Hafta SonuHaftasonuKöşe YazılarıManşetTarım-GıdaYazarlar

‘Topyekun’ mücadelenin mutfak cephesi: Tarım yoksa aş da yok – Aylin Doğan

0

Malik Aksel Birinci Dünya Savaşı yıllarında gıda temininde yaşanan sıkıntının boyutunu şu sözleriyle anlatmaktadır. “Yalnız insanlar değil hayvanlar da açtılar. Cami avlularında güvercinlere mısır, buğday verilemediğinden bunlarda uzaklara göç etmişlerdi.”

Covid-19 salgını nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasağıyla büyük şehirlerin meydanlarında yalnız kalan kuşların görüntüleri o savaş yıllarını yeniden düşündürdü. Yeniden düşündürdü diyorum zira işgal yılları İstanbul mutfak kültürünü incelediğim tezimi hazırlarken sık sık üzerine düşünmüştüm: Savaş değil ama olağanüstü bir durum bugün yaşansa ülke nüfusunun neredeyse %20’sinin yaşadığı bu şehir nasıl doyurulur?

Savaş ve işgal yılları gıda temininde yaşanan sıkıntıları, nedenlerini, bu sorunları gidermek için alınan tedbirleri, yapılan uygulamaları ve hatta çeşit ve miktar açısından sınırlı gıda maddeleri ile alışılmış lezzetlere özlemle mutfakta nasıl bir yaratıcılık ortaya konulduğunu bugünlerde yeniden gözden geçirmenin yol gösterici olabileceğini düşünüyorum. 

1. Dünya Savaşı, içinde yer alan ülkelerin asker-sivil tüm vatandaşlarının bir şekilde mücadeleye dâhil olduğu, bu nedenle literatürde “topyekûn savaş” olarak tanımlanan ve toplumun büyük bir kısmını etkilediği için de ülkelerin toplumsal hayatlarında köklü değişimlere sebep olan bir savaştır.

Topyekun! şu anda küresel ölçekte içinde bulunduğumuz durum da böylesi bir mücadeleyi zorunlu kılmakta. Evet dünyanın bu sefer mücadele etmesi gereken düşmanı bir virüs.! Ve elbette bu mücadelenin de başta ekonomik ve sosyal olmak üzere birçok değişimi beraberinde getireceğine şüphe yok.  Ancak bu değişimin nasıl yönetileceği önemli. Toplumsal hafıza canlandırılarak bu değişim son zamanlarda daha çok dile getirilen bir tarım devrimine evrilebilir mi? Tıpkı Savaş ve Milli Mücadele günleri ardından Cumhuriyet döneminin azimle oluşturduğu ve kendi kendine yetebilen sayılı ülke arasında olmasını sağlayan tarım devrimi gibi. Burada ele alacağımız gıda başlığı altındaki yazılarda, altı çizilen noktalar üzerinden üretiminden tüketimine gıdanın nasıl daha adil olabileceğini yeniden düşünebilir miyiz?

Savaş yılları

Osmanlı Devleti,  I. Dünya Savaşı öncesinde gerek üretim gerekse ithalat yoluyla başta gıda maddeleri olmak üzere her nevi ihtiyaç için önemli stoklar yapmış, bir diğer tedbir olarak da   un, buğday, pirinç, yağ, soğan, yumurta, zeytin tanesi ve yağı, tuz, bulgur, mısır, mercimek, patates, fasulye, nohut, bakla, incir, üzüm, hurma, bal ve pekmez gibi gıda maddelerinin ihracatını yasaklamıştı. Ancak alınan bu tedbirlere rağmen uzun süren savaş, kapanan ticaret yolları, tükenen stoklar, azalan üretim gıda maddelerinin temininde ciddi sıkıntılar yaşanmasına neden olmuştu. Elbette bu sorun sadece Osmanlı İmparatorluğu’nda değil savaşa katılan birçok ülkede yaşanmıştı.

Birinci kadın işçi taburu ziraat ile meşgul. Harb Mecmuası, Mayıs 1334, sayı. 25-26, ss. 410,411.

İhtiyaç duyduğu gıda maddelerini Avustralya, Yeni Zelanda, Amerika ve Kanada’dan ithal eden İngiltere’nin, 1916 yılında Almanya’nın başlatmış olduğu denizaltı saldırılarıyla ticaret gemileri tehdit altında kalmış, 1917’nin sadece şubat ayında 230 gemi ve 300 bin ton yük kaybedilmişti. Deniz ticaretinin ablukaya alınması İngiltere’yi ciddi bir gıda sıkıntısıyla karşı karşıya bırakmıştı. Savaşın dayattığı koşullar altında İngiltere Gıda Bakanlığı ülkenin kendi ihtiyaçlarını kendi kaynaklarıyla karşılayabilmesi ve tarımsal üretimi iyileştirip artırabilmek için kadın vatandaşlarından faydalanarak, 1916 yılında Women’s Land Army (Kadın [Toprak] Kara Ordusu)’nu kurmuştu.

Osmanlı Devleti’nde toplumun temel besin maddesi olan tahı ihtiyacı, savaş öncesi özellikle kıyı kentlerinde yüksek oranda ithalatla karşılanırken, ülkenin denizden ablukaya alınması ve kaybedilen verimli topraklar neticesinde tahıl tedarikinde elde kalan tek kaynak olan Anadolu’ya muhtaç olunmuştu.

Tarımsal üretim aksarsa gıda krizi kapıda 

Ancak bu noktada savaşın ortaya koyduğu şartlar nedeniyle birçok sorun vardı. Bu sorunların başında tarım işlerinde çalışan işgücünü oluşturan nüfusun silah altına alınması geliyordu. Silah altına alınanların büyük bir çoğunluğu doğrudan ziraatla ilgiliydi. Askere alınanların sayısı savaşın sonuna gelindiğinde 2.850.000’e ulaştığı dikkate alındığında işgücü kaybının ne boyutta olduğu düşünülebilir. Tarımsal üretim için önemli olan çift hayvanlarının bir kısmına askeri nakliyede kullanılmak üzere el konulması, bir kısmının da ordunun et ihtiyacını karşılamak için kesilmesi tarımsal üretimin azalmasında etkili olan bir diğer faktördü. İhtiyaç nedeniyle tohum olarak ayrılan tahılın bile satılması ya da tüketilmek zorunda kalınması da ekilecek tohumluk tahılın yer yer bulunamamasına neden olmuştu. Tüm bu ve benzeri sorunlar neticesinde savaşın sonuna gelindiğinde tahıl üretimi savaş öncesine göre neredeyse %50’ye varan oranda azalmıştı.

Savaş süresince düşen tarımsal üretimi artırmak için bazı uygulamalar yapıldı.  Cephe gerisinde görev alan Amele Taburları’ndaki çiftçilikten anlayan kişiler seçilerek Ziraat Taburları oluşturuldu. Ziraat Taburları ekim, hasat ve harman işlerinde çiftçilerle beraber çalışarak  üretimin belli bir ölçüde de olsa artmasına katkı sağladılar.  Kadın İşçi Taburları’nın da tarımsal üretimde kullanılması denendi.

İşçi taburu çift sürerken. Harb Mecmuası, Mayıs 1334, sayı. 25-26, ss. 410,411.

Salgınla beraber market raflarında önce un ve makarnanın tükenmesi sadece beslenme alışkanlığımızın bir yansıması mı? Toplumsal hafızanın izlerini de taşıyor mu?

 Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihte halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaktan sorumlu İaşe Teşkilatı’nın depo ve ambarları boşalmıştı. Ekmek niyetine halka 320 gr ağırlığında arpa, yulaf ve bakla karışımından üretilen mamul dağıtılabilmekteydi ki bu hem miktar bakımından az hem besin değeri bakımından zayıf, aynı zamanda da lezzetten yoksundu. İstanbul’da yaşanan ekmek sıkıntısı öyle bir noktaya gelmişti ki halka günlük olarak verilen vesika ekmeğinin gramajı 250 dirhemden 150 dirheme düşmüştü. Bu sıkıntıyı bir ölçüde hafifletebilmek için bazı önlemler alınmış, İaşe Nezareti 25 Kasım 1918’de, acil olarak ambarlarda bulunan patatesin dağıtılmasına karar vermişti.

İstanbul’da işgal yılları ve Anadolu’da Milli Mücadele yılları boyunca da gerek tarımsal üretimin azalması gerekse pahalılık, ihtihkâr, karaborsacılık, kaçakçılık gibi nedenlerle gıda maddelerinin tedarikinde yaşanan sorunlar artarak devam etti. Milli Mücadele’nin son dönemlerine gelindiğinde Anadolu’nun durumunu Aydın Mebusu Dr. Mazhar Bey’in şu sözleri net bir şekilde ortaya koyar:

“Hiç açlık duymayan vatanımızın en zengin memleketlerinden biri olan Aydın livasında bizzat kendim gezdim ve sıhhiye müdüriyetinin raporları da vardır. Üç beş aydan beri halkın boğazından bir lokma undan başka, bir lokma ekmek, et girmemiştir.”

 Covid-19’la mücadele edilen şu günlerde tarımsal üretimin kesintiye uğramadan devamlılığının sağlanması, en az mücadele edilen sorun kadar önemli bir mesele haline gelebilir. Şu anda büyük bir öz veriyle mücadele veren sağlık çalışanlarından sonra en aktif çalışan diğer gurup gıda tedarikini sağlayan kişiler. Yaşamış olduğumuz olumsuz koşullar henüz tarımsal üretime etki etmemişken, gıda fiyatlarındaki artışı arz talep açıklamaları ile makul gösterilmeye çalışıldığını dikkatle takip etmek sonrasında yaşanabileceklere dikkat çekmesi açısından önemlidir.

 *

Seçili Kaynakça

  • Aylin Doğan, “Esir Şehrin” Mutfak Kültürü- Mütareke Dönemi İstanbul Mutfak Kültürü (1918-1922), Libra, İstanbul, 2018.
  • Ercan Uyanık, Mehmet Akkaya, “I. Dünya Savaşı’nda sürdürülebilir tarımsal üretimde ziraat taburlarının rolü”, 2. Uluslararası Tarih Sempozyumu- 100 Yılında I. Dünya Savaşı Bildiri Kitabı (s. 849-864). 9 Eylül Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2015.
  • Vedat Eldem, “Cihan Harbinin ve İstiklal Savaşının Ekonomik Sorunları”, düz. O. Okyar, Türkiye İktisat Tarihi Seminerleri (s.373-406), Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1975.
  • Vedat Eldem, Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994.
  • Yavuz Selim Karakışla, Osmanlı Ordusunda Kadın Askerler Birinci Kadın İşçi Taburu 1917-1919, Akıl Fikir Yayınları, 2015, İstanbul.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.