk görünüşlü dev bloklarından arasından geçiyorum. Bu konutlar eskiden halka ücretsiz olarak ve bir ömür boyu kullanılmak üzere verilirmiş. Şimdi ise içinde oturanlara satılmış. 16 belediyeden oluşan kentte savaş sırasında neredeyse tüm üretim durmuş. Şimdilerde hayat yeni yeni normale dönüyormuş.
Kentin 2000 yıl öncesine dayanan tarihinin 300 yılında Osmanlılar var. Kent merkezine vardığım ilk anda kendi kendime “Biraz Beyoğlu biraz Karaköy’deki Bankalar Caddesi” dedim. Bir yerleri kendisi olarak kavramaya başlamak o kadar kolay olmuyor.
Sonunda Kale Meydanı ve savaşın binlerce yıllık merkezi karşımda…Tuna ve Sava nehirlerinin buluştuğu noktayı gören hakim tepenin üzerine kurulmuş olan Kale’ye İstanbul Kapısı’ndan giriyorum. Geniş, dingin bir alan, yeşil ve suskun. Sanki konuşmaktan vazgeçmiş yaslı bir insan gibi. Dile kolay tam 47 defa yıkılıp yeniden yapılmış, 119 savaş görmüş ve 6 milyon insanın ölümüne tanıklık etmiş bir kale bu, nasıl yaslı olmasın. Kapılardan geçiyorum. İç içe açılan bu kapılar sanki bir uygarlıktan ötekine geçişi imliyor: Romalı, Bizanslı, Bulgar, Sırp, Avusturyalı ve Osmanlılar bu kent için çarpışmışlar. 1521’den itibaren Osmanlı egemenliğine giren Belgrad bundan sonra İslam ve Hıristiyanlık arasındaki
Kaleden ayrılıp kentin eteklerine doğru ilerliyorum. Daha ikinci dünya savaşında olup bitenleri tam öğrenemeden, karşıma 90’lı yıllarda Nato bombardımanında uranyumlu bombalarla tahrip edilen devasa binalar çıkıyor. Devlet şimdi bu binaları yok pahasına satmak istiyormuş ama boşuna. Çünkü içi hâlâ radyoaktif kalıntılarla dolu bu haraberelere yaklaşmaya kimse cesaret edemiyormuş.
Belgrad, 2000 yıllık paylaşılamayan kent, Tito’nun Yugoslavya’sının başkenti, şimdi yeniden imar ediliyor, “mega projeler” buralarda da gösteriyor kendini. Köprüler, plazalar… Gece nehrin üzerinde sallara kurulmuş tavernalardan birinde Sırp müziği dinleyerek, bir ihtimal olarak sonsuz bir kardeşliği düşünüyorum. Hepimiz için… Hoşçakal Beyaz Şehir.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…