Hataylı depremzedenin ‘126 endişesi’: Gitmek mi zor, kalmak mı?

Haber: Burcu Özkaya GÜNAYDIN

*

Maraş merkezli depremlerin üzerinden bir ay geçti. Hatay her ne kadar merkez üssü olmasa da en yakıcı yıkımların ve en çok can kaybının olduğu şehir oldu. Hala kesin olarak kaç kişinin depremlerde can verdiği bilinmiyor; ulaşılamayan çok sayıda kayıp bulunuyor; dört bir yana dağılan depremzede insan ve hayvanlar yaşam savaşı veriyor.

Depremlerden canlıların yanı sıra binlerce yıllık tarihe sahip olan kadim kentin tarihi ve kültürel yapı stoğu da ağır yara aldı. Birçok tarihi kilise, sinagog, cami, eski Antakya denilen Roma döneminden kalma evler, sokaklar ağır tahribat aldı.

Bu caddelerin, ibadet yerlerinin, binaların aslına uygun yapılması epey zaman alacak ve özel çalışma gerektiren bir iş. Geçen hafta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un katılımı ile kentin yeniden inşası konusunda bir toplantı yapıldı. Toplantıya başta Mimarlar Odası olmak üzere, meslek örgütleri yerel yöneticiler de katıldı. Tüm gün süren toplantıda “Hatay yeniden nasıl inşa edilmeli” konusu masaya yatırıldı. Toplantının katılımcılarından Hatay Mimarlar Odası Başkanı Mustafa Özçelik, hem kentin inşasına dair kenti fikirlerini hem de toplantıya dair bilgilendirme yaptı.

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

Mimarlar Odası Başkanı: Orta hasarlı binalar da yıkılmalı

Hatay’da 12 rezerv alan oluşturulmasına karar verildiğini söyleyen Özçelik, şu sıralarda dağ eteklerinde zemin etüdü yapıldığını, bu çalışmalar bittikten sonra TOKİ evlerinin yapımına başlanacağını belirtiyor.

Hatay merkezinin yüzde 50’si yıkıldı, yüzde 30’u ise hasarlı; kentin yüzde 89’una denk gelen binalarda yaşamak artık mümkün değil. Bakanlığın orta hasarlı binaların da yıkılmasından yana olduğunu, bu kararı kendilerinin de desteklediğini belirten Özçelik şunları söylüyor:

“Biz de yıkılmasından tarafız. Üst üste çok fazla deprem yaşadı bu binalar ve çok yoruldu. Bu nedenle hepsinin yeniden inşasını doğru buluyoruz. Benim merkezde yaşadığım yedi katlı binaya hasarsız raporu verildi ama bizim binanın dışında mahallede çökmeyen ev yok. Buraların yeniden yapılması gerekiyorsa benim hasarsız binam da yıkılmalı.”

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

Kimse zorla gitmek istemediği yere gönderilmemeli

Planlamalara göre, Hatay’ın en kalabalık merkez ilçelerinden Defne, büyük ölçüde kenti çevreleyen Amanoslar’a doğru inşa edilecek TOKİ konutlarına taşınacak. Merkezde yaşayıp bu konutlara gitmek istemeyenler ise zorla gönderilmeyecek. Önceliğin dağ tarafındaki TOKİ’lerde olduğunu, uzun süre beklemek istemeyen depremzedelerin buraya yerleştirileceğini vurgulayan mimar Özçelik, merkezdeki evinde yerinde dönüşüm isteyen depremzedenin en az üç yıl beklemek zorunda kalacağını, zaten ilk iki yıl merkeze girmenin imkânsız olduğunu anlatıyor:

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

“Sonuçta bir kısım insanı yerleştirmek lazım. Kent merkezinde Asi kenarındaki evler dört katı geçmeyecek şekilde yapılacak. Yeşil alanı bol, sokaklar geniş yapılacak. Raylı sistem de düşünülüyor. Merkezdeki mülkiyetini bırakıp gitmek istemeyen gitmeyecek. 10 tane ev yapmıyorsunuz, koskoca bir şehir yok oldu ve yeniden inşa edilecek. Eğer zorla insanlar buradan çıkarılırsa, bu müdahaledir ve bunu asla kabul etmeyiz.”

Hatay’da kent ve yerleşim planı denilince birbirinden farklı inanç ve kimliklere sahip bir şehir olmasından kaynaklı akla hemen demografi de geliyor. Şehre dair yapılan toplantıda bakanın da bu konuyu gündeme getirdiğini aktaran Özçelik, “Toplantıda demografik değişim konusu gündem oldu, biz de anlattık. Kiliseyi onarıp yanındaki esnafı uzaklaştırırsanız, bunun bir anlamı olmaz. Demografiye dikkat edeceklerini söylediler. Biz de sürecin içinde yer alarak hem gözlemleyeceğiz hem de yeniden inşaya katkı sunacağız” diyor.

Hatay’da şu an en önemli konu molozların kaldırılması

Şu an Hatay’da en önemli konu molozların kaldırılması ve bertaraf edilmesi. Uzmanlar tarafından da çoğu eski binanın molozlarından kanserojen etkiye sahip asbest yayıldığı da defalarca söylendi. Şehirde maskesiz dolaşılması da ayrıca uzmanlarca önerilmiyor. Ayrıca hala enkazlara karışmış, çıkarılmayan cenazeler olduğu için şehirde ağır bir koku ve salgın hastalık tehlikesi bulunduğu belirtiliyor.

Mustafa Özçelik, moloz ayrıştırma işinin Altınözü tarafındaki uygun alanda yapılacağı bilgisini veriyor. Buna göre, molozlardan uygun olanların geri dönüşümle inşaatlarda kullanılması, kullanılmayacak durumda olanların ise dolgu malzemesi olarak değerlendirilmesi düşünülüyor.

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

Tarihi Antakya evleri, kilise, cami, havra ve tarihi sokaklar için ise özel bir çalışma yapılması planlanıyor. Antakya’nın tarihi dokusuna dair zamanında çalışma yapan akademisyenlerin inşa sürecinde sorumluluk alacağını belirten Özçelik, ayrıca Antakya’yı bilmeyen, kent insanını tanımayanların şehrin inşasında görev almasını doğru bulmadıklarını, özellikle kent merkezinin inşasında kenti bilen, halkın ne istediğini anlayabilecek yerel yönetimlerin, meslek odalarının görev alması gerektiğine dikkat çekiyor.

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

Antakyalı Hristiyanların kuruculuğunu üstlendiği, Antakya kültürü, yemekleri, mimarisi konusunda çalışmalar yapan Nehna (Arapça biz demek) platformundan Emre Can Dağlıoğlu da ilk etapta kentteki evlerin neden ve nasıl yıkıldığına bakılması gerektiği, sonraki önemli konunun ise kent inşa edilirken demografi meselesi olduğu kanısında. Antakya’daki kiliseler genelde şehir içinde yer alıyor. Hristiyan cemaati de aynı şekilde kent merkezindeki mahallelerde ikamet ediyordu. Dağlıoğlu, sadece kiliselerin aslına uygun şekilde yapılmasının yetmeyeceğini, kilisenin yanındaki Hristiyan terzi yerinde kalmadığı takdirde önemli kültürel kayıpların oluşacağına dikkat çekiyor.

Hristiyan cemaati dağ yamacına gitmez, göç başlar

Dağlıoğlu, bu endişelerine neden olan en somut olayın 24 Şubat’ta yayımlanan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘na olağanüstü yetkiler veren 126 sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” olduğunu belirtiyor.

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

Kararname kentlerin inşası ile ilgili tüm yetkileri Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘na veriyor. Bu kararnameyi de göz önüne bulundurarak alelacele dağ yamacında TOKİ evlerinin yapılmasına Özçelik kadar sıcak bakmıyor Dağlıoğlu:

“TOKİ evlerinin dağ yamaçlarında yapılacağı söyleniyor. Hristiyan cemaati dağ yamaçlarındaki evlere gitmez, bu da göç sürecini başlatır. Birçok insanın Mersin’e göç etmesi beklenebilir. Bu da demografik değişimin önünü açar. Bu kanunun olağanüstü bir yetkiyi kullanarak hızla uygulanabilir. Hak sahipleri, kanun kullanılarak mülkiyet hakkını kaybetme korkusu yaşıyor. Kentin içindeki zemin etütlerine bakmadan hemen dağda ev yapmayı ve insanları oraya taşımayı doğru bulmuyoruz. Sağlam, doğru planlanarak, kentin içine dayanıklı düzgün evler yapılabilir.”

Şu anda hiçbir bilginin net olmadığını, aldıkları tek duyumun kentin taşınacağı olduğunu belirten İmam Ali İnanç ve Kültürü Derneği Başkanı İbrahim Kanatlı ise bütün kentin “bekleme halinde” olduğunu anlatıyor:

“Hatay’dan 800 bin insan göç etti. Yarısının geri geleceğini düşünüyoruz. Hatta dönüş yapmaya başlayanlar var. Alevilerin yeniden inşa konusunda endişeleri var tabi. Alevi nüfus kentte genelde bir arada, yakın mahallelerde yaşar. Bu mahalleleri ayırırsak, toplu halde yaşayan insanlar dağıtılırsa demografi sorunu bizim açımızdan o zaman oluşur. İşin uzmanları taşınma meselesine karar verecek ama bizim isteğimiz, düşük katlı, geniş sokaklar, yeşil alanı bol, yerinde dönüşüm. Şehrin dışına taşınma kimsenin istediği bir durum değil.”

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

126 sayılı Kararname ne demek?

  • Kentlerin inşası ile ilgili yetkiler tek bir elde merkezileştirilerek Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na veriliyor.
  • Yürütülen işlemlere itiraz edilemeyecek, sürece halk katılımı hiçbir şekilde sağlanmayacak, yargısal denetim engellenecek.
  • Deprem bölgesindeki tüm illerde orman ve mera alanları herhangi bir engelle karşılaşılmadan yapılaşmaya açılabilecek.
  • Kararname mülkiyet hakkına sınırlama da getirebilir.

Fotoğraf: Burcu Özkaya Günaydın

Ekoloji örgütleri: Kararname felaketi derinleştirebilir

126 sayılı kararname ile ilgili açıklama yapan ekoloji örgütleri, iktidarın 126. Kararname’yi “kentsel dönüşüm”ü sermayenin çıkarına uygun bir rantsal dönüşüme çevirdiğine dikkat çekerek; ormanları, tarım arazilerini, sulak alanları yapılaşmaya açacak, kentlerin kültürel değerlerini yok edecek tarzda yeniden inşasının felaketin daha da derinleşmesine neden olacağına dikkat çekti. Örgütler ayrıca muhalefet partilerinden Kararname’nin iptali için Anayasa Mahkemesi‘ne başvurmalarını isteyerek birleşik mücadele çağrısında bulundu.