Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Türkiye’nin iklim politikası: Hiç bir şey yapmamaktan laf üretmeye…

0

Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının artışı hızlandı!

Bu da Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele için neredeyse hiçbir şey yapmadığını gösteriyor.

Gerçi son yayımlanan emisyon değerleri 2021 yılına, yani Paris Anlaşması’nın onaylanmasından, 2053 net sıfır hedefinin ilan edilmesinden ve yeni enerji stratejisinin hazırlanmasından önceye ait, ancak bu artış eğiliminin 2022’de değiştiğini sanmıyorum, hatta daha da artacaktır. Çünkü Türkiye henüz 1992’den beri sürdürdüğü iklim eylemsizliğini sadece kağıt üstünde bitirebildi ve hiçbir şey yapmamaktan, sadece laf üretmeye geçebildi. Yenilenebilir enerjinin artışı bile enerji dönüşümüne değil enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine hizmet ediyor. Hâlâ daha “temiz kömür” zirveleri düzenleniyor. Enerji bürokrasisine yerli kömürcüler ve açıkça söylemeseler de iklim inkârcıları egemen. Yanlış ekonomi politikalarının da katkısıyla kömürün enerji üretimindeki payı giderek artıyor. Yani bu artış sürpriz değil.

Elektrik üretiminde kömürden vazgeçmemenin bedeli

Envanterle ilgili yapılan basın açıklamasına göre Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları bir yıl önceye göre %7,7 ve karbondioksit emisyonları ise %9,6 artmış. Karbondioksit artış hızı daha önemli. Çünkü yanlış enerji, ulaşım ve ekonomi politikalarını gösteriyor. Metan ve nitröz oksit emisyonlarında ise artış yok. Zaten tarımdan kaynaklanan emisyonlarda %1,5 azalma var. Ancak bunun iklim değişikliği politikalarıyla bir ilgisi yok ve tarımsal üretimdeki daralmayla ilgili. Çünkü 2021’de bitkisel üretim (muhtemelen kuraklığa bağlı olarak) %10’un üzerinde azaldı. 2022’de ise tekrar eski düzeyine yaklaştı. Dolayısıyla gelecek yıl yayımlanacak 2022 envanterinde tarım emisyonları tekrar artacaktır.

Karbondioksit için de öncelikle elektrik üretimine bakmak gerekiyor. Shura Enerji Dönüşümü Merkezi’nin 2021 raporuna göre “Türkiye’de brüt elektrik talebi, 2020-2021 döneminde Covid-19 pandemisinin ekonomi üzerindeki yarattığı etkilerin azalmasıyla %7,5 seviyesinde yükselerek 329 TWh’e ulaştı. Son 5 yıllık dönemde (2016-2021), toplam elektrik talebi %18 oranında arttı.”

Türkiye’de karbondioksit emisyonlarının %85’i enerji sektöründen kaynaklanıyor. Tarım ve atıkların payı %1, yani emisyonların değişimi üzerinde bir etkileri yok. Enerji kaynaklı CO2 emisyonlarının %41’i elektrik üretiminden kaynaklanıyor. Her ne kadar birincil enerji arzında fosil yakıtların payı 2020’den 2021’e, %87’den %84’e (kömürün payı da %29’dan %26’ya) düşmüş ve yenilenebilir enerji arzı %13’ten %16’ya çıkmışsa da hem kuraklık nedeniyle hidroelektriğin payındaki %3 düşüş hem mutlak değerlerdeki artış hem de de enerji talebindeki artış nedeniyle bu oransal değişiklikler emisyonlardaki artışa engel olmamış görünüyor. Bu da karbondioksit emisyonların %10’a yakın artması olarak yansıyor. Zira Türkiye’de oransal azalmaya rağmen toplam kömür tüketiminde 2020’den 2021’e 10 milyon tonluk bir artış gerçekleşmiş (106 milyon tondan 116 milyon tona). Bu da emisyonlardaki artışı kısmen açıklıyor.

Dünya ortalamasını yakaladık, sırada AB var

Ulaşımın karbondioksit emisyonlarındaki payı ise %23. Türkiye’nin 2021’deki petrol tüketimi bir önceki yıla göre 82 bin varil artarak 860 bin varile çıkmış ve Covid 19 nedeniyle azalan tüketim 2019 seviyesine geri dönmüş. Doğalgaz tüketimi ise 2020’ye göre çok büyük oranda (%24) artmış ve 59,6 milyar metre küpe çıkmış. Yani hem ulaşımın (petrol) hem de doğalgazın (elektrik ve ısınma) CO2 emisyonlarının artışında büyük rolü var.

Sera gazı emisyonlarındaki artışın karbondioksit dışındaki ikinci sorumlusu ise F gazları (florlu gazlar). F gazları sanayiden (en çok da soğutma, metal sektörü ve elektronik aletlerin üretiminden) kaynaklanır. Envantere göre Türkiye’nin F gazları emisyonu %10,2 artarak 7,4 milyon tona çıkmış. Bu gazın toplam emisyonlardaki payı çok düşük olduğu için toplam emisyonlardaki artışı açıklamaz, ancak sanayiden kaynaklanan emisyonlardaki %10,6’lık artışın bir kısmını açıklayabilir. (Ancak bu artışın da büyük kısmı karbondioksit kaynaklı).

Türkiye en önemli florlu gaz olan HFC’lerin azaltılmasına ilişkin Montreal Protokolü’nün Kigali Değişikliği’ni onayladı. Ancak bu değişiklik 2021’de henüz yürürlüğe girmemişti. F gazlarının emisyonlardaki oranı az olsa da ısıtma potansiyeli karbnondioksitten daha yüksek. Türkiye’nin de AB’de olduğu gibi F gazlarını da azaltmaya başlaması gerektiği bu yılki envanterin mesajlarından biri olabilir.

Türkiye’de kişi başı sera gazı emisyonlarının 2021’de 6,7 tona çıkması da dünya ortalamasını yakaladığımızı gösteriyor. Türkiye zaten uzun süredir dünya ortalaması civarındaydı, ancak artık Hindistan, Pakistan gibi ülkelerin 3-4 katı kişi başı emisyonuyla iklim müzakerelerinde az gelişmiş ülke gibi davranmasının giderek zorlaştığını söylemek gerekir. AB’nin emisyonları azalmaya devam ettiği sürece Türkiye 2030’a kadar kişi başı emisyonlarda AB’yi de yakalayacaktır.

Sonuç olarak Türkiye yenilenebilir enerjinin artan payına rağmen ekonomik büyüme ve talep artışına bağlı olarak fosil yakıtların tüketimini artırıyor, bu da sera gazı emisyonlarındaki artışın devam etmesine neden oluyor. Türkiye’nin, enerji dönüşümünü doğru anlayarak yenilenebilir kaynaklara geçişin kaynak çeşitliliğini değil fosil yakıtları terk etmeyi hedeflemesi gerektiğini kavraması şart. Aksi takdirde 2053’te net sıfır hedefine ulaşmak imkânsız olacak.

Bu konu seçimden sonra en önemli meselelerimizden birisi haline gelebilir.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.