Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Parsel parsel ihaleye çıkarmışlar ormanı!

0

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda Âşık Mahzuni Şerif’in türkülerini bol bol dinlerdim. O türküler arasında ara sıra da olsa halen mırıldandıklarımdan biri Parsel Parsel Eylemişler Dünyayı adını taşıyor. Şöyle başlar türkü;

Parsel parsel eylemişler dünyayı
Bir dikili taştan gayrı nem kaldı
Dost köyünden ayağımı kesmişler
Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı

Kültür ve Turizm Bakanlığı (KTB)’nın bazı illerde orman alanlarını parselleyip turizm tesisi yapılmak üzere ihaleye çıkarması haberlerini  okuyunca aklıma hemen bu türkü gelip oturuverdi.

Yanan değil, yanmayan orman alanlarına turizm tesisi yapılıyor

Bunu ben ve benim gibi ormancılık uzmanları yıllardır söylüyoruz, yazıyoruz. Ama ne zaman bir orman yangını haberi gelse, sosyal medya o alanlarda otel yapılacağına, o alanların imara açılacağına ilişkin sezgisel kaygılarla çalkalanıyor. Sezgisel kaygıyı anlıyorum, ama özellikle son bir ayda yangınlar gündemin ilk maddesi iken yüzlerce kez böyle olmadığı anlatılmış olmasına rağmen birilerinin kendi bildiğini (sezdiğini) okumaya devam etmesini yadırgamıyor değilim. Neyse, işin doğrusunu bir kez daha vurgulayayım; Anayasa’nın 169’uncu maddesi yanan orman alanlarının yeniden ormanlaştırılmasına ve başka tür kullanımlara izin verilmemesine hükmediyor. Uygulayıcı kurumlar bu hükme şimdiye kadar uydular. Uymazlarsa ilk kıyameti ben koparırım. Ama buraya takılıp gerçek orman tahribatının[1] gözden uzak kalmasına yol açılmasına da izin vermemeliyiz.

Gerçek orman tahribatı Orman Yasası ve Turizmi Teşvik Yasası’nın ilgili maddeleri uyarınca yanmamış, sağlıklı orman alanlarının bin bir çeşit işletmeye (madencilik, turizm, sağlık, eğitim, altyapı, balıkçılık, katı atık…, saymakla bitecek gibi değil) kamu yararı gerekçesi ile tahsis edilmesi ile yaşanıyor. Yukarıda belirttiğim parsel parsel orman ihalesine konu olan ormanlar yanmış ormanlar değil, bildiğimiz sağlıklı ormanlar. Ve bu ihalenin yasal dayanağı Turizmi Teşvik Yasası’nın 8’inci maddesi. Bu yasa 1982 yılında çıkarıldı ve 39 yıldır uygulanıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı artık tek yetkili

Yangınlar sırasında sıkça tartışılan ve bazı yorumlar nedeniyle kafa karışıklığına yola açan konulardan biri de sözünü ettiğim Turizmi Teşvik Yasası’nda yapılan değişiklikti. 28 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan bu değişiklikle 39 yıldır devam eden uygulamada tek yetkili kurum KTB haline geldi. Oysa değişiklikten önce turizm tesisi yapılmak üzere tahsis edilecek alanın niteliğine göre farklı bakanlıkların da söz hakkı bulunuyordu. Örneğin tahsise konu olan alan ormansa doğal olarak Tarım ve Orman Bakanlığı da karar alma sürecinin içindeydi. Muhtemeldir ki Tarım ve Orman Bakanlığının, bu bakanlık çatısı altındaki ormancılık kurumlarının (Orman Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü) karar süreçlerinde, bazı durumlarda olumsuz tavır takınması turizm işletmelerini ve ormanı ucuz arsa olarak görenleri kızdırmış olmalı. Değişiklikle tüm yetkiler KTB’ye geçince de, parsel parsel orman ihalesi dönemi başlamış oldu.

Kamu yararı ne ola ki?

Tüm bu işlemlere, yani orman alanlarının turizm tesislerine, maden işletmelerine, çöplüklere, mezarlıklara, hapishanelere, şuna buna tahsis edilmesine dayanak oluşturan hukuk normu Anayasa’nın 169’uncu maddesinin 2’inci fıkrasının son cümlesi. İyice anlaşılabilmesi için toplam üç cümleden oluşan bu fıkrayı aşağıya olduğu gibi aktarıyorum:

“Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.”

 Fıkranın sonundaki “kamu yararı dışında irtifak hakkına (yararlanma hakkına) konu olamaz” ifadesi olmasa söz konusu tahsislerin hiçbir yapılamayacak. Anayasa’da bu hükmün yer almasının bazı haklı gerekçeleri olabilir. Örneğin A köyü ile B ilçesi arasında yapılması gereken yol, bu yerleşimlerin arası bütünüyle ormanla kaplıysa, ormandan geçmek zorunda. Yani bir zorunluluk bulunuyor. Veya bir göğüs hastalıkları hastanesinin ormanlık bir alanda kurulmasının o ormanın sağladığı yararlardan daha fazla toplumsal yarar üretmesi söz konusu olabilir. Burada da üstün kamu yararından söz etmek mümkün. Fakat sorun şu ki, Anayasa yapıcılar ilgili kısımda ne zorunluluktan ne de üstün kamu yararından söz etme gereği hissetmemiş. Durum böyle olunca da kamu yararı gibi son derece muğlak bir kavramın arkasına sığınarak orman alanlarında turizm tesisleri de dâhil bin bir çeşit işletmenin kurulmasına izin verilmiş, verilmeye de devam ediyor.

En son istatistiklere göre bu şekilde tahsis edilen orman alanı miktarı yaklaşık 750 bin hektar, yani ülkedeki toplam orman alanının yaklaşık % 3,26’sı. Daha da vahimi, bu tahsisler ormanların ekolojik bütünlüğünü bozmak yoluyla, kapladığı alandan çok daha fazla orman alanına, civarda kalan orman alanlarına da zarar veriyor. Ayrıca ormanların içerisine dağılmış bu tesislerin her birinin insan-orman etkileşimini artırmak yoluyla orman yangını riskini artırdığını da gözden uzak tutmamak gerek.

Sorunun çözümü aslında çok basit; Anayasa’daki fıkrayı şu şekilde değiştirmek:

“Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve zorunlu haller ve üstün kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.”

Sizce Anayasa’da bu değişikliği yapabilecek bir siyasi irade var mı? Böyle bir değişiklik yapılırsa ormanlarda ormancılık dışı kullanımların olabilmesi için zorunluluk ve üstün kamu yararı gibi iki önemli koşul aranmak zorunda kalınacak. Halkın yaklaşık 750 bin hektar ormanının üzerine konup rant elde eden binlerce tesisten başta turizm tesisleri ve maden işletmeleri olmak üzere ezici çoğunluğunun, bu iki koşuldan birini bile karşılayabildiğini iddia edenin alnını karışlarım. Bana söyler misiniz, bir turizm işletmesinin orman alanında olması neden zorunlu olsun? Hadi zorunlu diyelim, o tesisin toplum için ormandan daha fazla yarar ürettiğini kim iddia edebilir?

Ne yazık ki bugün Anayasa’da sözünü ettiğim önerdiğim değişikliği yapabilecek bir siyasi irade bulunmuyor.  O halde bütün yük ormanların bu şekilde göz göre göre yok edilmesine yol açan uygulamalara elinden geldiği kadar karşı durmaya çalışan ormancılık örgütü çalışanlarının omuzlarına biniyordu. Şimdi onlar da devreden çıkarıldı. Ne diyelim; bindik bir alamete…

*

[1] Orman yangınları başlı başına bir tahribattır elbette; ancak orman ekosistemi zarar görse de bütünüyle kaybedilmemektedir.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.