Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Cadı Kazanı] Altın ‘yatırımınız’ pandemileri engeller mi?

0

Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalındaki “yatırım uzmanı” , en iyi “yatırım” aracının “hala” altın olduğunu, üstüne basa basa vurguluyordu. Gramı 400 TL yi geçen bir maden parçası için , yurdum insanları bankalardan kredi çekip kuyumculara koşturmuşlar: Evlenenenlerin, yeni doğan bebeklerin gelecekteki yaşamlarını “pandemilere” teslim etmek için. Nedense hiçbirinin aklına bir ağaç, bir orman hediye etmek gelmemiş. Anadolu insanı yüzyıllardır doğan her bebek için bir kavak ağacı diker, çehiz olarak sandığa “tohum” koyardı. Bu kadim bir bilgiydi, çünkü insanlığı gelecekte kurtaracak iki şeyden biri ağaç, diğeri tohumdu.

Pandemi borsası, altın borsasını ikinci sıraya itince , bir de düğünler yasaklanınca kimse altını düşünmedi. Haberler, sosyal medya, öncelikle solunum yollarını tutan , nefes aldırmayan Covid-19’ la nasıl savaşacağımızı anlatıp, canlı yayınlar yaptı, doğru nefes alma teknikleri oldukça sık gündeme geldi. Covid-19  “kurbanları” nefes alamazken altının gramının ne kadar olduğunu düşünüyorlar mıydı sizce! Belki ölmeyip yaşasalardı,  en önemli akciğerimiz  Kazdağları için onlar da eylem yapardı. Nefes alabilmenin değerini acı bir tecrübeyle anlamışlardı çünkü.

Kazdağları, kendisi bir mücevher 

Tam bir yıl önce Cadı Kazanı’mda , pandemi ufukta bile gözükmezken yine Kazdağlarını yazmıştım ve başlığı ilginçtir ki “Nefes borumdaki Kazdağları”ydı . Şöyle başlıyordu yazım:

Bazen, bir şey yerken, küçük bir parça nefes borunuza kaçar ve sizi inanılmaz rahatsız eder. Aslında nefes alabiliyorsunuzdur ama sürekli öksürerek, kendinizi harap edersiniz, öyle ki ölecekmiş gibi hissedersiniz. İşte Türkiye’de yaşamak böyle bir şey… Nefes borunuza takılan sürekli bir şeyler var. Günlerdir nefes borumda duran şey: Kazdağları..“

Altın ve maden için Kazdağlarını muhteşem ekolojik yapısını bozmanın bedelini ağır bir şekilde ödeyeceğimizin ilk sinyali geldi kapımıza dayandı ama karar vericilerin bundan haberi yok galiba . Kazdağları’nı delik-deşik etmeye, siyanürle zehirlemeye kararlılar. Maden Yasası‘nda  yapılan  son değişikliklerle ise akciğerimizi işlevsiz kılacaklar.

Yeşil Gazete’de haber olarak da yer alan TEMA VAKFI’nın “Kazdağları Yöresi’nde Madencilik” başlıklı bilimsel araştırmasını okuyunca, Kazdağları’nın günlerce değil artık hayatım boyunca nefes borumda takılı kalacağını anladım. Çünkü Kazdağları yöresinin %79’u  artık maden ruhsatlı. Rapora göre bir ekosistem bütünü olan tüm orman varlığının sadece %20’si herhangi bir ruhsat sınırına dahil değil. Kazdağları; Milli Park, Tabiat Koruma Alanı, Gen Kaynaklarını Yerinde Koruma Sahası gibi koruma sistemlerinin yanı sıra , canlı tür çeşitliliği ve ekosistem özelliklerini bir arada değerlendirerek önemli alanları belirleyen bir başka koruma yaklaşımı olan “Önemli Doğa Alanları” (ÖDA) kapsamında. ÖDA hassas ve benzersiz doğal alanları belirlemek için kullanılır ve canlı türlerin nesillerini sürdürebilmeleri için özel önem taşıyan coğrafyaları tanımlar.

Ne kadar çok altın, o kadar az nefes

TEMA VAKFI’nın araştırmasında yer alan bu harita Kazdağları Yöresi’nin Önemli Doğa Alanları’nı ( sarı renkli olanlar) belirtiyor. Her canlın ekosistemimizde yeri çok önemli ve bir denge unsuru.En ufak bir fiziksel müdahale , ekosistemimizi dönülmez bir yola soktuğunda , insanlık   da dönülmez bir yola girmiş olacak. 

Her şeyi belirleyen karar vericiler değil bizleriz aslında. Eğer hiç birimiz altın almaz, altına yatırım yapmazsak, altın aramanın da gereği kalmayacak.

Ekonomiyi, kendinizin ve çocuklarınızın geleceği için dönüştürme şansınız hala varken kullanın, yoksa çocuklarınız için canınızı da verseniz işe yaramayacak.

Ekosistem için bir böcek bile altından daha değerli. Şimdi şapkalarınızı önünüze koyup düşünün. Altın mı, nefes alabilmek mi?

*

Olanca kötülüğün, karanlığın içinde her şeye rağmen ışık vardır ve ışığa zaten en çok ‘karanlık zamanlar’da ihtiyaç duyarız. Her doğum bir mucize, her insan yeni bir başlangıçtır ve insanlar bir araya gelip ortak eylemde bulunabildikleri sürece umut da vardır. Dünya sevgisini mümkün kılan, içinde yaşadığımız dünya için sorumluluk alıp ortak eylemde bulunma yetimizdir.”

Hannah Arendt

                                                                                                                                 

 

 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.