İklim KriziEditörün SeçtikleriManşet

Şahin: Felaketlerden gizlenerek korunamayız, iklim kriziyle yüzleşmemiz lazım

0

Son bir hafta içinde Türkiye’de aralarında Tekirdağ, Manisa, İnegöl, Bolu, İzmir’in de bulunduğu pek çok il, şiddetli sağanak, dolu, sel, fırtınaya teslim oldu. Dün de İstanbul’da adeta can pazarı yaşandı. Bir anda bastıran sağanak yağış ve dolu yüzünden çok sayıda ilçede sel baskınları yaşandı, insanlar yaşadıkları evlerin bodrumlarında mahsur kaldı, Suriyeli bir kişi hayatını kaybetti.

Konuyla ilgili medyaya konuşan meteoroloji uzmanlarının, bu tür olayların her zaman olabileceği,   son yaşanan fırtınanın ‘süper hücre’lere sahip bulutlardan kaynaklandığı iddialarını ve iklim değişikliğinin yaşanan bu felaketlerdeki etkisini İstanbul Politikalar Merkezi İklim Çalışmaları Koordinatörü ve Yeşil Gazete yazarı Dr. Ümit Şahin’le konuştuk.  

Şahin yaşadığımız sağanak, dolu, fırtına ve hortum olaylarının nedenini şöyle açıklıyor:  

“İklim değişikliği bu tür aşırı iklim olaylarının sıklığı ve şiddetini artıyor. Dolayısıyla sel, aşırı yağış, hortum, fırtına gibi doğa olaylarını daha sık görüyor ve daha sert yaşıyoruz. Zira, küresel ısınma her bölgede ve her yerelde ekstrem olayları çoğaltma etkisi yaratıyor. Böylece bir yerde uç olan olay hortum, kasırga ya da orman yangınıysa örneğin, bu tür olayların sayısının, etkisinin ve şiddetinin arttığına tanık oluyoruz. Örneğin, Türkiye’de daha önce de denizde hortum çıkardı, ama artık geçen sene Antalya’da, dün İstanbul’da olduğu gibi karaya vuran, hasar yaratan hortumlara rastlıyoruz.”

Bir olayın bir oluş nedeni ve bir de oluş biçimi olduğuna dikkat çeken Şahin’in iklim değişikliğini ‘normalleştirme’ çabalarına karşı değerlendirmesi ise şöyle:

“Bir yerde hortum çıkıyorsa, iklim değişikliğiyle onun görülme sayısı ve şiddeti artabilir. Birtakım bilimsel terimlerle meseleyi açıklama çabalarının, iklim bilimcilerin söyledikleriyle çelişen bir yanı yok. Biz, iklim değişikliği buna neden oluyor derken, ‘süperhücre’ ya da ‘mezosiklon’u görmezden geliyor değiliz.

Olayların oluş nedeni ve biçimini birbirine karıştırma çabası neden gösteriliyor, asıl soru bu… Uzmanlık alanlarını koruma kaygısıyla yapıyorlarsa, kimse bunu ellerinden almaya çalışmıyor. İklim aktivistleri şimdiye kadar hep bu işin bilimsel mekanizmasını doğru öğrenmek kaygısıyla onların uzmanlığına başvurdu. Şimdi böyle bir koruma kaygıları varsı, bunun tuhaf olduğunu söylemek isterim. Başka bir neden varsa, onu da bilemiyoruz.”

Bir yanda aşırı yağış, sel diğer yanda kuraklık, çölleşme

Türkiye’nin içinde bulunduğu, karasal ve Akdeniz iklim kuşaklarında bu yağışlar bağlamında iki “aşırı uç” bulunuyor. Biri aşırı yağış ve sel, diğeri kuraklık. Ümit Şahin, ikisinin de artış gösterdiğine dikkat çekiyor:

Dr. Ümit Şahin.

“Hem kuraklık ve yağış azalması; buna bağlı olarak toprağın kuruması, çoraklaşma, çölleşme, az kar yağışı ya da çok kar yağan yerden karın yağmura dönüşü gibi ekstremlerin arttığını görüyoruz. Bunun tersine, aşırı yağış alan, Karadeniz, Marmara, Doğu Akdeniz gibi yerlerde de yağışların şiddeti arttı. Bir yerin uzun süre hiç yağış almayıp, birden alması gereken miktarın diyelim bir günde yeryüzüne düşmesi, bu tür felaketleri doğuruyor. Afrika’da Kuzey Amerika’da  gördüğümüz bu duruma, Türkiye’de de son yıllarda sıkça rastlamaya başladık.”

Türkiye’nin de dünyadan farklı bir eğilim göstermediğini belirten Dr. Şahin, “Dünyada iklim değişikliğine bağlı felaketleri daha büyük boyutlarda görüyoruz. Sibirya, Amazonlar ya da Avustralya’daki orman yangınları gibi. Ama unutmamak gerekir ki oradaki ormanlar da bizdeki gibi değil, devasa ormanlar. Türkiye, nisbeten daha ılıman bir iklim kuşağında olduğu için o kadar büyük orman yangınları ya da okyanus kıyısında olmadığımızdan tayfun ya da siklon görmüyoruz” diyor ve ekliyor:  

“Ancak tropikal ve subtropikal iklim kuşakları, iklim krizine bağlı olarak kuzeye doğru kayıyor. Türkiye de zaten subtropikal kuşağın hemen üst sınırında. Birkaç enlem kaydığında ülkemiz de bu kuşağın içine girecek. Hava sıcaklıklarının aşırı yükselmesi ve aşırı nem tutmasının sonuçlarını şimdiden yaşamaya başladık.”

Bir yerdeki ortalama sıcaklığın görülme olasılığının dağılımı, normal koşullarda belli bir skala içinde gerçekleşiyor. Ancak bu ortalamada 1 derecelik bir artış; bunun yaratacağı aşırı nem ve aşırı yağış gibi ekstrem olayların olma ihtimalini 10 kat, hatta bazen 100 kat artırıyor. Dünya Meteroloji Örgütü, yılbaşında, 2010-2020 yılları arası dünya ortalama sıcaklığının 14,7 derece olarak tespit edildiğini, bunun da 20. yüzyıl ortalamasının 0,8 derece üstünde olduğunu açıklamıştı.  

Ölçümlerin yapıldığı dönemden bu yana dünyanın en sıcak 10 yılı geride bıraktık. Son 170 yılın beş yıllık serilerine bakıldığı zaman ise arkada bıraktığımız beş yıl, en sıcak seri. Ortalamalar, 1850 ile 1900 yılları arasını kapsayan sanayi öncesi döneme göre, 1,1 derece daha sıcak ölçüldü.

‘Bu tür ekstrem olaylar küresel hale gelebilir’

Şahin sıcaklıkların 2 veya 3 derecelik artışı durumunda olabilecekler konusunda endişeli:

“2 veya 3 derecelik bir artıştan sonra ne gibi felaketler yaşayabileceğimizi tahmin etmek kolay değil. IPCC, 3 derecelik bir artıştan sonra, bu tür ekstrem olayların bölgesel olmaktan çıkıp küresel hale geleceği uyarısı yapıyor. Orman yangınları neredeyse küresel hale geldi. 2-3 derecelik bir artıştan sonra bu yangınların hiç kesilmeden süreceği, devasa kasırgaların çıkabileceği bir dünya ise hayli muhtemel.

Kuzey Kutbu’nda kar olmazsa ve kutup açık deniz haline gelirse ne olacağını da bilmiyoruz. Öyle bir durum milyonlarca yıl içinde hiç olmadı. Ama şimdiden bildiğimiz bir şey var, aşırı sıcaklıklar yüzünden kutuptaki jet-stream denilen akımların şekli bozuldu. O yüzden de kutup soğukları artık Avrupa’nın derinliklerine iniyor. Hiç buz olmadığında ne olacağını tahmin etmek zor değil. Yine Gulf Stream akıntısı, buzulların erimesine bağlı olarak durabilir. “

‘İklim krizi, pandemi gibi acil gündem haline getirilmeli’

Ümit Şahin’in yapılabileceklere ilişkin önerileri ise şöyle: “Bizim sadece bu tür felaketler olduğunda iklim konuşmaktan vazgeçmemiz lazım. Tıpkı bugün pandeminin ana gündem olması gibi, iklim değişikliği dünyanın acil gündemi olmalı; sağlık, çevre, ekonomi ve tüm alanlardaki bütün politikalarımızı iklim krizini çözmeye yöneltmemiz gerekiyor. “

Önümüzdeki birkaç yılın insanlığın son şansı olduğuna dikkat çeken Dr. Şahin’in sıradan vatandaşlara yönelik çağrısı da var:

“Artık başımızı kuma gömmeyelim. İklim değişikliğinin getireceği felaketlerden gizlenerek korunamayız, yüzleşmemiz lazım. Herkes bütün hayatını, yaşam biçimini değiştirmek zorunda. Ulaşım, tatil, beslenme vb. bütün her şeyin dönüşmesi, tüm ekonomik sistemin değişmesi elzem. Bizim vatandaşlar olarak hükümetlere baskı yapıp bu konuda harekete geçmelerini sağlamamamız gerekiyor. Felaketlerin olmasını beklemeden ve felaketleri magazinleştirmeden, krize karşı gerçek politikaların hayata geçirilmesi için vaktimiz daralıyor.”

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.