ManşetDünya

Siyah hayatların ‘önemsizliği’

0
Ahmoud Arbery'nin kız kardeşi Jasmine Arbery ve annesi Wanda Cooper-Jones, onu onurlandırmak için Georgia Parkı'nda yapılan toplantıda. 

Yazan: Kimberle Williams Crenshaw

Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak

*

20 Mayıs 2015’te – neredeyse bundan tam beş yıl önce – African American Policy Forum’un sunduğu #SayHerName: A Vigil in Memory of Black Women and Girls Killed by the Police (#OnunAdınıSöyle: Polis tarafından öldürülen Siyah kadınların ve kız çocuklarının anısına bir gece nöbeti) adlı anmada ülkenin dört bir yanındaki aileler, hayatını kaybeden sevdiklerinin hikayelerini yüceltmek için güçlü bir dayanışma gösterisinde biraraya geldiler. Bu kişiler Alberta Spruill, Rekia Boyd, Shantel Davis, Shelly Frey, Kayla Moore, Kyam Livingston, Miriam Carey, Michelle Cusseaux ve Tanisha Anderson’ın aile fertleriydi. Onların adlarını söyledik.

Ahmoud Arbery’nin takip edilerek öldürülmesi iyi bilinen bir trajediyken, çoğu kişi Breonna Taylor’ın – sivil polislerin yanlışlıkla evini bastığı ve sekiz kez ateş ederek öldürdüğü Siyah kadın – hikayesini henüz duymadı. Taylor son saatlerinin çoğunu başkalarına yüksek riskli hizmet sunarak geçiren sertifikalı bir acil medikal teknisyeniydi. Onu hayatından eden tehdit ise – kapısını kırarak üzerine mermi boşaltan – Siyah kadınların karşı karşıya kaldığı son derece yaygın bir tehlikeydi: Beyaz polislerin eliyle öldürülme ve öldükten sonra kamusal anonimliğe geçiş.

Bu iki ölüm – biri güpegündüz duygusuz infazcıların elinden, diğeri gece yarısından sonra heyacanlı polislerin elinden – Afrikalı Amerikalı komünitesinde yaygın olarak anlaşılan bir şeyi temsil ediyor: Covid-öncesinde, Covid-ortasında ve Covid-sonrasında kolluk kuvvetlerinin keyfi emirleriyle sürekli olarak öldürülüyoruz. Ani, mantıksız ve acımasızca rasyonelize edilen ölümlerimizin heyulası, Siyah olmanın basit statüsüyle o denli doğrudan ilişkili ki masum bir etkinliki en ağır şekilde cezalandırılması gereken bir suç saymaya kadar vardırıldı. Arbery’nin suçu koşu yapmaktı; Taylor’ın ise bir siyah olarak kendi evinde barınmak.

Bu ölümler geçmişte kaldığını düşünmekten hoşlandığımız bir döneme – kökleri kölelikte ve Jim Crow’da olan beyazların dokunulmazlık saltanatı – dayanan ırkçı terörün somutlaşmış modern örnekleridir.  O dönemlerde Siyahların öldürülmesine karşı hiçbir kural, yasa ya da beklenti yoktu.

Ülkemizdeki o çok belirli terörizm tarihinin anımsatıcıları olarak Mary Turner’ın – kocasının birkaç gün önce linç edilmesinin ardından Mayıs 1918’de kendisi de linç edilen hamile bir Siyah kadın – grenli, siyah-beyaz fotoları hala elimizde duruyor. Bu devlet yaptırımlı ırkçı bir cinayet ifadesi olarak erkeklerin, kadınların ve çocukların hayatlarını söndüren bir terörizm.

Geçmişle şimdi arasında çizilen çizgi kurgudan ibaret

Irkçı yırtıcılığın hala yaşayan mirasını Black Wall Street’te Siyah ekonomik kendine yeterliğin ilk kıpırtıları onu yerle bir eden kinci beyazların ters tepkisini tetiklediğinde, ırk ayaklanmaları ve linçler bir grubun tümünü hedef alan ve terörize eden vahim bir anilikle patladığında ve merkezi hükümet Siyah vatandaşlarının kaderini düpedüz beyaz egemenliğin zorbalığına bıraktığında; oy kullanmanın bedelinin ölüm olabildiği bir dönemde yaşamadığımızı rahatlıkla anımsayarak görmezlikten gelme eğilimindeyiz. Ne var ki geçmiş ile şimdi arasında çizilen bu kayıtsız çizgi bir kurgudan ibaret. Günümüzün ırkçı terör şoku sözde mazide kalan bir döneme zoraki bir dönüş ve büyük ölçüde Siyahların yaşamıyla beslenerek tanımlanan kültürel bir ortamın yeniden dirilişidir. Siyah Amerikalıların bu boğucu geçmiş tarafından rastgele mağduriyeti, evlerinden edilen atalarının zorla yerleştirilmelerini yansıtır ve Amerika’nın servetini inşa etmekle görevli yük hayvanları olarak hizmet vermeleri için zorlar. Aynı şekilde Siyah yaşamın bu duygusuz önemsizliği de bu ölümleri, diğerleri ile birlikte, alışılmadık biçimde dayanılmaz kılar.

Devlet şiddetinde kaybolup giden Siyah yaşamların bu önemsizliğinin büyük bir parçası, ırkçı sağlık ve servet eşitsizlikleri yoluyla bedenlerimizin gizli mağduriyetiyle Siyah Amerikalıların kurban edilmesidir. Bir kez daha şiddetli Covid-19 pandemisiyle karşı karşıya kalan Siyah komünitelerde orantısız ölümlere tanık oluyoruz. Fakat bu ölü sayısının uzun vadeli arka planı Siyah bedenlerin sosyal zararının beyazlara kıyasla onların yaşamlarından 15, 20 hatta 25 yıl götüren sıradan bir patojen olarak doğallaşmasıdır. Siyah Amerikalılar arasında Covid-19’un orantısız ölümcüllüğü ondan çok daha önce varolan çevresel ırkçılık ve sağlık hizmetleri eşitsizlikleriyle doğrudan ilişkili. Bu sürecin acımasız öngörülebilirliği tantana yaratmaz. Bunun yerine, egemen sağlık ve servet eşitsizlikleri kapsamında Siyah bedenlerin yavaşça ve sabit biçimde ortadan kaldırılmaları bir tür ikinci doğa – kader, seçim ve doğal durumların görünmez eli tarafından teslim edilen kitlesel bir ölüm varsayımı – olarak görülür.  

Haklı olarak Arbery ile Taylor’ın öldürülmesini, mazide kaldığını umduğumuz keyfi devlet politikaları tarafından yetkilendirilen ve kolaylaştırılan cinayetler olarak nitelendiriyoruz. Fakat Siyah insanların ölümlerinin bu farklı yöntemleri arasındaki kesişimden ne anlam çıkarmalıyız? Siyah işçiler için toplam ölü sayısının yüksekliği bilindiği ve bu işçilerin güvenli biçimde oldukları yerde barınmaya devam etmelerine izin veren yaşamsal giderlerle kısmen önlenebilir olduğu halde eyalet hükümetleri tarafından alınan “ekonomiyi yeniden açma” konusundaki – ki bu doğrusunu söylemek gerekirse ezici çoğunluğu beyaz ve varlıklı müşteri tabanının hayatını kolaylaştırmak amacıyla daha fazla Siyah sağlık ve hizmet çalışanını doğrudan doğruya pandeminin yoluna itmek için ırksallaştırılmış bir talimat – acil kararları nasıl anlamalıyız?

Covid-19 ve ‘kabul edilebilir’ ölümler

Arbery’nin ölümünün linç, Taylor’ın ölümünün ise infaz olarak nitelendirilmesine sinirlenenler bu apaçık politik hesabın – beyaz olmayan, daha yoksul komünitelerde “kabul edilebilir” ölü sayısı üzerinde dönen bir hesap – bir tür soykırım olduğu önermesine de şüphesiz ayak direyecek. Bu terimin belirli tarihsel çağrışımlarla ve idaresi zor bir nüfusu ortadan kaldırmak için kullanılan somut teknolojilerle yüklü olmasını anlıyoruz. Fakat tıpkı linç için ip gerekmemesi ve infazcıların düzenli bir ateş mangasının olmayabileceği gibi, tarihsel olarak ırksallaştırılmış bir grupta oransızca yoğunlaşan büyük ölçekli ölüm ve yıkımın hoşgörülmesinin – ve hatta açıkça rasyonelleştirilmesinin – doğrudan soykırım alanına girebileceğini kabul etmek zorundayız.

Siyah komünitenin Covid-19 etkisinde oransızca yaşamlarını kaybettiğine dair kanıtlar yığılmaya devam ederken bu şok edici bulguların bir şekilde karşılıklılık ruhunu ve insancıl şefkati hızlandıracağını ummak için bazı sebepler olabilirdi. Oysa Covid-19 nedeniyle hastaneye kaldırılanların yüzde 80’den fazlasının Siyah olduğu Arbery’nin memleketi Georgia bu ayın başında “yeniden açıldı.” Bu yeniden açılmanın orada yaşayan Siyahlar için ne anlama geldiği ilk bakışta belli olmayabilir: Banliyö şehri Atlanta’nın zengin beyaz bölgesinden olan ve yeni kavuştuğu özgürlükten başı dönen bir müşteri Washington Post’a şöyle konuştu: “Vakaların nereden geldiğini ve demografileri görmeye başladıktan sonra – endişeli değilim.” O zamandan beri, çeşitli sağlık otoritelerinin yirmibirinci yüzyıl vebasının Siyah kurbanlarını beslenme ve yaşam tarzlarında değişiklik yapmaya zorlamaları gibi, usandırıcı bir ırksallaşmış mağdur-suçlama dizisi daha peydah oldu.

Böyle bir görüş, beyaz sağ kanat uzmanları arasında geçerli olan ve basitçe egzersiz faaliyetinden kaçınmış ve kamusal alanın dışında kalmış olması halinde Arbery’nin ölümden kaçınılabileceği önerisine rahatsızlık verecek derecede yakındır. Ya da partneri evini ve sevdiğini haneye tecavüz – savunmasız işçilerden itaatkar hizmet talep etmek için devletin yasama işlerini sekteye uğratan ve çoğunluğu beyaz olan silahlı protestocuların görüntüsüyle karşılaştırıldığında en hafif tabirle tüyler ürperten bir tezat – gibi görünen bir durum karşısında savunmaya teşebbüs etmemiş olsaydı Taylor hayatta kalabilirdi.

Bu ırksallaşmış, suçu başkasının üzerine atma pratiğinin toksik etkisi o denli yaygın ki bizim gibi ırkçılığın risklerini paylaşanlar bile ona kolayca yenik düşebiliyor. Hepimiz hayatlarımız üzerinde kontrol sahibi olduğumuza inanmak isteriz. Fakat Afrikalı Amerikalı olarak bu bizim için kesinlikle kontrol sahibi olmadığımız bir zamandan bu yana katettiğimiz mesafeyi; bizleri o kahrolası döneme her an geri postalayabilecek dehşetin ötesinde yaşamaya devam etmemizi sağlayan bir umudu belirtir. Bu korku hikayesinde asıl dehşet verici olan bir canavardan kaçmanın başka bir canavara yem olmaktan geçtiğini farketmektir. Bu canavarlarla yüzleşilmediği takdirde, her zaman bir başka canavar olacak.

Bir başka devam filminden kaçınmak için, Siyah hayatların güvencesizliğinin asla üstesinden gelinmediği gerçeğiyle doğrudan yüzleşmek gerekir. Ahmaoud Arbery ve Breonna Taylor’ın adlarını söylemek zorundayız çünkü geçmişteki şiddetin şimdiki şiddeti – hayatlarımıza ve aynı şekilde temsiliyetimize yönelik bir tehdit olarak aramızda kol gezmesine izin verilen – doğurmasına neden olan kasti yöntemlere karşı her daim tetikte olmalıyız

Ve tüyler ürperten şu gerçeği idrak etmeliyiz: Siyah Amerikalılar arasında Covid-19’un hızla yayılması ve oransız ölüm hızları, yaşamlarımıza aldırış edilmemesinin sıradan bir sonucu. Tahmin edildiği gibi kırılgan bir halkın istemsizce kurban edilmesi son derece adaletsiz ekonomi ve güç dağılımını desteklemekten daha fazlasını yapar. Bununla doğrudan yüzleşmek gerekir: Bu bazı bedenlerin başkalarının ayrıcalığı ve rahatlığı için toplu halde kurban edildiği Amerikalı ırksal gücün yıllığından bir bölümdür.

Makalenin orijinali için tıklayın

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.