Türkiye’nin AB Çevre Mevzuatı’na uyumu: 15 yılda neredeyiz?

Avrupa Komisyonu, AB’ye aday ülkelerin katılım yönünde kaydettiği gelişmelere ilişkin yıllık ilerleme raporları yayınlıyor. Kamuoyunda daha çok demokrasi ve insan hakları bağlamında gündeme gelen ilerleme raporlarının başlıklarından biri de çevre. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nden araştırma görevlisi Dr. Barış Gençer Baykan, 1998- 2012 arasındaki ilerleme raporlarından yola çıkarak Türkiye’nin çevre mevzuatının AB çevre mevzuatı ile uyumlaştırılmasını değerlendirdi.

Uzun vadeli ve maliyetli uyumlaştırma

1998 yılında yayınlanan ilk rapor, Türkiye’nin çevre mevzuatının, standartlar, izleme gerekleri ve ölçüm yöntemleri bakımından, Avrupa Birliği’nin çevre  mevzuatından çok farklı olduğu ve Türkiye’de çevre koruma düzeyinin arzu edilenin uzağında yer aldığı tespitiyle açılıyor. En kötü sorunların endüstriyel ve kentsel kirlenme ve kıyıların ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi alanlarında olduğuna ve  endüstriyel kirlenme, tehlikeli maddeler, genetik olarak değiştirilmiş organizmalar, nükleer güvenlik ve çevre hakkında bilgiye erişim alanlarında eksikliklere vurgu yapılıyor. Atıklar, havanın ve suyun korunması, doğa koruma ve çevresel etki değerlendirmeleri ile ilgili olarak müktesebatın kabul edilmesi yönünde çaba sarfedildiği fakat müktesebatın benimsenmesinin uzun vadeli bir konu olduğu ve büyük ölçekli yatırımları gerekli kılacağı ifade ediliyor. Komisyon,Türkiye’deki çevre koruma düzeyinin Avrupa Birliği’nin düzeyine yaklaştırmak için strateji teklifi olarak idari ve mali işbirliğini, yasaların yakınlaştırılmasını öneriyor ve bunun için ulusal bir plan hazırlanmasının kararlaştırıldığını duyuruyor.

2000’lerde uyumlaştırma için sınırlı reformlar

Çevre konusundaki çabalar Türkiye’nin AB’ye uyum için diğer alanlarda gösterdiği çabalar ile parallelik gösteriyor ve 2002’den sonra reformlar – her ne kadar sınırlı da olsa- hız kazanıyor.  İdari kapasiteye ilişkin olarak, Türkiye, Çevre Bakanlığı’nın ana birimlerini yeniden belirleyen  ve Bakanlığın taşra teşkilatını kuran kanunu kabul etmesi, çevre mevzuatının uygun şekilde uygulanması için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Kimyasallar alanında 1993’te yürürlüğe giren Zararlı Kimyasallar ve Ürünlerinin Kontrol yönetmeliğinde değişiklikler yapılıyor. Yatay mevzuat alanında ise TBMM Çevre Komisyonu, AB müktesebatının uyumlaştırılması için gerekli hukuki çerçeveyi oluşturacak bir çerçeve kanun tasarısı hazırlıyor. 2003 ve 2004 yıllarında Türkiye çevre konusunda önemli uluslararası çevre sözleşmelerine ve protokollere imza atıyor.  Doğa koruma alanında, Şubat 2003’de, Nesli Tehlikede Olan Yabani Flora ve Faunanın Uluslararası Ticaretine (CITES Sözleşmesi) ilişkin bir Bakanlar Kurulu Kararı kabul ediliyor ve  Haziran 2003‘te Avrupa Peyzaj Sözleşmesi onaylanıyor. Genetik olarak değiştirilmiş organizmalar alanında, Haziran 2003’de Kartagena Biyogüvenlik Protokolü (Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi), Kimyasallar alanında ise, Haziran 2003’de, ozon tabakasını (Montreal Protokolü) azaltan maddelerle ilgili iki kanun kabul ediliyor. 2004’te Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni onaylıyor.

Doğa koruma ve iklim değişikliğinde uyum düşük seviyede

Son yıllarda ise özellikle enerji altyapı projelerinin çevresel sürdürülebilirliğe olumsuz etkileri raporlara konu oluyor. İklim değişikliği konusu ilk yıllarda konu edilmezken son raporda başlıkta çevrenin yanında yer alıyor. Aralık 2009’da 27. müzakere başlığı olan Çevre faslı, müzakerelere açıldı fakat Türkiye’nin üyelik perspektifi netleşmediği için çevre faslının maliyetinin kamu ve özel sektör tarafından üstlenilmesini zorlaştırıyor. Genel olaral bakıldığında  çevre ve iklim değişikliği alanında daha fazla uyum sağlanması bakımından düzensiz ilerlemeler kaydediliyor. Türkiye’nin çevrenin korunması gereksinimlerini tüm diğer politikaların tanımlanmaları ve uygulanmaları ile bütünleştirmesinin zayıf olduğu değerlendiriliyor. Çevreye ilişkin müktesebatın uygulanmasındaki zayıflık halen önemli bir endişe yaratırken AB’nin önem verdiği sınıraşan sorunlar konusunda Türkiye, Birliğin taraf olduğu sözleşmelerden bazılarına taraf olmak için üyeliği bekliyor.

Raporun tam metni için betam.bahcesehir.edu.tr/tr/2012/12/turkiyenin-ab-cevre-mevzuatina-uyumu-15-yilda-neredeyiz/

(Yeşil Gazete)

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Karacasöğüt’te 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na marina için ÇED gerekli değilmiş

Marmaris'te 1. Derece Arkeolojik Sit alanına yat iskelesi ve turizm tesisi projesine valiliğin verdiği 'ÇED gerekli değil' kararı İdare Mahkemesi'nce de uygun bulundu.

[COP29] Petrol zengini Suudi Arabistan müzakereleri sabote ediyor

Suudi Arabistan delegeleri, Bakü'deki iklim zirvesinde fosil yakıtlardan uzaklaşma, adaptasyon, iklim taahhütleri gibi kritik konulardaki müzakereleri her fırsatta engelliyor.

[COP29] Fosil yakıt sübvansiyonlarını kaldırma koalisyonuna üç ülke daha katıldı

Birleşik Krallık, Yeni Zelanda ve Kolombiya'nın katılmasıyla 'Sübvansiyonlar Dahil Fosil Yakıt Teşviklerinin Aşamalı Olarak Kaldırılması Uluslararası Koalisyonu'na üye ülke sayısı 16'ya yükseldi.

Yerel örgütler ‘nefes alan Türkiye’ için kömürden adil çıkış istiyor

16 yerel iklim ve çevre örgütü, COP29'a kalabalık bir heyetle katılan Türkiye'den kömürden adil bir çıkış takvimini açıklamasını talep etti.

‘Süper zenginlere vergi’ G20 Zirvesi’nin sonuç bildirisine girdi

Rio'da yapılan G20 Zirvesi'nin sonuç bildirgesinde dünyayı en çok kirleten süper zenginlere ek vergi, iklim finansmanının artırılması yer aldı; 1.5C hedefi teyit edildi

EN ÇOK OKUNANLAR