Kategoriler: Köşe Yazıları

100 Bin Ermeni 1915’e Yönelik Bir İtiraf Mı?

Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan, bir beyanat verdi. Hem de yerel bir kanala da değil; BBC gibi uluslararası bir kanala. Verdiği beyanat da tüm Dünya’nın gözünün üstünde olduğu bir konu ile ilgili olunca, her türlü etmen bir araya gelmiş oldu ve edilen söz, her yanda yankılandı. Bu açıklamalar bir beyanat olarak alınabileceğini, okunabileceğini gibi, bir itiraf olarak da alınabilir, okunabilir. Ne dedi özünde Erdoğan? Dünya üzerinde, bizimle ilgili işler istediğimiz gibi gitmezse, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan ve belirli kurallara uymadan ülkemizde yaşayan Ermenileri, Türkiye sınırlarından süreriz.

Aslında, bu fikir ilk kez kamuoyunun gündemine, Cumhuriyet Halk Partisi’nin içe kapanmadan sorumlu üyesi Onur Öymen tarafından getirilmişti. Ne büyük bir hükümet-muhalefet işbirliği ama! Zaten konu yabancı düşmanlığına geldiğinde, “farklı”ya karşı yaklaşım olduğunda “birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz günler” biranda gerçeğe dönüşüveriyor. Milli mutabakat sağlanıveriyor.

Erdoğan, bu cümleleri eder etmez, pek bir tepkiyle karşılaşmadı aslında. Büyük muhalefet partilerinin temel dayanak noktası, “madem böyle bir kaçak durum var. Neden buna göz yumuldu şimdiye kadar?” şeklinde olan cümlelerini duyduk. Yani, bunları 100 bin kişi oluncaya kadar neden biriktirdiniz? Baştan halletseydiniz ya bu sorunu! demek istediler bir şekilde.

Başta, bunun bir beyanat olarak okunabileceği gibi, bir itiraf olarak da okunabileceğini yazmıştım. Bu itiraf neyin üzerine geldi? İlk önce Amerika Birleşik Devletleri ardından da İsveç, 1915 yılında yaşanan olayların soykırım olduğuna yönelik olarak tasarıları meclislerinden geçirdiler. 24 Nisan’a yaklaşırken, konu tekrar gündeme geldi. Başbakan da, bu kararların çıkması için lobi yaban Ermeni Diasporası’na yönelik olarak “Ya bu lobi faaliyetlerini kesin, ya da Türkiye’deki vatandaş olmayan Ermenileri süreriz” mesajını veriyor.

Şimdi düşünelim, bir Dünya vatandaşı olarak düşünelim: Başbakanın söylediklerinden hareketle, 2010 yılında, Türkiye’den bilmem ne kadar uzak ülkelerin parlamentolarında yapılan oylamalara karşılık, kendi topraklarında yaşayan 100 bin Ermeni’yi sürebilecek bir hâkim zihniyetin, 1915 yılında neler yapmış olabileceği açısından önemli bir itiraf değil midir bu sözler? Bir de, bunun üzerine son günlerde resmi zihniyetin sözcülerinin televizyonlarda 1915 ile ilgili olarak ortaya koydukları tezin “ama onlar da isyan etmişlerdi.” olduğunu düşünürsek… Her zaman bir kılıf var, her zaman bir neden var. O zaman isyan etmişlerdi, şimdi ise 1915’te topraklarından sürülürken hayatta kalmayı başarabilen bir kesimin torunlarının lobi faaliyetleri yüzünden.

Bundan sonra ne olur, nasıl devam eder pek de bilinmez değil aslında. Bu sözün yanlış anlaşıldığına dair açıklamaları, geri çekilen diplomatların geri gönderilmesi izleyecek. Türkiye kendi içinde, uluslaşmasını ve zenginleşmesini dayandırdığı bu olayın asla gerçekleşmemiş olduğunu savunmaya devam edecek. Bunu yaparken, “Türk’ün kalbinde böyle zulüm bulunmaz” gibi sözler edecek öğretim görevlileri; “Türk’ün tarihinin lekesizliğini ve büyüklüğünü herkes biliyor ama kabul etmek işlerine gelmiyor” diyebilecek resmi tarih tezinin oluşturulmasına katkıda bulunan insanlar. Tartışma programlarında soykırımın nasıl gerçekleşmediğini konuşmaya devam edecek insanlar. Sevan Nişanyan katıldığı bir programda bir cümle etmişti: “Bu tasarılara hayır oyu verenler de biliyor aslında konuşulanın gerçek olduğunu ama şimdi politik olarak evet demek işlerine gelmiyor” şeklinde. Sanırım yurtdışı da bu şekilde gidip gelecek bir süre daha.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

Paylaş
Yazar:
Koray Doğan Urbarlı