Kategoriler: Dış Köşe

Özeleştiri – Murat Sevinç

Bütün ‘Yetmez Ama Evet’çilere AKP’li ya da ‘Hayır’ ve ‘Boykot’çulara Ergenekoncu diyenler, bu yazı sizler için

Çevrenizde orta yaş ve üzeri her kim varsa sorun bakalım, (öz)eleştiri konusunda ne düşünüyor. Yaşamı boyunca hiç denemiş mi gerçek bir özeleştiriyi, canını yakmayı, kendisini üzmeyi, içinden çıkılamaz bir yerlere sürüklemeyi. Yoksa koca bir ömrü “en kötü huyum çok iyi kalpli olmam!” zavallılığı ile mi tüketmiş? Anlamlı pek az yanıtla karşılaşacaksınız muhtemelen. Herhalde çok batılı bir alışkanlık ya da haslet, insanın kendisini ve sevdiklerini eleştirebilmesi; belki de “akıl” ve “şüphe” ile çok sıkı bir bağı var, haliyle “Aydınlanma” ile. “Özeleştirememek”, bizim topraklara çok geç ve kör topal uğramış bir düşünme biçiminin sonucu olsa gerek. Türkiye toplumunun ne yazık ki yoksunluğunu hiç hissetmediği bir nitelik. Şöyle bir düşünün, yıllardır neredeyse hiç kimse, herhangi bir saçmalığı, kırıcılığı için sizden neden özür dilemedi? Ya da boşverin kendinizi, neden bu ülkede hiç kimsenin hiçbir zaman rezil olmadığını, yöneticilerin ne denli başarısız olurlarsa olsunlar, hiçbir zaman istifa etmediklerini, aksiliklerin sorumluluğunu üstlenmediklerini, ezcümle insanı dehşete düşüren yüzsüzlüklerini bir düşünün. Düşünelim. Eli kalem tutanları da ihmal etmeyelim. Siz kaç kez “yanılmışım” diyen yazara rastladınız? Hadi yanılmış olmak büyük felaket olsun, peki kaç kez “hayal kırıklığı yaşıyorum, umduğum bu değildi” diyene rastladınız? Yahu bu nasıl bir toplum ki, hep haklı, hep akıllı, hep namuslu, hep bilgili, hep, hep… İnsan kendi dehasından sıkılmaz mı hiç; hayır sıkılmıyor ve yorulmuyor çılgın Türk.
Türkiye’de karikatüristlere yazarlara saldırılıyor, tiyatrocularla uğraşılıyor, akademi iğdiş ediliyor. Yani, her türlü iktidar odağı ile arasına mesafe koyması gereken kim varsa ülkede, onlar da “eleştiremez” hale getiriliyor. Bu yolla, özeleştiriyi öğretme olasılığı olan “eleştiri” kurumu da yok ediliyor. Erkek devletin ve kurumların tüm zaafını açık etme olasılığı bulunan “kadına” saldırılıyor örneğin. Boşuna mı muhafazakârın kadın düşmanlığı? Üstelik bu düşmanlığı ne yazık ki muhafazakâr kadınla el ele yapmaya çabalıyor. 

Bitmeyen kavga
Bu satırların yazılmasına neden olan örnek, “yetmez ama evet” (YAE) kampanyasını yürütenler ile “hayırcılar” arasında, AKP ceberutlaştıkça sertleşen polemik. Her iki grup da homojen değil kuşkusuz. YAE grubu içinde, her durumda iktidar yancısı olmaya yeminli fırsatçılar olduğu gibi, bu ülkenin sorunlarından illallah demiş ve bir şeylerin değişmesini talep eden aklı başında demokratlar da var. Keza, hayır diyen ya da boykot edenler içinde de benzer ayrımlar söz konusu. Her neyse, sonuçta AKP her zamanki gibi kendi kitlesi dışında her kim varsa birbirine düşürmeyi başarmıştı 2010’da; büyük beceriyle. Karşı taraf, “hayırcı, boykotçu, YAE ve evetçi” olarak dörde bölünmüşken, İstanbul’un tutucu semtlerinin evlerinde “evet için dualar” tertip ediliyor, cemaat lideri “ölülerin mezarından kalkıp oy verebilmesini” diliyordu. Tek tek madde içeriklerini bir yana bırakalım, 2010 anayasa değişikliği süreci, “bir süreç olarak” anayasacılık tarihimizin en pespaye ve en sahtekâr dönemiydi. Değişiklikler üzerine şehvetle yazı yazanların, “aman Allahım nasıl olur karşı çıkılır, bu ne akılsızlık?” diyen tayfanın, yaşamları boyunca bir anayasa metni alıp baştan sona karıştırmadıklarından da, anayasa/hukuk/siyaset ilişkisi üzerine ciddi şekilde kafa yormadıklarından da, anayasa tarihinden pek haberli olmadıklarından da kuşkum yok. Ayrıca, yine yaşamları boyunca “öte yakadan” bir tanışları olduğu da çok kuşkulu. Haliyle ciddiye alınacak bir yanları yok. Ancak bunların hiçbir önemi kalmadı şu anda. Sonunda eli kalem tutanlar, ilk kez güçlü bir İslamcı-milliyetçi iktidarla tanışmış ve sınırlarını görmüş oldu. Önemli olan şu idi: AKP, 2010 sonbaharında, hayalini dahi kuramayacağı bir “aydın” desteği buldu ve bu nedenledir ki kendi sloganını bırakıp onlarınkine sarıldı. Sonunda, diğer tüm değişiklikler işlevsiz şekilde ortada kalırken, bir dünya görüşü yargıyı neredeyse tümüyle etki altına alabildi. Bu konuda kuşkusu olanlar, “evetçi” Orhan Gazi Ertekin ve Faruk Özsu’nun (iki namuslu yargıç) Radikal 2’deki yazılarını okusun. 

Asker meraklıları
Gelelim, aklını YAE ile bozmuş olanlara. Her fırsatta, her faşizan ifadede derdi tasayı bırakıp YAE’ler ile uğraşanlara. Elbette bu grup da homojen değil. Aklı başında olanları da var. Ancak asker meraklıları, milliyetçi solcular (ne saçma bir laf!) vs. bir özeleştiri yaptılar da haberimiz mi olmadı? 2007’de Anayasa Mahkemesine rezil mi rezil bir baskı uygulanırken neredeydiler? Kanadoğlu’na “büyük hukuk alimi” muamelesi yapar ve sözümona AKP’yi yıpratma işini yargıya havale ederken, hiç yüzleri kızarmadı da şimdi mi özgürlükçü oldular? AYM’nin prestiji beş paralık oldu, oylar yüzde 47’ye fırladı, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildi ve 2007 halk oylamasının (5+5’in kabul edildiği) kapısı aralandı, 367’nin ardından. AKP “5+5” formülünü geçirirken, muhteremler “bilgisayarlarla oynadılar o yüzden yüzde 47 çıktı” şeklinde dahiyane analizlerle meşguldü. Peki, sonrasında ilerici hamleler yaptılar da duyan mı olmadı? Anne sütü kadar helal olan “anadilde eğitim” konusunda eli yüzü düzgün bir şey mi söylediler? Kürt sorununda önerileri nedir? “Belediyeleri azıcık daha güçlendirelim?” diyorlar, öyle mi? Ah canlarım! Bu ülkenin yazarı çizeri mahkeme kapılarında taş yağmuruna tutulur, ölüm tehditleri alırken neredeydiler? YAE grubuna laf atmak, hesap sormak dışında bir marifetleri var mı? Tabii, sağda solda konuşma yapıp zırvalamak, milletvekilliği için parti kapılarında bekleşmek için başkaca bir içeriğe ihtiyaç yok belli ki.
Ne YAE’ler ne de solcu görünümlü milliyetçi aklı evveller, ülke standartlarının ötesine geçmeyecekler. Geçemezler. Yediremezler kendilerine özeleştiriyi. Biri, durmaksızın ve ideolojik çatışmaları hiç hesaba katmadan 2010 değişikliklerinin ne denli demokrat ve ilerici olduğunu anlatıp duracak. “Bizim analizlerde sorun yok, elbette yanılmadık, Başbakan değişti vs.” diyecek. “Bugün olsa yine ‘evet’ derdik” diye babalanacak, her küheylan vatan evladı gibi. Diğeri ise kendi aczini ve sözsüzlüğünü, YAE’çiler üzerinden aklayacak, usanmadan. Aslında hiçbir zaman hiçbir şey söylemeden ama söyler gibi yaparak. Bu arada AKP gün be gün totaliterleşirken, neresiyle gülecek Allah bilir!
Memleket münevverinin kötü bir huyu, hatalı bir analizi, zannedersem, yok! Olsa bu yaşa dek görürdük. 

Murat Sevinç-Radikal 2

Paylaş
Yazar:
Konuk Yazar