İfade ÖzgürlüğüManşetTürkiye

Demirtaş, Kavala ve Altan’dan Hrant Dink’e mektup

0

Agos Gazetesi‘nin kurucusu ve yayın yönetmeni olan Hrant Dink’in 13’üncü ölüm yıldönümü dolayısıyla, Gezi Davasının tek tutuklu sanığı olan iş insanı ve insan hakları savunucusu Osman Kavala, HDP’nin önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve tutuklu gazeteci Ahmet Altan gazete için birer yazı kaleme aldı.

Dink, Pazar günü katledilişinin 13’üncü yılında İstanbul’da vurulduğu yerde, Türkiye’nin pek çok ilinde ve dünyada anılacak.

Kavala: Adalet talep etmeye devam edeceğiz

Hrant Dink için tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden Agos okurlarına seslenen Osman Kavala, bu yıl üçüncü defa 19 Ocak anmasına gelen insanlarla birlikte olmayacağını ifade ederek şunları söyledi:

“Bu yıl da, 19 Ocak’ta sizlerle, Hrant’ın Arkadaşlarıyla beraber, Agos’un önünde olamayacağım. Sevgili Hrant’ın martılarla birlikte göründüğü fotoğrafı düşünerek ve üzerimden uçarak giden martıları seyrederek Hrant’ı anacağım.

Hrant’ı anmak, bir insanın hemcinslerine, yurttaşlarına, insan kardeşlerine ne kadar kolaylıkla kötülük yapabildiğini, acı veren bu gerçeği, yüzümüze çarpıyor. Ama, Hrant’ı düşünmek, yaşadıklarımıza katlanmak ve umut etmekte direnmek için daha fazla güç veriyor. Ben ve haksız yere cezaevinde bulunanlar bir süreliğine özgürlüğümüzü kaybettik; Hrant, yazdıklarından ve söylediklerinden ötürü hayatını kaybetti.

Yaşadığımız sürece, tek başımıza ve birlikte, adalet istemek ve umutlu olmak imkanımız olacak. Tek başımıza ve birlikte, Hrant için, bu ülkenin öldürülen namuslu insanları için ve herkes için adalet talep etmeye devam edeceğiz. 2020 yılının umutlarımızı güçlendiren bir yıl olmasını diliyorum.”

Demirtaş: Birileri Ermeni olmanı kendine dert ediyor

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Hrant Dink için bir mektup kaleme aldı.

Mektubunda “İçeride umudu büyüten şeyler de duyuyoruz” diyen Demirtaş “Zulmün olduğu yerde direniş de vardır, direniş varsa umut da vardır” diye yazdı. Dink’le 2001’de yaşadığı bir anıdan bahseden Demirtaş, Dink’in Diyarbakır’da konferansa geliş hikayesini özetle şu sözlerle anlattı:

“Değerli dostum, hatırlar mısın bilmiyorum 2001’de Diyarbakır’a gelmiştin bir konferans için. OHAL devam ediyordu, kaldırıl­mamıştı daha. Panel, konferans izni almak çok zordu. Yine de o konferans için izin koparılmıştı. Zar zor ikna etmiştik seni.

O zamanlar, bütün konuşma­cıların nüfus kayıt örneklerinin, ikametgah senetlerinin ve sabı­ka kayıtlarının etkinlikten önce emniyet müdürlüğüne verilme­si gerekiyordu. Bürokratik işlem­lerle ben uğraşıyordum. Arayıp senden de bu evrakları istemiştik. Yadırgamıştın önce. ‘Öyle şey mi olur’ demiştin. Zar zor ikna etmiştik seni. Diyarbakır’da misafirimiz olmanı, konferansa katılmanı çok istiyorduk çünkü.

Tüm konuşmacıların evrakları gelince de başvuru için Emniyete gitmiştik. Polis amiri evraklara şöyle bir bakıp ‘Bir Ermeni’yi de mi çağırıyorsun’ demişti. Ben sana söylemeyi hep unuttum o günden sonra. O zaman fark etmiştim ki birileri senin insan­lığını görmüyor, Ermeni olmanı kendine dert ediyor.”

Altan: Ölümün gözleri

Silivri Cezaevi’de tutuklu bulunan Ahmet Altan ise “Bir cinayet, Bir Cenaze” başlığıyla yayınlanan yazıda Hrant Dink’in öldürülüşünde Türkiye’nin üstlendiği rolü kaleme aldı.

“Hrant, daha öldürülmeden gördü ölümün yüzünü” diyen Altan şunları yazdı:

“Yargı­landığı mahkemede, devletin için­deki bazı karanlık adamlar aniden ortaya çıkıp gözlerini ona diktik­lerinde, kendisine bakanın ölü­mün gözleri olduğunu anlamıştı. Ruh halimin güvercin tedirginliği yazısını, ölümü gördüğünü anlatmak için yazmıştı. Son bir çığlık olan o yazı, sağır bir boş­lukta sesine cevap verecek bir ses bulamadan kayboldu. Neredeyse devletin bütün kat­manlarının haberdar olduğunu, daha sonra çıkan haberlerden öğrendiğimiz o cinayetin Hrant’ı hedef almasının nedenleri vardı. Birileri, gizli odalarda onun “suçlu” olduğuna karar vermişti. Hrant’ın ilk büyük ‘suçu’ bir Ermeni’nin bir insan olduğunu, bir Türk ne kadar makbulse bir Ermeni’nin de o kadar makbul olduğunu bu ülkeye anlatmasıydı.”

Gazetenin manşet haberinde ise cinayetten 13 yıl sonra gelinen nokta şöyle ifade edildi:

“ Kamu görevlilerinin yargılanmasına cinayetten tam dokuz yıl sonra başlanabildi. Yaklaşık dört yıldır süren davada bazı ilişkiler açığa çıksa ve sis perdesi çok az da olsa aralansa da hala kapsamlı bir soruşturma yürütülmüyor, cinayete giden yolu açanlar, Dink’i hedef haline getirenler yargı önüne çıkmıyor, devlet hala direniyor.”

 

You may also like

Comments

Comments are closed.