20.Yüzyıl yorgunu insanlık, derin sarsıntılarla büyük bir değişimin sancılarını yaşıyor. Kalkınmacı, ilerlemeci, tüketime dayalı sanayi uygarlığı, Yerküre’nin ve insanlığın geleceğini, Güneş ile aramıza giren kalın bir bulutla kararttı. Karbon salımını düşürmeye gönülsüz, küresel ısınmaya seyirci kalıyor. Ozon tabakasında devasa bir delik açarak korunma kalkanımızı deldi. Küresel ekonomik sistem doğanın kendini yenileme kapasitesini zorluyor .
Sonuç trajik! Sellerle, kuraklıkla, iklimsel aşırılıklarla yok olan yüz binlerce günahsız insan, milyonlarca iklim mültecisi; her gün açlıktan ölen 24.000 çocuk. Uzatmaya gerek yok, bu felaket tablosu hepimizin malumu.
Sorun; doğayı insanın hizmetinde sınırsız bir kaynak olarak gören bu sistem nasıl dönüştürülecek? Asıl mesele bu.
Sınırsız büyüme yerine, ihtiyaçları ve değerleri yeniden düşünen, doğayla uyumlu yeni bir yaşam tarzına geçişin mümkün olduğunu biliyoruz. Yeşil ekonomi buna imkan verecek bir alternatif olarak yaşamımıza girmiş bulunuyor.
Ne ki, yeşil ekonomi, yeşil iş gibi kavramlar çok yeni ve yaşama geçirilmiş örnekleri sayılı. Doğayla, çevreyle, ekolojiyle doğrudan ilgili kişiler, bu alanda mücadele eden örgütler, partiler için bile yeni olan bu kavramların içinin doldurulması, kamusal alanda bilinir, tartışılır hale gelmesi gerekiyor.
Büyüdükçe kirizden krize sürüklenen küresel sistem de, can simidi olarak yeşil’e sarılmış görünüyor. Şirketler ekonomik krizi, ekolojik krizi kullanarak aşmaya çalışıyorlar. Tüketim dünyası her geçen gün yeşile boyanıyor. Ekolojik krizin, sistemde küçük ayarlamalarla çözülebileceği hissiyle vicdanları rahatlatma çabasındalar. Tüketici, güvense de güvenmese de, vicdani bir dürtüyle çevre dostu etiketli ürünlere yöneliyor. Bu etiketi taşıyan mal ve hizmetleri üreten şirketlerin, ne kadar çevre duyarlı ne kadar yeşil boyalı olduğunu anlamak ise zor.
Bireysel düzlemde yapılan değişiklikler önemli, ancak yeterli değil. Tabii ki tasarruflu ampul kullanacagiz, suyu tasarruf edeceğiz, ama bilmeliyiz ki, bunlar yeterli değil. Yerel yönetimlerde, ulusal ve uluslararası düzlemlerde yapılması gereken pek çok değişiklik var.
Heinrich Böll Vakfı Derneği ve Yeşil Düşünce Derneğinin birlikte 2.sini düzenledikeri bu Konferansın önemi, bu kafa karışıklığına açıklık getirmek, yeşil ekonomiyle ilgili yeni kavramları daha iyi anlamamıza katkı sağlamak, üstelik de bunu Yerel Yeşil Seçenekler üzerinden örnekleyerek, tartışarak somutlamak olacak.
Bunun yanı sıra Konferans, yeni Anayasa yapım sürecinde, devletin yeniden yapılanması bağlamında büyük önem taşıyan yerel yönetim reformu taleplerinin haklılığını güçlendirecek yeni argümanlar sağlayacak, yerinden yönetim tartışmalarına yeşil ekonomi boyutu kazandıracak, dolayısıyla önümüzdeki yerel seçimler için yeşil alteratif politikalar üretmemize de katkı sağlayacaktır.
Yeşil Ekonomik Seçeneklere acilen İhtiyacımız var
Türkiye’nin yerel ve ulusal yeşil politikalara ve yatırımlara acilen ve şiddetle ihtiyacı var. Bir yandan 27 yıldır süren savaşla, bir yandan ranta endekslenmiş kentsel dönüşüm projeleriyle, nükleer enerji santralleriyle, çok sayıda termik ve hidroelektrik enerji yatırımlarıyla; yol, köprü, baraj vb. büyük inşaat projeleriyle halkımızın yaşam alanları, biyolojik çeşitliliğimiz, eko-bölgelerimiz, havamız suyumuz ciddi bir tehdit altında. Doğamız, küresel aktörler ve kendi iktidarlarımız aracılığıyla adeta sömürgeleştirilİyor.
Avrupa Birliği İlerleme Raporu da, bu gerçekliği, oldukça yakından izlemiş olarak, Türkiye’nin geçtiğimiz yılda “çevre konusunda hiçbir ilerleme kaydetmediği” şeklinde, yalın bir dille ifade ediyor.
Küresel sisteme hızla, aceleyle, ihtirasla entegre olmaya çalışan iktidar, uygulamaya koyduğu yatırım politikalarıyla, uluslararası anlaşmaları, yasaları, halkın yaşam alanları için verdiği mücadeleyi hiçe sayarak ülkenin doğasını acımasızca yok ediyor.
Bu pervasız gidişine karşı mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Büyüyen pastadan pay dağıtarak toplumu kontrol altında tutan iktidarın başlıca gerekçesi, hizmet götürmek ve istihdam yaratmak.
Hizmeti, doğayı koruyarak götürmek, istihdamı sosyal adaleti gözeterek, yerel ve kırsal yapıları koruyarak ve doğayla barış içinde canlandırarak yaratmak gibi bir niyet ise ufukta görünmüyor.
Yeşiller Partisi, bu farkındalıkla, bir yandan Kürt sorununun çözümü için barış ve demokrasi mücadelesine katılarak, diğer yandan doğanın haklarını yeni Anayasanın yapım sürecine taşıyarak politik sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Önümüzdeki yerel seçimlerde, yerel yeşil politikalar üretilmesini merkeze alan bir çalışmayı da programına almış bulunuyor.
Yüksel Selek
Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü
22-23 Ekim 2011 tarihinde yapılan Yeşil Ekonomi Konferansı açılış konuşması