Köşe YazılarıHafta SonuHaftasonuManşetYazarlar

‘Yeni’lenen deprem haritasının güncelliği ve Ak-kuyu’nun depremselliği

0

 

Deprem haritaları sismik tehlikeye dair yurttaşların bilgilendirilmesi amacıyla hazırlanır, inşaat yönetmeliklerinin düzenlenmesi ve depreme karşı önlemlerin alınmasına temel teşkil eden Deprem Yönetmeliği için veri sağlar. Küresel çapta depremlerin meydana gelme eğilimini değerlendiren World Atlas’a göre dördüncü; Avrupa Birliği ülkeleri tarafından yürütülen Sismik Uyum Programı çerçevesinde gerçekleştirilen araştırmaya göre İtalya ve Yunanistan’ı da geçerek ilk sırada yer alan Türkiye için kuşkusuz deprem tehlike haritasının anlamı büyüktür ve güncelliği hayatidir.

Türkiye’de deprem tehlike haritasının hazırlanmasında yetkili kurum olan AFAD da 18 Mart 2018 tarihinde resmi gazetede yayımlanmasını müteakip, 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nı tanıtarak diri fay sayısının 485 olduğunu kamuoyuna duyurdu. Ancak, bu bilgi verilirken söz konusu rakamın 2012 yılında 326 olarak açıklanan diri fay sayısına bilinen fay segmentlerinin dahil edilmesiyle elde edildiğinden bahsedilmiyordu. Nitekim dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da Türkiye genelinde 485 fay kırığı olduğunu ifade ederek bilim insanları tarafından önceden bilinen parça fay hatlarının bir araya getirilmesiyle bu sonucun mühendislik çalışmalarına katkıda bulunacağına 2014 yılında değinmiştir.

Peki 24 Ocak 2020’de meydana gelen Elazığ depreminin ardından “kamuoyunda algı iyiyken” açıklanan Yenilenmiş Deprem Haritası’na dair “yeni” olan nedir? AFAD yetkilisinin, “En güncel deprem kaynak parametreleri, deprem katalogları ve yeni nesil matematiksel modeller dikkate alınarak çok daha fazla ve ayrıntılı veriyle hazırlanmıştır” açıklaması bu soruya bir yanıt sayılabilir mi? Elbette, zira yurttaşların e-devlet ‘ten ve/veya AFAD’ın web sitesinden giriş yaparak bu haritadaki verilere göre belirttikleri adresin fay kırığına mesafesini öğrenmesi mümkün. Nitekim noktasal bilgi edinebileceği söylenen harita medyada “Evimin altından, yakınından fay hattı geçiyor mu?” manşetiyle yer buldu. Esasen neoliberal dönemde bireyin öznelliğini dışa vuran türden sayılabilecek bu soru yeni deprem haritasının ruhunu da ortaya koyuyor, sanki yurttaşın tekil olarak bilgilendirilmesiyle diğerinden “kopuk oluş” yeniden tesis ediliyor.

Öte yandan, 1996 yılındaki Türkiye Deprem Yönetmeliği’nin 23 yıl sonraki ilk ayrıntılı revizyonu olarak karşımıza çıkan bu haritanın bölgesel değil, noktasal niteliği önceki duruma göre bazı bölgelerin depremselliğinin düştüğü gibi bir algı yaratması nedeniyle tartışmalı da olan bir konu. Nitekim Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şerif Barış, 46 şehir için deprem tehlikesinin düşürüldüğünü hatta, Adana ve Gemlik gibi aktif fay hatlarının üzerindeki yerleşim yerlerinde deprem tehlikesinin düşük gösterilmesine karşı Jeoloji ve Jeofizik Mühendisleri Odası’nın itirazlarının olduğunu dile getiyor. Prof. Dr. Barış’a göre depremselliğin düşük gösterilmesi inşaat yönetmeliklerine sirayet ederek deprem güvenliğinden kaçınmaya neden olabilir.

Akkuyu NGS’nin depremselliği

Öncelikle şunu belirtelim ki, ne eski ne de “yenilenen” Deprem Tehlike Haritası fay hatlarının bilinmesinin kritik önem arz ettiği inşaat halindeki Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) için referans alınabilir. Zira Deprem Haritası yönetmeliğinin ilk maddesinde belirtilen yönetmeliğin kapsamı çerçevesinde açıkça köprülerin, nükleer tesislerin kısaca bugünkü ifadeyle mega proje kapsamına giren inşaatların yönetmelik kapsamının dışında olduğu yazıyor:

“1.1.7 – Binalar ve bina türü yapıların dışında kalan köprüler, barajlar, kıyı ve liman yapıları, tüneller, boru hatları, enerji nakil hatları, nükleer tesisler, doğal gaz depolama tesisleri gibi yapılar, tamamı yer altında bulunan yapılar ve binalardan farklı hesap ve güvenlik esaslarına göre projelendirilen diğer yapılar bu Yönetmeliğin kapsamı dışındadır”.

Öte yandan, yönetmeliğin kapsamı dışında kalan tesis ve yapıların kendi özel yönetmeliklerinin olduğu, bu inşaatların kendi yönetmeliklerinde belirtilen ilkelere göre inşa edileceği hemen sonraki maddelerde ifade ediliyor:

“1.1.9 – Bu Yönetmeliğin kapsamı dışındaki bina ve bina türü yapıların deprem etkisi altında tasarımı için kendi özel yönetmelikleri yapılıncaya dek, öncelikle ilgili Türk Standartlarında verilen hükümler ile birlikte, uluslararası geçerliliği kabul edilen eşdeğer diğer standart, yönetmelik gibi teknik düzenlemeler veya kurumlarınca belirlenen teknik kurallar, bu Yönetmelikte öngörülen ilkeler gözetilerek kullanılabilir”.

Buna göre, 1. reaktörünün inşaatının neredeyse tamamlandığı Akkuyu NGS’de özel inşaat yönetmelikleri hazırlanmış olmalı. Zira Akkuyu Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED)’ne karşı 13 ayrı sivil toplum örgütü tarafından açılan ve bölgede dikkate alınmayan fay hatlarının varlığına işaret eden davalardaki bilirkişi incelemelerinin toptan reddine karar verilmesiyle ak-lanan Akkuyu NGS’nin inşa edildiği bölge üzerinde fay hatlarına istinaden başlatılmış olan derin sismik etüdlerle model çalışmalarının sonuçları da açıklanmıyor, kamuoyuyla paylaşılmıyor.

Türkiye ve yakın çevresinin güncel tektonik levha hareketleri ve etkin ana tektonik unsurları. (6) Siyah daire Akkuyu NGS’nin konumunu gösterir. NAF, Kuzey Anadolu Fayı; EAF, Doğu Anadolu Fayı; NEAF, Kuzeydoğu Anadolu Fayı; CA, Kıbrıs Dalma-Batma Kuşağı; ECFZ, Ecemiş Fay Kuşağı; TGFZ; Tuzgölü Fay Kuşağı. Bu fay kuşakları etkin fay yapılarını içerir (Prof.Dr.Haluk Eyidoğan, Bilim ve Gelecek)

 

Bugün, AFAD’ın internet sitesinde ilgili çalışmaların tamamlanmış olduğu gösterilen bazı raporlar Jeofizik Mühendisi Prof. Dr Haluk Eyidoğan’ın belirttiğine göre Türkiye’de Akkuyu NGS bölgesi çevresinde Akdeniz-Kıbrıs arasındaki Dalma-batma çukuru dahil Türkiye genelinde kıyıdan 200 kilometre mesafede tsunami olasılığı da gözetilerek yapılan etüdleri içeriyor  Buna göre toplam aktif fay sayısı açıklanmış olan 485’in de üstünde 553 ‘e çıkmış durumda. Esasen etüdlerin Akkuyu NGS’ye özel olmayıp Türkiye genelinde gerçekleştirilmiş olması, Türkiye Deprem Yönetmeliği’nin ilgili maddesine aykırı hareket edilerek Akkuyu NGS’ye yönelik özel yönetmeliklerin yapılmadığının da ispatı sayılabilir. Kaldı ki, Akkuyu NGS açısından önemli bir tehlike kalın toprak veya kaya türleri tarafından üzeri örtüldüğü için jeologlar tarafından tespit edilemeyen “kör faylar“dır. Prof. Dr. Eyidoğan, 2011 yılında yaşanan Van Depremi’ne bu fay tipinin yol açtığını ifade ettiği makalesinde benzer tipteki fayların deniz ortamı dahil, Akkuyu NGS bölgesinde bulunduğuna işaret ediyor.

Akkuyu NGS’ye ait Saha Parametreleri Raporu’nun, dönemin onaya yetkili tek kurumu Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından santrale yeniden yer lisansının verilmesinden sonra, hatta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ÇED onayı verilmesinden de sonra; diğer bir deyişle ters bir sıralamayla 2017 yılında onaylanmış olması, bu nükleer santral projesinin depremsellik açısından değerlendirilmediğinin diğer ispatı olarak değerlendirilebilir. Yine Akkuyu NGS’nin depremselliğinden bahsedildiği noktada kör fayların birleşiyor olma ihtimaliyle bölgedeki 2500 yıl içinde deprem meydana getirmiş Ecemiş Fay hattından tutun da Namrun fay hattına kadar çeşitli fay hatlarıyla kuşatılmış olmasının dikkate alınmış olması gerekirdi. Bunlarla birlikte Prof. Dr. Eyidoğan’ın aynı yıl Bilim ve Gelecek’teki makalesinde detaylı bilgi verdiği üzere Uluslararası Deprem Sismolojisi ve Yeriçi Fiziği Birliği (IAESPEI), tarafından önerilen ulusal sismotektonik haritasını edinmeden Akkuyu NGS’yi inşa etmeye kararlı görünen Türkiye’nin, tatmin edici deprem ve tsunami olasılık tespiti de olanaklı bulunmuyor Dip toplamda nükleer yakıtın tesise getirilmesi itibariyle inşaat temelinin iki kez çatladığına dair haberlerini okuduğumuz Ak-kuyu NGS’de bir nükleer felaketin yaşanma ihtimalini vicdan gözüyle görmek zor değil. Ne var ki, gerçekler engelse hiç bir göz görmek istemeyenden daha kör, hiç bir kulak da duymak istemeyenden daha sağır değildir.

(Bu yazı Sivil sayfalar‘da da yayımlanmıştır)

 

You may also like

Comments

Comments are closed.