RöportajEditörün SeçtikleriKültür-SanatManşetYeşil Gündem

Sürdürülebilir bir yaşama ve festivale doğru

0

Röportaj: Elif Ünal

Gezegen üzerindeki yaşam, insan faaliyetleri sebebiyle yokoluşa sürüklenirken insanlar da çözüm arayışı içerisine giriyor: Sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir şehirler… Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor?  Sürdürülebilirlik kavramı üzerine çok fazla yazılıp çizildi. Ancak belki de hiçbiri kavramı, 2008 yılından bu yana gerçekleştirilen Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali kadar açıklayamıyor.

Sürdürülebilirliğin doğru anlaşılması ve toplumda farkındalığın artması amacıyla düzenlenen festival bu yıl 21-24 Kasım tarihlerinde İstanbul’da Institut Français ve Salt Beyoğlu’nda gerçekleştirilecek. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nden Tuna Özçuhadar ile sürdürülebilir yaşamın ne demek olduğunu, festivalin amaçlarını ve bugüne kadar neler başardığını konuştuk.

-Sürdürülebilirlik ile ilgili bir film festivali yapmaya nasıl karar verdiniz?

2008 senesinde sürdürülebilirlik kavramını çoğu kimse yerli yerince kullanmıyordu. Biz de bu alanda profesyonel olarak çalıştığımız için ortak dil sorunu yaşıyorduk. Üniversitelerde, şirketlerde ve birçok yerde konuşma yapıyorduk. Şunu gördük ki konuşmalar genel olarak filmler kadar etkili değil. Bir filmin internete konulduğunda üç, beş milyon izleyicisi olabiliyor.

‘Görerek ve hissedilerek anlaşılabilecek bir konu’

Hele ki sürdürülebilirlik gibi konuşarak değil de görerek, hissederek anlaşılabilecek konularda filmlerin çok daha büyük etkisi var. Onun için hiç ilgimiz olmadığı halde bir film festivali yapma fikri doğdu. O dönemde kendimize Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi adı vererek böyle bir işe kalkıştık.

-Sürdürülebilir yaşam sizin için ne ifade ediyor?

Sürdürülebilirlik insan medeniyetinin gezegenin döngüleri ile uyum içerisinde var olabilmesi sorunu aslında. Her şey bizim için var düşüncesiyle gezegenin sınırlarına yani ekosistemin hizmetlerinden faydalanabilme sınırlarına kısacık insanlık tarihi içerisinde geliverdik. Dolayısıyla sürdürülebilirlik konusu insan medeniyetinin kültürel ve algısal yaşayacağı dönüşümle birlikte var olan ekosistem içerisinde kendine bir yer arayış çabasıdır.

-Bu festival ile neyi amaçlıyorsunuz?

Festival 2008’de başladığında ortak dil, farkındalık arttırma gibi üst başlıkları vardı. Yani filmleri ona göre seçiyorduk. Ama son yıllarda zaman geçtikçe biz artık izleyicilerin ilham alıp harekete geçmesini istiyoruz. Onun için etki odaklıyız. Yani bir kişi filmi izledikten sonra ne yaptı? Şirketinde ne gibi bir dönüşüme sebep oldu? Bir veya daha fazla filmden etkilenen insanın yarattığı dönüşüm nedir?

-Değişimi nasıl ölçüyorsunuz?

Son dört senedir sosyal etki değerlendirmesi için anket yapıyoruz. Bu anketleri her sene raporluyoruz, web sayfamızda yayınlıyoruz. Festivale kaç yıldır katılıyorsunuz, neler değişti hayatınızda gibi sorular barındırıyor içerisinde. Mümkün olduğu ölçüde bir geri bildirim mekanizması yaratmaya çalışıyoruz. Festival sayesinde dönüşüm yaşamış insanlarla tesadüf üzeri karşılaşmalarımız oluyor, buna çok mutlu oluyoruz.

-Nasıl hikâyeler var peki?

Örneğin festivalde geçtiğimiz yıllarda gösterilen True Cost filmini izleyerek çalıştığı tekstil firmasından ayrılıp gene aynı sektörde etik değerlere dayalı bir sosyal girişimi olan arkadaşımız var.

Yaşadığı şehri değiştiren, işinden istifa edip sonra başka bir şehirde tümüyle ekolojik ve sosyal fayda içeren işlerin içerisine giren arkadaşlarımız oldu.

Kız kardeşini, ailesinden sürekli yeni telefon almasını istediği dönemde festivale getiren bir arkadaşımız, elektronik atık ile ilgili bir filmden sonra kız kardeşinin yeni telefon almaktan vazgeçtiğini söylemişti.

Filistin’de Ramallah’ta tesadüfen sunumunu izlediğimiz Filistinli bir tasarımcının 2008’de festivalden aldığı ilhamla orada permakültür yapmaya başladığını öğrendiğimiz bir olayı da örnek olarak verebiliriz. Ayrıca yurt içinde ve yurt dışında festivalden ilham alıp sürdürülebilirlik alanında yüksek lisans yapanlarla karşılaştık.

‘İnsanlar değişirse şirketler de değişir’

-Hep bir şehir değiştirme diyoruz. Başka bir yolu yok mudur?

Anlam arayışı için yola çıkıyorsanız ve içinde bulunduğunuz kurgu buna imkân sağlamıyorsa, o döngüden çıkmak, sıçramak için radikal kararlar almanız gerekebilir. Ancak bir iş yerini dönüştürmek de çok önemli. Devasa sosyal ekolojik yıkıma sebep olan iş yerlerinin içerisinde de insanlar var. Kimi zaman yaratılan etkinin farkında olmayan ya da var olan düzen karşısında kendini güçsüz hisseden… Eğer o insanlar değişirse, güçlenirse o şirketler de değişir. Bizim dünya yıkılsın yerine başka bir dünya yapılsın gibi bir düşüncemiz yok. Biz evrimden yanayız, dönüşebiliriz diye düşünüyoruz.

-Filmlerin seçimlerini yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?

Yıllardır içinde bulunduğumuz tanışıklıklar var, yapımcılar, festivaller yönetmenler… Yeni çıkan filmler olduğunda bize haberleri geliyor veya biz araştırıp buluyoruz. Bunları belli bir süzgeçten geçiriyoruz. Bütüncül bakış açısı olması, içinde çözüm, ilham barındıran örneklerin olması, hikaye anlatım teknikleriyle empati uyandırması gibi kriterlerimiz var. Her sene 200, 300 film arasından 25, 30 tane seçiyoruz.

‘Herkese hitap eden film var’

Festivalin sizce bu yıl en önemli bölümü ya da içeriği nedir?

Herkese hitap eden film var. Birisi permakültürle veya sosyal girişimle ilgileniyorsa onun filmi başkadır. Tohumla ve toprakla ilgilenenin, alternatif yani şebekeden bağımsız yaşam ile ilgilenenin farklıdır. Beni bu sene en çok etkileyen filmlerden bir tanesi Great Green Wall (Büyük Yeşil Duvar). Afrika’da Sahara’nın güneyindeki ülkelerin çölü durdurmak için giriştikleri bir proje. Filmleri iki yıldır UNDP’nin küresel amaçlarını temsil eden 17 ikon ile etiketliyoruz. Bu filmin açlığa son, eşitsizliklerin azaltılması ve iklim eylemi gibi etiketlerin de dahil olduğu 11 tane etiketi var. Dolayısıyla o film beni baya etkiledi.

The Great Green Wall, Jared P. Scott, 2019

Türkiye’den iki yapıt seçkide

-Türkiye’den herhangi bir yapıt var mı?

Ekotopya diye bir film var. Kars’ta İlhan Koçulu’nun da yer aldığı filmde en zor koşullarda bile insanın yaşadığı yeri değiştirme gücünü görüyoruz.  Film, bir kişinin bile yaratabileceği değişiklikten bahsediyor.

İkinci film Acil Çırak Aranıyor diye kısa bir film. Kayseri’deki oto saniyede çekilmiş. Yeni neslin bu tamir kültüründe çok görev almaması ve aslında ustaların çıraklarına el verememesi üstüne bir film. Bu da tabii ki sürdürülebilirlik sorunu. Tamir kültürü ortadan kalkıyor. Meslek bilen yok, herkes kolay yoldan para kazanmaya çalışıyor; elindeki cep telefonuyla ‘ne yapabilirim, youtuber olabilir miyim?’ peşinde koşuyor.

-Dünyada benzer bir festival var mı?

Türkiye’de ve dünyada ekolojiyi kendine tema edinmiş festivaller var. Genelde organize edenler sinema sektöründen olabiliyor ve bu nedenle film seçme kriterleri bizimkinden farklı olabiliyor. Bizimkine benzer festivaller yurtdışında olmaya başladı. Biz etki odaklı film seçkisiyle dönüşüm yaratmaya çalışan festivallerle bir network kurduk. Onlardan farklı olarak festivalimizde konuşmacılar ve müzik grupları oluyor.

‘Yerel bağlamdaki karşılığını gösteriyoruz’

Biz mesela küresel bir sorunu filmde gösterdikten sonra ardından davet ettiğimiz konuşmacının yerel bağlamdaki deneyimlerini paylaşmasını istiyoruz. Yani bu Afrika’da böyle olmuşlar, aynı sorun Türkiye’de de var. Biz nasıl tepki veriyoruz onu görmeye çalışıyoruz. Onun haricinde festival müzik de içeriyor. Bir buluşmaya dönüşüyor. Bu bakımdan bu kompozisyonda bizimkine benzer bir film festivaline denk gelmediğimi söyleyebilirim.

-Son olarak neler söylemek istersiniz?

Sadece filmler değil festivale gelenler de olağanüstü insanlar. Festivale gelenler kendilerine benzer hassasiyeti olan insanlarla buluştuklarında güçleniyorlar ve birbirlerinden ilham alıyorlar. O yüzden herkesi festivali vesile edip bu buluşmaya gelmeye davet ediyoruz.

 

More in Röportaj

You may also like

Comments

Comments are closed.