Hafta SonuHaftasonuManşet

[Babil’den Sonra] Bir Ege Hikâyesi

0

Denizli, Aydın ve Muğla’dan bir grup insan, kısa bir süre önce, Güney Ege’de tarihi binlerce yıl öncesine uzanan “kültür, tarih, tarım, coğrafi yer ve sanatın her alanında unutulmaya yüz tutan, hayatın içinde yer alan, bugünü hazırlayan bütün bu değerlerini aramak için” bir hikâyenin peşine düştüler; Ege Hikâyesi bileşenlerinden Geleceği Paylaş Sivil İnisiyatifi gibi  “Değiştiremeyeceğimiz bir geçmiş geride dururken, biçimlendirip sahip olabileceğimiz bir gelecek bizleri bekliyor… Gelecek için düşünmezsek bir geleceğimiz olamayacak.” diyerek yeni bir Ege Hikâyesi’ni gerçekleştirmek için yola çıktılar.

Günümüzün kent merkezleri az çok birbirine benzer, küresel markalar (Starbucks, McDonald’s, KFC vs.) cadde boylarında sıra sıra dizili olur genellikle. Anadolu’da yerel ekonominin en yoğun hissedildiği yerler semt pazarlarıdır. Yerel üreticiler el emeği, göz nuru her türlü üretimlerini semt pazarlarında sergilerler. Oradaki ürünler, renkler, sesler, kokular kentin yaşamına dair çok şey anlatır insana.

2000’li yılların sonuna doğru Ruhi Su Dostlar Korosu’yla Ege’nin, adı Denizli olsa da, denizi olmayan, gökyüzüne dikilmiş deniz gibi, mavi mavi-yeşil yeşil tüten dağlarla çevrili bu güzel kentine gitmiş ve Pamukkale Üniversitesi’nde bir konser vermiştik. Kente ayak basar basmaz gruptan ayrılıp bir semt pazarına atmıştım kendimi. Bir kentin geçmişini ve bugününü en çok semt pazarlarında sergilenen ürünlerinde yakalamak mümkün…

Şair- ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu da 1950’lerde Denizli’ye gitmiş ve uzun şiiri “Denizli Destanı” nı kaleme almış ve gördüğü güzellikleri şair kimliğiyle şöyle resmetmişti: Al gözüm seyreyle Denizli pazarını/ Bursa‟da, Gönen‟de, Çorum‟da/ Artvin‟de görmedim benzerini/ Pazar dediğin böyle kurulur/ Şehrin ortasına allı pullu/ Uçsuz bucaksız bir kilim serilir/ Kilimde kaç çeşit nakış varsa/ Bal olur, petek olur, bakraç olur/ Bebek olur, beşik olur dizilir/ …/ Al gözüm seyreyle Denizli pazarını/ Ak hayale sığmayan şeyler koyun koyuna/ Dünümüz, bugünümüz, yarınımız/ Kırmızı biberlerinden tut plastik kemerine kadar/ Çalısı, çırpısı, bakracı, balıyla/ DDT‟si, bit tozu, naylon peştemaliyle/ …/ Al gözüm seyreyle Denizli pazarını/ Bir kilim, bir heybe, bir nakış/ Dünyada eşi emsali görülmemiş/ Bu ne sabırdır Allahım bu göz nuru nedir?/ Amman nakış deyip geçme Mernuş/ Sittin sene önce de aynı kilim, aynı heybe, aynı örgü… 

Bedri Rahmi şiirinde “…Zeybeğini oynamış, horonunu tepmişiz Anadolu’nun, Halayını çekmişiz ama çilesini çekmeye yanaşmamışız…” diye de çuvaldızı kendisine ve bizlere batırmayı da atlamamış!

Denizli horozuyla, beziyle, bornozuyla ve bir zamanlar dünyanın 8. Harikası olarak da nitelenen bembeyaz pamuk gibi travertenleriyle, Hierapolis, Laodikya, Tripolis gibi antik kent kalıntılarıyla, kaplıcalarıyla ünü yurt dışına da yayılmış; Hititlere kadar uzanan, binlerce yıllık tarih ve kültür mirası üzerinde yükselen bir kent. Bilinen ilk yerleşim yeri Eskiköy yakınlarındaki Laodikya. Kent MÖ 256’da kurulmuş. 1256’da bölgeye Türkmenler gelmiş. Ege- Akdeniz ve İç Anadolu’yu birbirine bağlayan kavşak noktasında, dört tarafı dağlarla çevrili, bugün 60 bin üniversitelinin yaşadığı, 1 milyon nüfusu olan Denizli, küçük yüzölçümüne rağmen, tarihsel süreç içerisinde gelişmiş tarım ve el zanaatları ile kendisine yeten, birçok ustanın hayat bulduğu bir şehir olmuş.

Denizli bugün kaliteli pamuk üretimiyle, kaliteli tekstil ürünleriyle dünyada kendisini kabul ettiren; bu üretimini de tarihten gelen, kendisine yetebilme yetisiyle, uzun yıllar devletten bir kuruş yardım almadan gerçekleştirebilmiş çalışkan insanların kenti.

Denizli, Aydın ve Muğla ayrı ayrı değerlere sahip kentler. Denizli sanayisi- ihracatı- termal sağlık turizmi ve antik kalıntılarıyla öne çıkarken, Aydın özellikle tarımla (Türkiye’nin organik tarım üretiminde 3. sırada yer alıyor) öne çıkıyor; Muğla deyince akla yaz turizmi geliyor. Yani bu üçgen bir anlamda Anadolu’nun tarih- tarım ve sanayi açısından en bereketli topraklarını da içeren bir bölge. Her üç kentin ortak noktası ise sahip oldukları doğal güzellikleri ve tarihsel geçmişleri. Bu nedenle bölge önemli bir turizm potansiyeline de sahip.

Denizli, Aydın ve Muğla aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynakları – güneş ve rüzgâr- bakımından da elverişli coğrafi koşullara sahip bir bölge.

Keza yine sahip olduğu yer üstü- yer altı su kaynakları ve tarıma elverişli topraklarıyla da bu bölge yakın gelecekte iklim krizi ve ekolojik yıkımın neden olacağı kuraklık- gıda krizi riskine karşı bugünden alınacak önlemlerle ülkenin önemli tarımsal üretim merkezlerinden birisi olmayı sürdürebilir.

Denizli, Aydın ve Muğla birer üniversite kenti de aynı zamanda.

Denizli; İbrahim Çallı, Selahattin Pınar, Özay Gönlüm gibi çok değerli sanatçılarıyla da bilinen bir kent. Benim her zaman severek dinlediğim, adını her zaman saygıyla andığım, Açık Radyo’da “Babil’den Sonra”da sık sık yer verdiğim bir isim daha var: Talip Özkan.

Talip Özkan, 1939’da Denizli’de dünyaya geldi. Ozanlığın, sanatçılığın kuşaktan kuşağa aktarıldığı Anadolu’da, ailesinden hiç kimsenin sanatla uğraşmamış olmasına rağmen küçük yaşlarda Türk Halk Müziği’ne yöneldi. Lise yıllarında Muzaffer Sarısözen ile tanıştı. 1957 yılında Ankara Radyosu’nda kadrolu olarak çalışmaya başladı. İlk önce koroya girdi, sonra sırasıyla enstrümantalist, solist, koro şefi ve pedagogluk yaptı. 1960 yılında İstanbul Radyosu’na geçti.

Özkan müzik hayatı boyunca, Türk halk müziğinin kökenlerini araştırdı, büyük bir merak ve çabayla bütün ulusal türkülerimizi inceledi. Hiçbir kayıt aracı kullanmadan Osmanlı müziğinin temellerini araştırdı ve 7000 parçalık bir katalog hazırladı. Kendisi de Yörük ve Avşar olan Talip Özkan özellikle Yörük ve Avşar türkülerini inceledi ve derledi. Türk halk müziğini daha iyi analiz edebilmek için diğer halk müziklerinin ilk dönemlerini araştırdı.

Talip Özkan, 1977 yılında Fransa’ya yerleşmeye karar verdi. Paris Konservatuvarı’nda eğitmenlik yaparken Paris 8. Üniversitesi’nde önce müzikoloji ve sonra da etnomüzikoloji doktorası yaptı. Rotterdam Üniversitesi’nde Türk Halk Müziği dersleri verdi. Dünyanın birçok yerinde çok sayıda konserler yaptı. Çok sayıda öğrenciler yetiştirdi. Albümleri Radio France- Occora’da yayımlandı. Avrupa sanat çevresini, derinlikli müzik bilgisi ve doğaçlama yeteneğiyle etkiledi.

Fransızlar, Talip Özkan’ın değerinin farkındaydılar ve hak ettiği değeri ona teslim ettiler. Bugün onun yetiştirdiği öğrencileri Anadolu’da alan araştırmaları, derlemeler yapmaya devam ediyorlar. Ama Talip Özkan’ın değeri ülkemizde ne yaşadığı yıllarda ve ne de 2010’da hayata veda ettikten sonra tam olarak anlaşılamadı. Eminim ki bu kez Talip Özkan da sanatıyla Ege hikâyesinde hak ettiği yeri alacaktır.

***

Denizli, Aydın ve Muğla’dan bir grup insan, kısa bir süre önce, Güney Ege’de tarihi binlerce yıl öncesine uzanan “kültür, tarih, tarım, coğrafi yer ve sanatın her alanında unutulmaya yüz tutan, hayatın içinde yer alan, bugünü hazırlayan bütün bu değerlerini aramak için” bir hikâyenin peşine düştüler; Ege Hikâyesi bileşenlerinden Geleceği Paylaş Sivil İnisiyatifi gibi  “Değiştiremeyeceğimiz bir geçmiş geride dururken, biçimlendirip sahip olabileceğimiz bir gelecek bizleri bekliyor… Gelecek için düşünmezsek bir geleceğimiz olamayacak.” diyerek yeni bir Ege Hikâyesi’ni gerçekleştirmek için yola çıktılar.

Arkadaşım Suat Bayrakçı aracılığıyla Ege Hikâyesi projesinden haberim oldu ve iki hafta önce bu projenin mimarlarından Denizlili iş insanı, GESİFED (Güney Ege Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu) Başkan Yardımcısı Melek Sözkesen’i Açık Radyo’da “Babil’den Sonra” programıma konuk aldım. Zamanımız elverdiği ölçüde Ege Hikayesi projesini, Denizli’yi, Güney Ege’yi; Greta Thunberg’i, iklim krizini ve eğer gereken adımlar atılmazsa bilim insanlarının vurguladığı gibi, en çok 10-12 yıl içerisinde yeryüzünde yaşayan tüm canlıları derinden etkileyecek olan küresel ekolojik yıkıma karşı neler yapılabileceğini, bu anlamda yenilenebilir enerjinin ve iyi- organik tarımın önemini ve daha birçok konuyu konuşmaya çalıştık. Güney Ege’den türküler dinlettik. Babil’den Sonra programında bundan sonra Ege Hikâyesi’ni konuşmaya devam edeceğiz. Program kaydını şuradan dinleyebilirsiniz.

Hepimiz Ege Hikâyesi’nin bir parçası olabiliriz. Ege Hikâyesi’nin bileşenleri, bölgenin değerlerini, hep birlikte tekrar keşfetmek, bölgeyi ortak akıl kullanarak birlikte geliştirmek için mobil uygulamalar üzerinden destek verebileceğimiz bir fikir maratonu başlattılar. Sizler de www.egehikayesi.org üzerinden ortak bir akılla oluşturulmaya çalışılan bu hikâyenin ortağı olabilirsiniz.

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.