Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Hayvanla hayvan olsak…

0

Sevgili annem, otuzlu yaşlarımda bile çocuklarla oynamama şaşırır ve “kocaman adam oldu ama hâlâ çocukla çocuk oluyor…” deyip gülerdi. Kocaman adam olduğumda çocukla çocuk olduğum gibi çocukluğumda da eşsiz köpeğim Boncuk ile köpek olurdum.

Geçtiğimiz Pazar hayvanları koruma günüydü ve geçmişe gidip anılarımı tazeledim. Hepimiz biliyoruz ki bir şeyin günü varsa, o konuda ciddi bir sorunumuz bulunmaktadır. Hayvanları korumak konusunda da karnemiz maalesef pek parlak değil.

Geçen Pazar hatırladıklarım

Yanılmıyorsam 90’lı yıllarda İstanbul’da bazı kuduz vakaları baş göstermişti. Buna karşı yapılması gerekenler hararetli şekilde tartışılıyordu. Hastalık bahanesiyle bütün sokak köpeklerinin toplanıp öldürülmesini (itlaf[1]) savunanlar geniş bir cephe oluşturmuştu. Bayraktarlığını da Hıncal Uluç yapıyordu bu cephenin ve hayvanları savunanları çapulcu ve çaçaron olmakla itham ediyordu çıktığı televizyon programlarında.

Bense o yıllarda henüz sevgili eski eşim Müge ile evli değildim, arkadaştım ve onunla omuz omuza Orman Fakültesi‘nin geniş ve yeşil bahçesine bırakılan ya da bir şekilde o bahçeye gelen sahipsiz köpeklerle ilgileniyordum. Onları fakülte yemekhanesinin artık yemekleri ve hafta sonları kasaplardan topladığımız et ve kemiklerle beslemeye çalışıyor, bütün hastalıklarıyla ilgileniyor, aşılarını eksiksiz yaptırıyorduk. Gönüllü olarak yaptığımız bu çalışmalarda en büyük destekçimiz, her aradığımızda Bakırköy’deki muayenehanesini bırakıp yardımımıza koşan sevgili veteriner Yasin Ak idi (Tıpkı sevgiyle tedavi ettiği hayvanlar gibi öylesine temiz yürekliydi ki, bu dünyanın çirkinliklerine çok fazla dayanamayıp Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak gitmeyi tercih etti daha sonra Yasin).

Ayrıca, o “uyuz ve pis hayvanları” besleyerek fakülte hoca ve öğrencilerinin sağlığını tehdit ettiğimiz için, bizi dilekçe vermeye varacak kadar şiddetli bir şekilde hedefine koyan bazı öğrenci ve “hoca”lara karşı savunan dönemin dekan ve dekan yardımcıları Melih Boydak, Tahsin Akalp ve Kadir Erdin Hocalarımızın desteğini asla unutamam. Ne var ki gözümüz gibi baktığımız, bütün sağlık kontrolleri yapılan ve kesinlikle saldırgan olmayan o canların hiçbirini, kimin ne şekilde organize ettiğini asla öğrenemediğimiz zehirleme operasyonlarından kurtarmayı başaramamıştık o günlerde.

Öldürttüğümüz hayvan dostlarımız

Bir gün sevgili Hocam Abdi Ekizoğlu odama geldi. Elinde kocaman yeşil bir kitap vardı. Cihan, dedi, “Müge ile senin çabalarına çok katkı veremiyorum. Kabul edersen bu kitabı hediye etmek istiyorum sana.”

Kitabı aldım. Kapağında şöyle yazıyordu: Öldürttüğümüz Hayvan Dostlarımız Biz İnsanları Bağışlayınız: HAYVAN HAKLARI: Bir insanlık kitabı.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Başkanı olan ve 2006 yılında kaybettiğimiz değerli Hocamız Prof. Dr. İsmet SUNGURBEY tarafından yazılan kitap o gün bugündür kitaplığımın en değerli parçalarından biri.

Batı hayranlığı

Hayvanları ve özellikle sokak hayvanlarını sevmeyenlerin çok sık başvurdukları bir argüman var. Batı’da, Avrupa’da sokaklarda hayvan olmazmış. Hayvanlar sahiplenilip evlerde beslenir, diğerleri de toplanıp hayvan barınaklarına götürülürmüş… Hayvan barınağı denilen şeyin, gidip görenler bilir, toplama kampı olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. Batı’nın neredeyse bütün “insani” değer sistemlerini pas geçip oldukça “insan merkezci ve bencil”   bu yanına öykünmeyi aklım hiç almıyor benim. Batı’da olan her şeyin otomatik olarak doğru ve güzel olduğunu düşünmek gibi iflah olmaz bir düşünme yöntemi hastalığı bu. Oysa Doğu’nun da kendine has pek çok erdemi var. Hadi Doğu’nun genelini bırakalım, bizim kültürümüzün en güzel yanlarından birinin sokaklarımızdaki dostlarımıza sahip çıkmak olduğu, sokak dediğimiz sosyal yaşam ortamının onlarla güzelleştiği nasıl ıskalanır?

Bizde sokak ağaçlı çiçekli, kedili köpekli bir kavramdır ve çok da güzeldir. Niye Batı’nın doğadan yalıtılmış, yapaylaşmış, ruhunu kaybetmiş sokaklarına öykünelim ki?

Batı hayranı bu grup, hemen peşinden havlayan, sürü halinde dolaşan, insanlara saldıran, oraya buraya kaka yapan köpek; yahut kuş avlayan, çocuk tırmalayan kedi argümanını öne sürer. Sanırım aklı başında hiçbir hayvan sever saldırgan davranan bir köpeğin ya da kedinin sokaktan alınarak hayvan bakımevine götürülmesine (orada sağlıklı koşullarda bakılması kaydıyla) karşı çıkmaz. Tıpkı saldırgan davranan bir insanın alınıp hapishaneye ya da bir hastaneye konulmasına karşı çıkılamayacağı gibi. Ama aklı başında her insan, saldırgan davranan bir insan gerekçe gösterilerek masum insanların da hapishaneye konulmasına nasıl karşı çıkacaksa, saldırgan davranan bir hayvan gerekçe gösterilerek masum hayvanların da barınağa konulmasına karşı çıkmalıdır.

Hayvanların sokakları kirletmesi meselesine gelince, bana göstereceğiniz bir hayvan pisliğine karşılık ben en az yüz insan pisliği gösterebiliyorsam, lütfen biraz vicdanlı olun derim. Sokak hayvanlarının pisliklerinin toplanıp temizlenmesi, onların tüm sağlık kontrollerinin yapılması ve gerekiyorsa tedavi edilmesi vergilerimizle finanse edip oylarımızla seçtiğimiz yerel yönetimlerin,  onlarla sokaklarımızı dostça paylaşmak da biz yurttaşların boynunun borcudur.

Tapun mu var?

Çocukluktan girdim, bitişi de öyle yapayım. Çocukken birisi bize git oradan dediğinde “tapun mu var?” derdik. Veya, “tapusu senin mi?”.. Binlerce yıldır insanlar olarak dünyanın her yanına yayıldık durduk. Orman demedik mera demedik, sulak alan demedik kumul demedik, her yeri istila ettik. İstila ettiğimiz her yerden, işimize yarayanları aramızda tutup geri kalan bitkileri ve hayvanları kovaladık. Paylaşmayı unuttuk, unuttukça yalnızlaştık, yalnızlaştıkça daha fazla doğaya saldırdık. Saldırmaya da devam ediyoruz. Ne zaman aklımızı başımıza alacağız? Birisinin bize, dünyanın tapusu sizin üzerinize mi demesini bekliyoruz? Ne dünyanın tapusu ne de sokakların tapusu üzerimize değil. Paylaşmak zorundayız. Paylaşmayı öğrenmek zorundayız. Yoksa hep birlikte yok olacağız!

Gelelim baştaki çocukla çocuk olmak meselesine; yanına bir de hayvanla hayvan olmayı koysak, inanın dünyanın bütün sorunlarını çözmek çok daha kolay olacak. Çocukla çocuk, hayvanla hayvan olunan insanca günler dilerim…

*

[1] Arapça telef etmekten gelir. Hayvanları gözünü kırpmadan öldürmekten utanmayıp “öldürmek” fiilini kullanmaktan utananların sevdiği bir sözcüktür.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.