HES projesi yapıldıktan sonra can suyunun bile akması muhtemel değil ya da bu proje yapılsa HES’in çalışması mümkün değil. Sadece doğaya zarar verilecek. Bu iş için oluşacak bir rant var, bunun peşindeler. Yoksa bu iş yapılıp da bu işin sonunda bu ülkeye ekonomisine kazanılacak hiçbir şey yok.”
Algül, projenin hayata geçmesinin ardından yaşanacakları şöyle değerlendirdi:
Bölgede suya ihtiyaç duyan çay, fındık ve mısır tarlaları olduğunu, derenin doğal akışının kesilmesi halinde bütün alandaki yaşamın yok edileceğini belirten Algül, “HES’le uğraşırken bir de maden durumu çıktı. Projeye göre maden sahaları şu bizim üst bölgelerimiz, yani yaylalarımız. O bölgede yapılacak maden çalışması direkt bizim su kaynaklarımıza, tabiatımıza zarar verecek. Su kaynağı olmayan bir insan neyle yaşar? Hava ve su olmadıktan sonra neyle yaşarız? Taşıma suyuyla mı yaşayacağız? Doğamız, ormanımız, çayımız, mısırımız, fındığımız olmazsa ne yaşayacağız? Yusufeli’de baraj olunca Hopa‘ya, Arhavi‘ye Borçka‘ya geldiler. Biz de gidecek yer arayacağız. Biz bunu istemiyoruz. Göç etmeyeceğiz, göçe mecbur kalacağız.”
Bilgin valiliğin hazırladığı protokoldeki belirsizlikleri de şöyle anlattı:
“Bu protokol ön sayfası, bu sayfada da valiliğin… Hangi kanuna göre yaptı? Protokolün ne tarih ve ne de sayısı var. Valilik oluru bile yok. İkinci protokoldeki hizmet alanı durumu da karışık. HES başvurusunda taş ocaklarından bahsediliyor, bunun da izni alınıyor. Bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyorlar.”
‘Danıştay HES projesini iptal etti’
Bilgin açılan davalarına ardından Danıştay 6. Dairesi’nin iptal kararını da paylaştı.
“En son bu Danıştay 6. Dairesi’nin son nihai kararı. Oy birliğiyle HES başvurusu iptal edildi. Şimdiye dek kanunlar ve hukuk çerçevesinde mücadele ettim. Bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz.”