“Kanlı 1 Mayıs’ın sorumlusu bizdik” dendi, bizim gazete zayiat verdi. Onun da tartışması yalan yanlış bilgiler ve çoğu hazır kalıplara oturan “tahmin”ler üzerinden bir süre devam edip durdu. Tartışma başlamadan önce sahip olduğumuz bilgiye dişe dokunur bir yeni bilgi eklediğimizi sanmıyorum. Bazı tavırlar daha belirginleşti, o kadar.
Şimdi sanırım daha ciddi –sahiden bugünün Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorunu– bir sorun karşısında yeni bölünmelerin eşiğindeyiz: Kürt sorunu. “Bu kaç yılın sorunu değil mi? Yeni bir şey mi?” diye sorabilirsiniz. Doğru, kaç yılın sorunu ve zaten birçok ayrışan tavıra da yol açmıştı. Ama şimdi bu eski sorunda yeni bir durum var gibi görünüyor. Öyleyse, bunun da getireceği çok şey olur.
Kürt sorununda neyin nerede durduğu çok belli değil, öteden beri. Çünkü zaten “durmuyor”, “duramıyor”! Bir yanda bilmem kaç yıldır bildiğimiz, alıştığımız savaş; bir yanda bu konunun savaş dışında yöntemlerle çözülebileceğine ve böylesi mümkün olursa bunun herkes için daha iyi olacağına dair söylenmiş sözler (bunları iki taraf da zaman zaman söyledi) ve bu sözlerin açtığı, alışık olmadığımız ve ucunda ne olduğunu bilmediğimiz, ama çoğumuz için bir hayli çekici olan kapı, yol, ufuk, her neyse o. Aktörler, bu iki ana yol arasında sürekli mevzi değiştiriyor. Olayların yönünün belirlenmesinde onlar da etkili değil, onlar da sağlam bir zemine basmıyor; dolayısıyla onlar da savruluyor, sürükleniyor.
Şimdi, son “durum”, Leyla Zana’nın beklenmedik beyanatıyla biçimlendi. Onun bu çıkışı öncelikle Kürt cephesinde gizli tutulmaya çalışılmayan bir tedirginlik yarattı. BDP’den gelen tepkiler Leylâ Zana’yı destekler doğrultuda değil. Ardından Murat Karayılan’ın sözleri de bir eleştiri niteliği taşıyor.
Peki, öyleyse, Leylâ Zana “Ya herru, ya merru?” diyerek, kendini “tığ-ü teber şah-ı merdan” er meydanına mı attı? Şimdiye kadar Başbakan hakkında akıllarda kalan bir değerlendirmesi olmamıştı diye hatırlıyorum– ben mi yanlış hatırlıyorum?
Leylâ Zana, son analizde, “barışçı bir çözüm”den yana bir kişinin söylemesini bekleyeceğimiz bir söz söyledi. Ama elbette bu temel tavrı paylaşan binlerce Kürt var. Dolayısıyla o kadar da “tığ-ü teber” değil. Onu destekleyecek bayağı geniş bir kitle var; ama o geniş kitlenin genişliğiyle orantılı bir sesi yok.
Gelgelelim, sanırım bu aşamada bu kitlenin içinde pek öyle sıradan bir birey gibi göremeyeceğimiz biri daha yer alıyor: Abdullah Öcalan. Öcalan’la Zana arasında bir iletişim hattı olduğuna dair hiçbir veri yok elimizde; ama sanki bir “frekans tutturma” durumu var.
Benim bu varsayımım doğruysa (medyada buna yakın yorum yapanlar oldu) bu alanda gerçekten yeni bir noktadayız demektir. Ne sonuç verir, bilemem, ama vereceği sonuçlar önemli olacaktır. Barışa yaklaştıracak olaylar olursa iyi; ama tam tersi de olabilir– öyle olacaksa tabii bu da son derece önemli.
Herkesle birlikte “sol” da tavır alacak: biçimi her neyse, “barışçı çözüm” mü, “zafer namlunun ucunda” mı?
Murat Belge- Taraf
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…