LGBTİ+ManşetTürkiye

H. Metehan Özkan Türkiye’deki ilk LGBTİ+ aileleri örgütünün kuruluş öyküsünü anlatıyor

0

Yeşil Gazete olarak Onur Haftası (22-28 Haziran) boyunca sayfalarımızı LGBTİ+ hareketinin içinden çeşitli isimlerle söyleşilere ayırıyoruz. Bugünkü konuğumuz LİSTAG’ın kurucularından H. Metehan Özkan.

Kendisiyle, derneğin nasıl kurulduğunu, Lambda‘nın kapatma davasından Yeni Türkiye’ye, nelerle mücadele ettiğini ve nasıl çıkış yolları bulduğunu, karantina sürecini ve nefret söylemini konuştuk.

Katıldığın ilk Onur Haftasını hatırlıyor musun?

LİSTAG’in (Lezbiyen Gey Biseksüel Trans İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği) başından itibaren katıldığım Onur Haftaları’nı hatırlıyorum. Ama ondan önce Onur Yürüyüşlerine aktivist olarak gitmiş miydim açıkçası onu hatırlamıyorum, Kendi kişisel aktivizmim de LİSTAG’a endekslenmiş bir yerde (gülüyor) emin olamıyorum…

En iyi şeyi hatırlıyorum… 2008’de kurduk LİSTAG’ı ve o zamanlar çok az anne baba vardı yanımızda ve biz onları hep motive etmeye çalışıyorduk Lambdaİstanbul’daki arkadaslarla. O sırada Avrupa’daki LGBTİ+ aile örgütlenmeleriyle de ilişki içindeydim sürekli olarak ve çat diye, İtalya’daki LİSTAG diyebileceğimiz AGEDO, Floransa’da bir sempozyum düzenlemeye karar verdi ve biz Sema (Yakar) ve Günseli (Dum) ile oraya gittik. Konferansa katıldık. Konferansta çok güzel bir belgesel seyrettirdiler bize. Biz onu hüngür şangır ağlayarak seyrettik, İtalyanlar’in “Benim Çocuğum” belgeseli diyeyim sana…

Ve gitmeden önce sormuştum Roma‘dan Floransa‘ya gidiyoruz trende Sema’yla Günseli…. Mayıs ayı filandı herhalde “Bakın döneceğiz Onur Yürüyüşü olacak çıkar mıyız” filan… Onlar biraz tedirgindi. Yani yapabilir miyiz, ben çıkarım ama belki kocam/annem/babam bir şey der falan filan… Ama belgeseli seyrettik orada. Derken yine trendeyiz, bu sefer dönüş treninde. “Mete,” dediler “pankartları hazırla, bayrakları hazırla, çıkıyoruz.”

Onu çok iyi hatırlıyorum, şapkalar, güneş gözlükleri, ellerinde dövizler… Ve tam da Lambda’nın kapatılma davası var, dövizlerde “Çocuğumun Derneğine Dokunma” yazıyor… Böyle.

Yani resimlerden hatırladığım büyük LİSTAG pankartları filan değil, sadece iki üç kişi ve birer döviz… İnanılmaz ilgi uyandırdı tabii. Herkesten. Onu hiç unutamıyorum o ilk yürüyüştü. Sonraki yılları hatırlarsınız, daha hemen ondan sonraki sene LİSTAG biraz daha büyüyüp ilerleyince çocuklar, hemen bizi en öne aldılar LISTAG pankartıyla. Bir iki yıl öyle gitti ama biz tabii en önde olmak da istemiyoruz, politik olarak da hep “ne önünde ol ne arkasında ol yanında ol” noktasındayız. Bak artık ben de çocuklar diyorum, LGBTİ+lar tabii ki, yaş da ilerledi, içimde küçük bir anne yaşıyor. (gülüyor)

‘Alternatif çözümler ürettik’

“Annenim yanındayım”, “Babanın yanındayım” dövizleri hep oradan çıktı. İlk LİSTAG yaptı bunu, sonra işte “Öğretmeninim, doktorunum yanındayım” gibi dövizler görmeye başladık. “LGBTİ Hakları çocuğumun hakları,” “Lafı olan bana söylesin ben annesiyim”… Hep bunlar akıllarda kalan dövizler oldu. Böyle geçti ta ki yasaklar başlayana kadar. Ama durmadık yani çözümler ürettik bir kere bir şekilde hepimiz sokakta olmayı becerdik. En son yaptığımız şeyler son iki sene bizimkiler, üstlerinde bizim adapte ettiğimiz “Free Hug” tişörtleriyle çıkıyordu “Sarılalım Annem” gibi.

Öyle bir sürü çocukla sarıldılar son yıllarda ve şimdi de bu sene de böyle işte…

Karantina sürecinden nasıl etkilendiniz?

Bizimkiler, LGBTİ+ anneleri/babaları çok etkilendi bu süreçten çünkü bir kere bazıları 65 yaş üstüne takıldı, hiç evden çıkamadı. Bazıları sağlık nedeniyle çıkmak istemedi. Bu sene böyle bir dijital Pride‘ımız var. Gökkuşağı maskeleri üretttik, onları insanlara dağıttık, belki insanlar bakkala markete giderken kendi Pride’larını yaşarlar veya fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşırlar bizi etiketlerler… Böyle alternatif çözümler ürettik ve oldukça da dijital etkinlik yaptık.

Onur Haftası’nın ilk etkinliklerinden birini yapmıştık, #evdekalma deneyimlerimiz; atanmış aile evlerine sığanlar-sığınanlar-sığamayanlar. İlk canlı yayınımızı yaptık. Global şirketlerle Zoom etkinlikleri yaptık. Bir yoğunluk içindeydik.

‘Devletle yapabiliceklerimiz artık çok kısıtlı’

Atanmış aileleriyle kalanlar için de zor bir süreç oldu. Size nasıl çağrılar ulaştı?

Bir kere danışma hattı çok çalıştı. Çünkü herkes evde o kadar rahat kalamıyor. LGBTİ+’ların evde kalma deneyimi çok farklı olabiliyor. Bazıları belki yeni açılmıştı ve aileleri biliyordu ama onları daha çok darladı evdeyken. LGBTİ+’lar çok aradılar.

Bazı translar evlerini kapatıp ailelerinin yanına dönmek zorunda kaldı, çalışamadılar, aç kaldılar, bunlar olumlu deneyimler değil.

Bizim Günseli‘nin oğlu Kerem Londra’da yaşıyor, videoda demişti “Annem beni ilk açılmamdan bu yana hiç darlamamıştı ama şu pandemi sürecinde daha çok darladı her gün arayacaksın, haber vereceksin diye…”  (gülüyor)

Nefret söylemlerinde son aylarda bir yükselme oldu. Aileler bundan nasıl etkilendi aileler?

Anne babaların çok siniri bozuldu. Öyle zamanlardan geçiyoruz ki iktidar sürekli bir öteki, bir düşman yaratmaya çalışıyor ama şimdi LGBTİ+’lara inanılmaz organize bir saldırı var. Bu çocuğunu kabullenmiş aileleri bile zorluyor. Yani onların açılma süreçlerini, kabul süreçlerini zorluyor… Çocukları için endişe ediyorlar, çocuklarının başına bir şey gelecek diye korkuyorlar. Haksızlar mi? Nefret söylemlerinden dolayı birimize bir şey olsa hangi karar alıcı ödeyebilir bunun vebalini? Hoş biz hep bedel ödüyoruz…

Elimizden geldiğince elimizdeki imkanlar ölçüsünde bununla mücadele etmeye çalışıyoruz ancak şunun çok farkındayız. Devletle yapabileceklerimiz çok kısıtlandı artık. O eskiden, Gezi ve Gezi öncesi öncesi yıllar, 24. dönem Parlamentosu gibi değil Türkiye. Bir rejim değişikliği var ve devlet bırak bizimle iletişim kurmayı bizi düşmanlaştırıyor, bizi hedef haline getiriyor. Bunun dışında kamuyla yapabileceğin şeyler belediyelerle kısıtlanıyor. E biz zaten sivil toplum olarak yıllardır her şeye koşmaya çalışıyoruz, bizi çağıran her yere gidiyoruz, hangi kurum ya da dernek bizimle bir şey yapmak istese buna zaman, enerji ayırıyoruz. Bir tek GONGO’lar (hükümet destekli ‘hükümet dışı’ örgütler) çağırmıyor (gülüyor) ama biz son yıllarda artık özel sektöre yöneldik.

‘Resmin tamamına bakmaya çalışın’

Bu bence LGBTİ+ hareketinin de çok fazla yol aldığı bir alan değildi. Kaldı ki firmalar da çok ilgi göstermiyordu ama bugün artık uluslararası firmalar çeşitliliğe ve kapsayıcılığa politikalarında çok önem vermeye başladı, onlar da bize gelmeye başladı biz de onlara yaklaşma başladık. Orada kazanacak çok kalp var, ben öyle tanımlıyorum. Bizim insan kazanmamız lazım, belki kulağa çok hoş gelmiyor yani ama ben şimdi şu dönemde devletle uğraşıp enerjimi harcamanın, Diyanet’e cevap yetiştirmeye çalışmanın bir anlamı yok onlar zaten sizi polemiğe çekmek istiyorlar. Bunda biz yokuz. Ne yaparlarsa yapsınlar, dünyanın gidiş hatını durduramayacaklar, bunu kendileri de biliyor. Zaten muhafazakarların en büyük sorunu muhafaza edememe kaygıları ve bundan dolayı korkuya kapılmış olmaları.

Belediyeler peki?

Beşiktaş bir kazanım olabilirdi ama şu an orada hiçbir şey yok gibi. Şişli’de Kent Konseyi’nde LGBTİ+ Meclisi var, uğraşıyor. Kadıköy LGBTİ+ meclisi biraz karışık bildiğim kadarıyla… Geçen belediye seçimlerinden önce biz İmamoğlu’nu Hollanda‘danın resepsiyonunda gördük, geldi sarıldı, LGBTİ+larla fotoğraflar çektirdi ama bu sene ne yapıyor bilmiyorum. Keşke bir resepsiyon verseydi belediye binasında? Ama İmamoğlu‘nun son açıklamalarını da gördük. Bir belediye başkanından beklediğimiz açıklamalar bu değildi. Ne derler… Herkese öpücük dağıtmanın alemi yok. Yani böyle bir siyasetçi tipi var artık bunu da kabullenmek zorundayız, dünyada böyle bir siyasetçi tipi var biz de bunun sonuçlarını yaşıyoruz. “Herkesin umudu İmamoğlu…” Ama öyle herkesin umudu olunca olmuyor işte. Neyse belki, LGBTİ+lar için göreceğimiz cesur icraatları olur…

Onur Haftası özel mesajın?

LİSTAG olarak buradayız, hep buradaydık, burada olmaya devam edeceğiz.

Benim Türkiye’de herkese, gençlere, özellikle LGBTİ+lara ve aktivistlere bir mesajım var, Nietzsche’nin sözüydü galiba “uzun süre uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar”. Karanlığa, kötülüğe, mutsuzluğa bakmayın, yoksa sizi içine çeker… Resmin tamamına bakmaya çalışın, hem mücadelemizde, hem de ilişkilerde.

More in LGBTİ+

You may also like

Comments

Comments are closed.