Köşe YazılarıYazarlar

Her tarafımız asbest

0

Kullanımı terk edilmesine rağmen, eski yapılarda, sanayi tesisi, gemi ve motorlu araçlarda  kullanılan asbestin temizlenmesi ve bertarafı bilimsel ve yasal kurallar dahilinde yapılmadığı için büyük sağlık riski taşıyor.

İki gün önce yabancı bir web sitesinde çıkan bir haber İstanbul’un çok yakınında; Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde garip bir tepenin olduğunu ve bu tepenin içinde yoğun olarak terk edilmiş asbest lifleri içerdiğini iddia ediyordu*. Sadece birkaç ay önce bir çobanın bu tepe üzerinde otlattığı koyunlarının kısa süre içinde hastalanması ile fark edilen tehlikeli atıklar bugün de orada duruyor. Artık çobanlar daha dikkatli ve sürülerini bu tepeden uzak tutuyor. Tepe 12.000 m²’lik bir alana yayılıyor ve bölgede yaşayanların ifadesi ile üzerinde gezenlerde ‘kaşıntı ve astım nöbetlerine’ neden oluyor. Bunun nedenini ise yapılan incelemelerle ortaya çıkmış; burada herhangi bir izin alınmaksızın depolanan cam elyafı atıkları olduğu bulunmuş. Ama yapılan laboratuvar incelemelerinde başka bir şey daha ortaya çıkmış: Cam elyafının içine karışmış durumda tehlikeli bir atık; bol miktarda asbest…

‘Beyaz toprak’

Diğer adı amyant olan asbest, halk arasında beyaz toprak olarak da biliniyor. Isıya, aşınmaya, kimyasal maddelere oldukça dayanıklı olan ve yapısal özellikleri açısından esnek, lifli yapıda bir mineral olan asbestin içeriğini magnezyum silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat veya sodyum-demir silikat oluşturuyor. Mineralojik özelliklerine göre ‘Serpantin’ ve ‘Amfibol’ olmak üzere iki türü bulunan asbestin  amfibol grubunun yapısındaki mineraller ve fiziksel özelliği nedeniyle hastalık yapıcı etkisi diğerlerinden fazla… Yapısal olarak ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere dayanıklı olması nedeniyle eski çağlardan beri asbestin iyi bir yalıtkan olduğu biliniyor. Sanayi devriminden sonra ise pek çok alanda kullanılmış ve endüstriyel kullanımına yasak getirilene kadar gemi, otomobil, inşaat sanayiinde yalıtım ve sızdırmazlık amaçlı olarak tüketilmiş.

Günümüzdeki bilimsel kanıtlara göre asbest birçok sağlık sorununa neden oluyor. Bunlar arasında plevral (akciğer zarı) hastalıkları, akciğer fibrozisi ve başta akciğer kanserleri olmak üzere kanserler sayılabilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) asbest liflerini Grup 1 kanserojen maddeler listesine aldı.  Yani asbest lifleri insanlarda kesin olarak kanserojen. Asbest lifleri herhangi bir nedenle serbestleşirse asbestle ilişkili hastalık gelişme riski artıyor. Havada yayılan liflerin solunum yolu ile alınmasıyla, maruziyet yoğunluğuna, maruziyet süresine, asbest lifinin yapısına ve bireysel faktörlere bağlı olarak bu lifler akciğer dokusunda birikiyor. Kısa süreli asbest maruziyetine bağlı hastalık bildirilmiş ise de büyük çoğunlukla asbeste bağlı hastalıkların ortaya çıkması çok uzun yıllar alıyor. Bu süre, maruz kaldıktan sonra 10 ile 50 yıl arasında değişebiliyor.

Yasaklandı ama sorun çözülmedi

Asbest liflerinin insanlar için kesin kanserojen olduğunun ortaya çıkması sonucu kullanımı birçok ülkede terk edilmiş. Ülkemizde ise önce kısmen kullanımı bırakılmış; 2010 yılından itibaren ise tüm asbest türlerinin çıkarılması, herhangi bir ürün üretiminde kullanılması, asbest içeren tüm ürünlerin piyasaya verilmesi kesin olarak yasaklanmış. Ancak kullanımın terk edilmesi Türkiye’de sorunun çözümünü sağlamamış. Çünkü tüm eski yapılarda, 2000’li yıllardan önce yapılan sanayi tesislerinde, eski gemi ve motorlu araçlarda yaygın olarak yalıtım ve sızdırmazlık amacı ile kullanılan asbestin temizlenmesi ve temizlenen asbestin bertarafı bilimsel ve yasal kurallar içinde yapılmıyor… Oysa asbest temizliğinin ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’ çerçevesinde yapılması gerekiyor.

Bu yönetmeliğe göre; asbest söküm ve temizlik çalışmaları, en az bir Asbest Söküm Uzmanı nezaretinde, süre ve ihtiyaca bağlı olarak belirlenecek adette Asbest Söküm Çalışanı ile beraber tamamen yalıtılmış bir ortamda yapılmalı ve temizlenen asbestler mutlaka sarılmalı ve kırılmadan paketlenmeli, paketlendikten sonra ayrıca etiketlenmelidir. Gerekli belgeler doldurulduktan sonra ise lisanslı araçlarla yine lisansı bertaraf tesisine gönderilmelidir. Oysa ülkemizde özellikle kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan binalardan bol miktarda asbestli moloz çıkmakta ve bu atıklar diğer atıklarla birlikte ya hafriyat sahalarına ya da belediye çöplüklerine dökülüyor. Üstelik asbestli bu atıklar büyük çoğunlukla hafriyat sahalarına veya belediye çöplüklerine yaptıkları yolculuğu üstü açık kamyonlarla, kent içinden etrafa yayıla yayıla yapıyor. Fabrikalarda, tersanelerde; ülkemiz dışında sadece iki ülkede daha bulanan gemi söküm tesislerimizde de durum bundan pek farklı değil. Gerek gemi söküm tesislerinde gerekse fabrika ve endüstriyel tesislerde yapılan temizlik çalışmaları sırasında sökülen asbestlerin yolculuğu çoğunlukla lisanslı bir bertaraf tesisinde bitmiyor; Dilovası’nda olduğu gibi kaçak olarak oluşturulan bir atık tepesinde sonlanıyor ve çevresine adeta ölüm saçıyor.*.

Medyaya asbest denetimsizliği ile ilgili yansıyan birkaç olay ve son olarak Dilovası’nda kaçak olarak terk edilmiş asbest yığınları aslında bir aysbergin su üstünde kalan bölümü gibi sorunun çok küçük bir bölümünü gözler önüne seriyor. Özellikle başlayan kentsel dönüşüm projeleri içinde yıkılan eski binalardan, gemi söküm tesislerinden ve uluslararası kredi bulmak için asbestten arınmak zorunda kalan endüstriyel tesislerden resmi olarak bildirilenden daha çok miktarda asbest çıkmakta ve bu lifler solunum yolu ile insanlara kadar ulaşmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki 10 yıl içinde toplumumuzun asbeste bağlı ciddi sağlık sorunları ile karşılaşma tehlikesi var. Çözüm ise toplumun bu konuda bilgili olmasından ve kararlı olarak bilimsel ve yasal ölçüler içinde önlemler talep etmesinden geçiyor.

*https://theblacksea.eu/stories/the-toxic-valley-project/asbestos-hill/

(Yeşil Gazete)

You may also like

Comments

Comments are closed.