Hafta SonuKültür-SanatManşet

Hašek’in Şvayk’ı bu sefer 3.Dünya Savaşında!

0

Gazetemizde bir süredir Tiyatro yazılarını paylaştığımız Tiyatro Tek Ağaç’dan Murat Akdağ, 3 Mayıs’ta başlayan 20. İstanbul Tiyatro Festivali’nde oyunları sahnelenecek Tiyatro emekçileri, oyuncuları ve yönetmenleri ile röportajlar yaptı.

Akdağ’ın röportajlarını sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Tüm tiyatro insanlarımıza iyi icralar, iyi icralara da bol alkışlar dileriz.

Röportaj serisini okumak için tıklayınız

***

İstanbul Tiyatro Festivali (İTF) çoğunlukla İstanbul’a davet ettiği yabancı tiyatro guruplarının oluşturduğu değer üzerinden konuşulur… Bu konuşulurluğun oluşması elbette ki olağandır ama bence, konuşulması gerek bir başka değer de Anadolu’nun bazı bölgelerinden katılan grupların İstanbul seyircisi ile buluşmasıdır. Son derece faydalı bulduğum bu buluşmalardan aklımda kalanlar birkaç örnek…

Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan (2004) Robert Sturua’nın yönettiği “HAMLET” (W.Shakespeare), Kocaeli Şehir Tiyatrosu’ndan (2006) Ali Taygun’un yönettiği “GODO’T BEKLERKEN” (Samuel Beckett), Tiyatro Anadolu’dan (2006) Gökhan Soylu’nun yönettiği “YANGIN YERİNDE ORKİDELER” (Memet Baydur), Diyarbakır Şehir Tiyatrosu’ndan (2012) Celal Mordeniz’in yönettiği “HAMLET” (Shakespeare) gibi oyunlar. Bu oyunlara ek olarak, Eskişehir Belediye Şehir Tiyatrosu’nun (“MİSAFİR” (Bilgesu Erenus) 2002, “CALİGULA” (Albert Camus) 2008, “ÖZGÜRLÜN BEDELİ” (Emmanuel Robles) 2014, “ARSLAN ASKER ŞVAYK” (Jaroslav Hašek) 2016) birden fazla kez, arka arkaya katılanları da var.

Dilerim, İTF önümüzdeki yıllara yayılarak devam ettiği süreçte Eskişehir Belediye Şehir Tiyatrosu’nun (EBBŞT) oyunlarını sıklıkla görmeye devam ederiz… E.B.B.Ş.T. bu sene tiyatro festivaline, Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Yunus Emre Bozdoğan’ın yönettiği “ASLAN ASKER ŞVAYK” ile katılıyor. Ben de, “fırsat bu fırsattır” deyip, tüm çalışmalarını ders çalışır gibi takip ettiğim, oyunun yönetmeni Yunus Emre Bozdoğan ile keyifli bir söyleşi yaptım.

M. Akdağ : E.B.B.Ş.T. için yönettiğiniz “ASLAN ASKER ŞVAYK” festival programında, İstanbul seyircisi ile buluşacak. Bu buluşma ve bu buluşmayı sağlayan festival ile ilgili neler söylemek istersiniz?

33

Yunus Emre Bozdoğan

Y.E.Bozdoğan : İstanbul Tiyatro Festivali yıllar içinde çeşitli değişimler uğradı. Zaman zaman darbeler aldı ama şu anda en önemli değerlerimizden biri. Bugün bu festivalin yapılabiliyor olması, tüm tiyatro insanlarımız için bir şanstır. Yurt dışından katılan gurupların oyunları, benim oyunum gibi yurt içinden ama İstanbul üretimi olmayan oyunlar, İstanbul üretimi olan diğer oyunlarla birleşmesi. Tüm bu işlerin bir birine değmesi, etkileşimler oluşturması çok kıymetli bir durum. Festivalin daha da büyüyerek devam etmesini diliyorum…

M.Akdağ : Siz Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısınız ama sadece Akra’da tiyatro çalışması yapmıyorsunuz değil mi?

Y.E.Bozdoğan : Elimden geldiğince her bölgede oyun yapmaya çalışıyorum. Devlet Tiyatroları 12 bölgede yerleşik sahne açıyor. Ben Konya ve Bursa Devlet Tiyatroları hariç, her bölgede oyun yönettim.

M.Akdağ : Ayrıca, Devlet Tiyatroları dışında, belediye tiyatroları ve özel tiyatrolar için de oyunlar yönetiyorsunuz galiba?

Y.E.Bozdoğan : Evet. Devlet Tiyatroları dışında, “Garaj 1112”, “Tiyatro Seyirlik” gibi özel tiyatrolara, “Kocaeli Şehir Tiyatrosu”, “Bursa Şehir Tiyatrosu” , “Eskişehir Şehir Tiyatrosu” gibi belediye tiyatrolarına oyunlar yapıyorum.

M.Akdağ : Festival programında yer alan oyununuz E.B.B.Ş.T. üretimi bir iş. Bize biraz E.B.B.Ş.T. deneyimlerinizi anlatır mısınız?

Y.E.Bozdoğan : Tabi… Bu benim E.B.B.Ş.T ile yaptığım ikinci çalışma. Geçtiğimiz sezon, “JEANNE D’ARK’IN ÖTEKİ ÖLÜMÜ”nü yapmıştım. Bu sezonda Şvayk’ı yaptık. Her iki çalışa da çok verimli oldu. E.B.B.Ş.T.de çok çalışkan, iyi iş yapmaya çok istekli, çok disiplinli, yetenekli ve özverili tiyatro insanları var. Böyle bir ekiple tiyatro yapmak çok keyifli oluyor. Seyirci de bu keyfi oyunu izlerken yaşıyor. Bunu, oyun ile ilgili geri dönüşlerden anlıyoruz.

M.Akdağ : O halde E.B.B.Ş.T. ile çalışmalarınız devam edecek…

Y.E.Bozdoğan : Elbette! Şimdiden önümüzdeki sezon ne yapacağımız ile ilgili konuşmalar yapmaya başladık…

M.Akdağ :Gıpta edilecek şeyler söylüyorsunuz. Peki gelelim Şvayk’a. Şavayk projesi nasıl oluştu?

37

Y.E.Bozdoğan : Aslında Şvayk, benim okul sonrası Türkiye’de çalıştığım ilk oyun. 9. Eylül Üniversitesinde tiyatro lisans eğitimi aldıktan sonra yüksek lisans için Paris’e gitmiştim. Paris dönüşü 1991 yılında, Dostlar Tiyatrosu’na oyuncu olarak katıldım. O sezon Şvayk çalışılıyordu ve ben de dahil oldum. Şvayk’la ilgili ilk çalışmam Dostlar Tiyatrosu bünyesinde oldu yani. Hem de ülkenin pek çok yerini turne ile gezerek… Birsürü güzel anı biriktirdim o oyunda. Sonra ben devlet tiyatrolarına girdim ve aklımın bir köşesinde Şvayk’ı tekrar yapmak, bu sefer yönetmen olarak çalışmak fikri vardı. Sezon başında, Tiyatro Festivali’nde de yer alacak bir iç çalışmak üzere proje düşünürken Şvayk’a karar verdik ve çalışmaya başladık.

M.Akdağ : Sizin 1991 yılında Dostlar tiyatrosunda çalıştığınız Şvayk, Hašek’i Şvayk’ idi. Bir de, Bertolt Birecht’in, Hašek’in Şvayk’ından yola çıkarak yaptığı “ŞVAYK İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA” vardır. Ülkemizde iki ayrı metin de sahneleniyor. Sizin tercihiniz ilkinden yana olmuş galiba…

Y.E.Bozdoğan : Evet ben Hašek’in metnini kullandım. Çünkü Hašek, 1. Dünya savaşı süresince savaş muhabirliği yapmış ve karşılaştığı deneyimleri “İyi Asker Şvayk’ın I. Dünya Savaşı’ndaki Kaçınılmaz Maceraları” başlığı ile “anı anlatısı” olarak yayımlamıştır. Sonra bu kitaptan yine kendisi bir tiyatro oyunu yazmıştır. Brecht ise, Hašek’in Şvayk’ını, kaçınılmaz olarak, 1. Dünya savaşından alıp kendi yaşadığı dönemin savaş ortamına yani 2. Dünya savaşına taşımıştır. Ben metnin ilk halinden yola çıkmayı tercih ettim. Bu tercihin şekillenmesinin nedenlerinden biri de, Hašek’in eserini daha samimi, daha seyirciye yakın, daha sıcak bulmamdır. Bir başka neden de belki şu olabilir… 1991 yılında Şvayk ile beni Genco Erkan tanıştırdı. Genco abi de Hašek’in metnini kullanmıştı. Belki bu ilk tanışıklıkta belirleyici olmuş olabilir.

M.Akdağ : Hašek’in 1. Dünya savaşı üzerinden, Brecht 2. Dünya savaşı üzerinden yorumluyor Şvayk’ı. Bizim de şu sıralarda 3. Dünya savaşının içinde olduğumuz söyleniyor. Sizin Şvayk’ınız da 3. Dünya savaşında mı geçiyor?

31

Y.E.Bozdoğan : Hašek’in Şvayk’ında temel unsur, Şvayk’ın oportinist bir tip olmasıdır. Kendi bölgesinde Şvayk bir halk kahramanına dönüşmüştür. Şvayk festivalleri, kupaları, tişörtleri vardır. Saf, şaşkın ve oportinist bir tiptir ve halkın içinde kabul görmüş komik bir tiptir. Ben elimdeki metinden yola çıkarak ne yapabilirim, bugüne nasıl seslenebilirim diye düşündüm ve Hašek’in çok uzun olan metnini yer yer kısalttım. Başka bir bağlam oluşturdum. Yine saf bir tip, yer yer oportinist olmaya çalışan fakat kendince masum bir tip oldu. Burada tabi, Şvayk tipi bir parça değişime uğramış oldu ama oyun, günümüze daha çok şey söyleyen bir iş haline geldi.

M.Akdağ : Bu yaptığınız değişimi biraz daha açmanızı istessm…

Y.E.Bozdoğan : Yani şöyle, Hašek’in metninde Şvayk’ın düştüğü komik durumlar ve bireyin saçmalığı, uyumsuzluğu ön plandadır. Benim yorumumda ise, Şvayk’ın absürt varoluşunu kaybetmeden savaş şartlarının doğuşuna ve gelişimine odaklanma çabası var. Şu an hepimiz çok ciddi bir savaşın içindeyiz ama haberimiz yokmuş gibi davranıyoruz. Güncel hayatımızın küçük kazanımları için çabalıyoruz ama ama savaş burnumuzun dibine kadar gelmiş durumda. Bu farkındalığı oluşturmaya çalışıyorum yorumumda.

M.Akdağ : Peki sizin şimdiye kadar yaptığınız oyunların broşürüne baktığımızda geniş bir ekip çalışması göze çarpıyor. Dramaturg, danışman, koreograf, ritim çalıştırıcısı, müzik danışmanı, şan çalıştırıcısı gibi ekip çalışanı oluyor. Pek çok yönetmen dramaturg kullanmayı dahi reddediyor. Siz neden böyle kalabalık bir ekiple çalışmayı tercih ediyorsunuz?

35

Y.E.Bozdoğan : Bu tabi çalıştığım oyuna göre değişiyor. Oyunu nerde çalıştığıma göre de değişiyor. Örneğin Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda Dario Fo’nun “KADIN OYUNLARI”nı genç kadın meslektaşlarımla çalıyordum… Oyunda, kadınların tarihsel pek çok acısına ve yarasına dair duygular durumlar vardı ama genç arkadaşlarımın henüz kadınlık bilgisine, kadın olma hallerine, kadınların kadim acılarına ve sorunsallarına dair yaşanmışlık veya tanıklık eksikliği olduğunu fark ettim. Oyunculardaki eksiği kapatabilmek için feminist kurama hakim uzmanlar davet ettim ve oyuncularla atölye çalışmaları yaptılar. Ortaya gayet verimli bir çalışma çıktı. Bu tür çalışmaları diğer oyunlarımda da yapıyorum. Bu görev dağılımı hem işimi kolaylaştırıyor hem de süreci hızlandırıyor.

M.Akdağ : Şvayk’ta böyle bir çalışma yaptınız mı?

Y.E.Bozdoğan : Şvayk’ta, oyun metini yeniden yapılandırdığımız için daha çok dramaturji odaklı bir destek aldık. Bu noktada Sibel Arıcan’ın katkıları çok değerli… Ayrıca oyunda yoğun bir hareket çalışması var. İşin o kısmını da Filiz Sızanlı üstlendi. Bir de, benim nerdeyse her oyunumun “müzik, ritim, ve armoni” sorumlusu olan Fatih Veli Ölmez var. Tiyatro, çok zengin ve çok yönlü bir sanat. Bu yüzden, çağdaş bir tiyatro eseri üretimi yaparken disiplinler arası bir uyum ve bağ kurmak gerekiyor. Yönetmenin en önemli çabası, bu yapının uzlaşı ile kurulmasını sağlamak olmalı.

M.Akdağ : Sizin tiyatro yolculuğunuz, Ankara Üniversitesi’nde Astronomi okurken yaptığınız amatör tiyatro çalışmaları ile başlıyor, sonra astronomiyi son sınıfta bırakıp, tiyatro okumak üzere 9 Eylül üniversitesine giriyorsunuz. Sonrası, yüksek lisans için Paris’e, Sorbonne’da tiyatro okumaya gidiyorsunuz, ardından İstanbul, dostlar tiyatrosu ve sonrasında da uzun yıllardır çalıştığınız devlet tiyatroları var. Aşağı yukarı 30 yıllık bir süreç… Tüm bu çalışmaların merkezinde, sizin biçiminizi oluşturan, çalışma yönteminiz belirleyen, kurduğunuz tiyatro dilinin çıkış noktası nedir?

Y.E.Bozdoğan : Nasıl her insanın parmak izi ayrı ise, her sanat üretiminin de kendine has öznellikleri olmalıdır ama tabi ki pek çok usta ile ya da kendimizden önce gelen tiyatro gelenekleri ile bağ kurup, kendi biçimlerimiz oluşturuyoruz. Ben kendi adıma, yaptığım çalışmaları Mehmet Ulusoy öncesi ve sonrası olarak ayırıyorum. Çünkü, bizim tiyatro eğitimi aldığımız yerler bize öncelikle bu mesleğin ne olduğunu öğretiyor. Bu öğrenim sonrası biz yolumuzu kendimiz yapıyoruz. Ben yolumu yaparken, en çok Mehmet Ulusoy’dan etkilendiğimi söylemek isterim. Tabi onun oyun yönetme tarzından ya da yaklaşımından çok tiyatro yapma zihniyetinden, tiyatroya bakışından etkilenmişimdir. Kendisi bire bir çalışmalarımızda, tıpkı Genco Erkal gibi bana çok şey öğretmiştir. Onun öğrettikleri sonucunda benim yolumu bulmam daha kısa sürmüştür. Onun tiyatrosunu ancak gözlem yaparak, zamana yayarak öğrenebilirsiniz. Bir eğitmen değildi kendisi. Onunla çalışırken, çalıştığınız anda farkında olmadan pek şey öğrenmiş olursunuz. Zaten usta çırak ilişkisi böyle bir şeydir. Ustayı bu vesile ile rahmetle analım…

M.Akdağ : Peki sizin çalışmalarınızı biz, İstanbul seyircileri olarak, hep turneye geldiğinizde mi izleyebiliyoruz… İstanbul’da yerleşik bir çalışma yapma planınız var mı?

34

Y.E.Bozdoğan : Benim aşağı yukarı 20 yıldır işleyen, Anadolu’da tiyatro yapmak gibi sistemim oluştu. Her yıl, bir önce yılı takiben oyunlar yaptığım kurumlarla çalışmaya devam ediyorum. İstanbul’da tiyatro yapmak için bu çalışmaları askıya almam gerekiyor. Her yıl bu niyetle pek çok proje konuşup plan yapıyoruz ama İstanbul dışında yaptığım çalışmaların organizesi daha net işliyor. İstanbul’da kadro toparlamak, proje seçmek, zaman yaratmak, sahne bulmak gibi şeyleri konuşmaktan araştırmaktan oyun yapmaya fırsat olmuyor. Önümüzdeki dönem için de, İstanbul’dan bazı tiyatro gurupları ile konuştuğumuz projeler var ama ben şimdiden Anadolu’da yapacağım işleri belirledim bile. İstanbul’a yine vakit kalır mı bilmiyorum.

M.Akdağ : Anladım. İstanbul size organize olamıyor. Anadolu’da yaptığınız çalışmaların tamamı ödenekli kurumlarda, bölge tiyatrolarında yapılan oluyor değil mi? Bölge tiyatrolarında yaptığınız çalışmalarda edindiğiniz tanıklıklar ile ilgili ne söylemek istersiniz?

Y.E..Bozdoğan : Ödenekli kurumların asıl işlevinin İstanbul, Ankara gibi kentlerin dışında tiyatro yapmak olduğunu düşünüyorum. Kent merkezlerinde zaten özel tiyatrolar var. Devletin, kent merkezlerinde tiyatro yapmak yerine, kent merkezlerinde yer alan bağımsız tiyatrolara alan açası destek vermesi gerekir. Devletin tüm gücü ile bölgelerde yapılan tiyatroların koşullarını iyileştirmesi ve devamlılığını sağlaması önemli. Çünkü, bire bir tanıklıklarım üzerinden söylüyorum, Ödenekli tiyatroların Van’dan Bursa’ya kadar işlevi çok önemli. Pek çok insan için, Anadolu’daki bu belediye ve devlet tiyatroları kurumları tiyatro sanatı ile tanışılan ilk yerler oluyor. Bu tanışımalar üzerinden şekillenen mesleki yönelimler ve kazanılan tiyatro seyircisinin yanı sıra kazanılan tiyatro insanları oluyor. Tüm bu devinim çok değerli. Kıymetini bilmek gerekir.

M.Akdağ : Peki bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Son olarak oyun gösterim yerlerini ve tarihlerini sorabilir miyim?

Y.E.Bozdoğan : Tabi… Oyunu, 7 Mayıs Cumartesi saat 20:30 da, 8 Mayıs Pazar günü yine 20:30 da, Yunus Emre Kültür Merkezi Müşfik Kenter Sahnesi’nde oynuyoruz

38-Murat Akdağ

 

Röportaj: Murat Akdağ

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.