Ömer Madra
Yeryüzü Komuta-Kontrol Merkezi Bildiriyor: Dikkat Dikkat! Kırmızı Alarm!
Şu dünya yüzündeki saygın bilim insanlarının ezici çoğunluğu için artık durum billûr gibi açık, net ve kanıtlanmış durumda: Küresel iklim değişikliği, muhtemelen bu gezegenin milyarlarca yıllık tarihinde görülmüş en büyük felaket tehdidini oluşturuyor. Yalnızca insan medeniyetini değil, gezegen üzerindeki tüm hayat formlarını da aynı anda tehdit eden ölümcül bir tehlikeden söz ediyoruz.
“İklim değişikliği cephesinden gelen bütün haberler tam bir facia,” diye yazıyordu Kanadalı köşe yazarı Linda McQuaig geçenlerde. (Toronto Star, 21 Kasım 2012.) Dünyanın önde gelen bazı düşünür, yazar, araştırmacı ve gazetecileri de çoktandır aynı kaygıyı gitgide daha büyük bir homurtuyla dile getiriyor. Ne var ki, inanılacak gibi değil ama, gezegene karşı girişilen bu müthiş tasallut, birçok yönüyle, yeryüzünün insan sakinlerinin bilinç ve vicdan radarlarının altında seyrediyor ve lanetli gerçek bu işte!
İşbu yazının hedefi de söz konusu bilgi ve analizlerin bir özetini mümkün olduğunca çok okurla, özellikle de günümüz genç kuşağı mensupları ile paylaşmak. Çünkü, gittikçe dehşetengiz bir hal alan genel gidişatı değiştirebilecek, bu gidişe dur diyerek bedenlerini karar alıcıların ve kudretli şirketlerin yolu üzerine yatırabilecek olanlar, asıl onlar. Yani gençler ve tez zamanda büyük bir halk hareketi yaratabilecek, bunu da hızla önemli bir direnişe dönüştürebilecek olan sıradan insan kitleleri.
Öte yandan, fizik, kimya, astronomi ve yerbilimini kapsayan genel fizik bilimine çeşitli nedenlerle şüphe ile bakan, onu umursamayan, bu haber ve rapor sağanağı altında şemsiyesini açıp oturmakta kararlı olan, gününü böyle geçirebileceğini, hatta gününü gün edebileceğini sananlar varsa bu satırlara gözü ilişenler arasında, onlara söylenecek bir sözümüz yok tabii. Yazının geri kalan kısmını okumazlar, hatta göz bile atmazlar, olur biter.
O zaman, biz işimize bakalım: Sadece şu geçen yazın başından bu yana geçen birkaç ay içinde iklim değişikliği ve küresel ısınma hakkında yayımlanmış raporlardan kısa –ama insanı neredeyse yere sermeye yetecek kadar çarpıcı ve dramatik– bir özeti sizin için derlemeye çalıştık. Burada öncelikle belirtmek gerekir ki, söz konusu yayınların neredeyse tamamı –hani tamamı değilse de ezici çoğunluğu– merkezden, ana akımdan, yani yerleşik düzenin kaleleri ya da kalbi sayılabilecek siyasi, iktisadi, askerî odaklardan geliyor. Dünyanın “komuta-kontrol merkezi”nden desek yeridir. En büyük ticari hizmet merkezleri, uluslararası enerji piyasasının odağındaki kuruluşlar, uluslararası kalkınma kuruluşları, petrolcüler, sigortacılar, insanî yardım örgütleri ve –evet!– yeryüzünün en güçlü istihbarat kuruluşlarından! Yani, birtakım radikal, marjinal, kızıl, yeşil, kara renkten, uçuk kaçık, abuk sabuk kıytırık çevrecilerden, ağaç kucaklayıcılarından, doğa dostu kuruluşlardan, STKlardan, aktivistlerden filan bahsetmiyoruz burada; dünyanın “ağır abi”lerinden söz ediyoruz.
Kısa bir liste verelim:
Raporun en az ilgi uyandıran, oysa, aksine, en fazla üzerinde durulması gereken verisi ise şuydu belki de: Ülkeler sera gazı salımlarını kısmak için çok etkin adımlar atsalar bile, petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların tüketimindeki artışın devam etmesi “uzun vâdeli küresel sıcaklık artışının 3.6 dereceye (Celsius) ulaşması sonucunu verecektir.” Raporda o kadarı söylenmemiş artık ama biz gayet iyi biliyoruz ki 3.5 küsur derecelik bir sıcaklık artışı, o bildiğimiz insan medeniyetinin sonu demek oluyor esasen.
Bir de ironik yanı var işin: ABD Meclis ve Senatosunda azgın sağcı vekil ve senatörlerin bastırmasıyla CIA’in iklim araştırma fonları kesilmiş, iklimle uğraşan bölümü de lağvedilmiş. CIA’ya komünist örgüt muamelesi çeken Cumhuriyetçi Parti senatörü John Barroso: “CIA’nın iklim işi gereksiz, masraflı ve hepten yersizdi,” demiş ve eklemiş: “Kaynaklarını terörle mücadeleye ve Amerikalıların güvenliğini sağlamaya ayırmalı.”
BM’nin bir diğer uzmanlık kuruluşu olan Dünya Meteroloji Örgütü (WMO), Kasım sonunda yayımladığı raporunda karbondioksit, metan ve azot oksit gibi, küresel ısınmaya yol açak tüm sera gazı salımlarının 2011’de, daha önceki bütün rekorları yerle bir ettiğini,buzları eritip bitirdiğini açıkladı. Örgütün müdürü, milyarlarca ton ilave sera gazının… gezegeni büsbütün ısıtacağını, ve yeryüzündeki hayatın tüm yönlerini [ne demekse?] etkileyeceğini” belirtti.
Ve yine BM’nin Çevre Programı (UNEP) dünyadaki hemen bütün hükümetlerin üzerinde anlaşmaya varmış olduğu, 2020’ye kadar 2 derece sıcaklık artışı hedefinin tutturulmasının gittikçe “ihtimal dışı” kaldığını ilan etti. Permafrost denen sürekli donmuş tabakanın küresel ısınmayla her an daha fazla çözülmesinin geleceğimizin anahtarı olduğunu anlatan UNEP müdürü, “44 gigatonluk (gt) hedefi tutturma imkânı her yıl biraz daha daralıyor,” dedi. Bundan çıkacak sonucu da şu sözlerle özetledi: “Mesajımız, bulunduğumuz nokta konusunda büyük bir alarm ve kaygıdan ibaret.”
İklim değişikliğinin üstüne gitmemenin dünya ekonomisine halihazırdaki maliyeti: Dünya Gayrisafi Hasılasının % 1.6sı = yılda 1.2 trilyon $ kaçınılmaz refah kaybı.
Hızla artan sıcaklık ve karbon yakmaya bağlı kirlenme sonucu maliyetler ikiye katlanacak ve 18 yıl içinde Dünya Gayrisafi Hasılasının yüzde 3.2’sine ulaşacak.
Ülkede 2010 yılında iklim değişikliği bağlantılı doğal felaketlerden 2,5 milyon kişinin etkilendiği ve 35 bin kişinin bu felaketler sonucunda hayatını kaybettiği tahminine yer veriliyor. Küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazı salımlarının en büyük kaynağı olan ve en kısa zamanda devre dışı bırakılması gereken kömür yakıtlı termik santrallere bakınca, tablo şöyle. 8.400 MW’lık kurulu güce sahip 23 yeni kömür santrali inşasına devam…İlan edilmiş, lisans almış ve/ya lisans başvurusu yapmış 28 santral sırada…Özet sayısal döküm aşağıdaki gibi:
İnsanî maliyet: Tek bir yılda 2,5 milyon iklim mağduru + 35 bin ölü!
Parasal maliyet? GSYİH’in %0.6’sı = 6 milyar TL. Yani, iklim değişikliği ile ülkeye (= vergi verenlere) 6 milyar TL fatura çıkartılmış oluyor.
Âtıl yatırım maliyeti: Karar alıcılar iklim dostu çözümlere değil, fosil yakıtlara yatırım yapıyor, maliyeti artırmayı sürdürüyor, topluma yanlış maliyeti ödetiyor.
Uluslararası prestij maliyeti: “Türkiye’nin Kömürle Kara Sevdası” yüzünden BM Doha İklim Zirvesinde STK’lar tarafından “Günün Fosili Ödülü”ne layık görülmesi, ülkenin bölgesel güç iddialarına karşın, uluslararası alanda alay konusu olmasının maliyeti hesaplanamıyor
***
Ey okur, gördüğün gibi, olay ortada aslında. Durum açık seçik ve net. 1 derece bile değil, sadece 0.8 derecelik bir sıcaklık artışı ile bu hale geldi dünyamız. Tarumar oldu. Ne dünyada, ne de –sık sık unutulmasına rağmen– dünyanın ayrılmaz bir parçası olan Türkiye’de bu saçmalığın daha fazla sürüp gitmesine izin verebiliriz. Bu fosil yakıtları yakmaya devam edersek hepimiz cayır cayır yanarız. Zaten şu anda kurtulma şansımız yüzde 50 civarında. Yapılacak şey belli. Bir avuç enerji şirketi dışında kalan iş çevreleri, enerji kuruluşları, sigortacılar, yatırımcılar, kurumlar, kuruluşlar vb. de artık bilim insanlarının ve çevrecilerin kervanına katıldı. Durum açık seçik ve net. Dünyanın en önde gelen çevre aktivistlerinden üçünün, Bill McKibben, Nnimmo Bassey ve Pablo Solon’un geçenlerde hükümetlere ve onların görüşmecilerine gönderdikleri açık mektupla yazdıkları gibi – tastamam öyle işte:
“… Var olduğunu bildiğimiz karbon yakıtların çoğunu yerin altında bırakmalı ve daha fazlasını aramayı kesmeliyiz. 2 derecelik sıcaklık artışının altında kalmak için yarı yarıya bir şansımız olmasını istiyorsak, keşfedilmiş petrol, kömür ve doğalgaz rezervlerinin 2/3’ünü yeraltında bırakmalıyız; eğer şansımızın %80 olmasını istiyorsak, o zaman söz konusu rezervlerin %80’ine dokunmamalıyız.
“Bu şu anlama geliyor, yönümüzü değiştirmek için çok ciddi şekilde küresel eyleme geçmezsek, iklim hikâyesinin sonu şimdiden yazılmış olacak. Şüpheye mahal yok, olağanüstü eylemler olmazsa bu fosil yakıtlar yanacak, sıcaklık tırmanacak, ve bu da iklimle ilintili bir doğal felaketler zincirleme reaksiyonu yaratacak.”
Durum açık seçik ve net. En önde gelen iklim bilimcinin, James Hansen’ın yazdığı gibi – tastamam öyle işte: “Bunu onarabiliriz. Cevap, karbona bir fiyat koymakta yatıyor. Fosil yakıtların fiyatını dürüstçe saptamalıyız; bu fiyat bunların topluma maliyetini –fırtınaların yıkımını, tarım alanlarına ve ekosistemlere bindirilen yükün bedelini ve elbette paha biçilmez insan hayatlarını içine alacak şekilde– yansıtmalıdır.[…]
“Eyleme geçilmesi talebimizi yeterince net bir şekilde ortaya koyabilirsek, […] liderlerimizin kısa vadeli sorunların ötesine bakıp ilerideki, başımızın üzerinde sallanan uzun vadeli tehditleri farkedeceği, hemen önlerinde duran cevabı göreceği konusunda iyimserim…
“Zarları hileli olanlarla değiştirdik. İklimimizi değiştirdik.”
Evet, durum açık seçik ve net:
Muhtemelen bu bizim son zar atışımız olacak.
Ömer Madra – Açık Radyo 7 www.acikradyo.
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…