Ekolojik YaşamGünün ManşetiTürkiye

‘İstanbul sürdürülebilir bir kent değil’

0

Kentsizleşme Tasarım Atölyesi’nin gerçekleştirdiği ‘İstanbul’u Kentsizleştirme Raporu’na göre, mevcut kentleşme ve yan ürünleri olarak endüstriyel tarım, petrol bağımlılığı, iklim krizi, yoksullaşma, göç ve sosyal çatışmalarla ilgili bir vizyon belirlenmemesi halinde, kentin birçok yerinde sosyal ve ekolojik anlamda çöküş yaşanması kaçınılmaz.

Kentsizleşme Tasarım Atölyesi (De-Urban Design Studio) tarafından gerçekleştirilen ‘İstanbul’u Kentsizleştirme’ çalışmasının raporu yayımlandı. Girne Amerikan Üniversitesi, Tasarım Atölyesi- Kadıköy ile Kadıköy Belediyesi’nin de katkılarıyla haziran –temmuz aylarında düzenlenen ve Kadıköy-Kurbağalıdere çevresi özelinde çalışılan proje kapsamında, İstanbul’un mevcut durum analizi ve çözüm önerileri sıralandı.

Doç. Dr. Hossein Sadri ve Doç. Dr. Senem Zeybekoğlu’nun yürütücülüğünde hayata geçirilen projede İstanbul’a ilişkin yapılan saptamalar şöyle:

“İstanbul’un sosyal ve ekolojik yapısının analizi, mevcut kentleşmenin yan ürünleri olarak endüstriyel tarım, petrol bağımlılığı, kirlilik, iklim krizi, yoksullaşma, göç ve sosyal çatışmalar gibi sorunları beraberinde getirdiğini göstermektedir. İstanbul’un mevcut sosyal ve ekonomik durumu, başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok kentinin fakirleşmesine neden olan insan, bilgi ve sermayenin göçüyle oluşmaktadır. Bu durum, giderek  kentte yaşayanlar  arasında sosyal adaletsizliğin artmasına, az gelirli ve incinebilir grupların yaşamının zorlaşmasına sebep olmakta ve ekolojik yıkımı beraberinde getirmektedir.Tüm bu sebeplerden dolayı da mevcut durum kabul edilebilir ve sürdürülebilir değildir.”

Türkiye’nin eşitsizlik, yoksulluk, evsizlik ve bir çok sosyal sorununun merkezi olmasına ek olarak ekolojik açıdan da yıkımın merkezi olarak tanımlanan kentin ‘yaşanabilir’ bir hale gelmesi için geliştirilen öneriler ise şu şekilde:

*Doğayı ve içindeki tüm canlıları dikkate alacak insan+ bir vizyon geliştirilmesi, bu kapsamda 3000 km2’lik bir alanın insan yerleşkeleri ve faaliyetlerinden tamamen arındırılması,

*Yaban hayatının yaşamının bütüncül korunması için denizlerdeki zararlı faaliyetlerin durdurularak, temizlenmesi ve restore edilmesi,

*Derelerin restorasyonu

*Kendi kendine yeten, dış kaynaklardan özellikle fosil yakıtlardan bağımsız ve sosyal sömürü ve adaletsizliklerden arınmış; topluluk halinde ve mahalle ölçeğinde bir yaşam kurgulanması gerekmektedir.

Üç nesillik ‘büyüme-karşıtı vizyon

Önerilen uygulamaların radikal bir değişim gerektirdiğine dikkat çekilen raporda, bunun olmaması halinde kentin bir çok yerinde sosyal ve ekolojik anlamda bir çöküş yaşanması riskine dikkat çekildi. Çalışmada, İstanbul’un her anlamda bozulan dengelerinin restorasyonu için çok uzun vadeli bir vizyona ihtiyaç duyulduğu belirtilerek üç nesli kapsayan bir büyüme karşıtı bir hareketin başlaması gerektiğine işaret edildi: “Ancak bu karşıtlığın kısa vadede sürdürülebilir büyüme gibi öteki büyüme (alter-growth) çalışmalarını hareketlendirmesi; 30 yıl içinde, yani yaklaşık bir nesil sonra  büyümemeyi (a-growth) ve 2. nesil sonunda ise  geri-büyümeyi (de-growth) hedeflemesi gerekmektedir. 3. nesilde ise büyümesiz (non-growth) ve sürdürülebilir bir durumu elde etmeye çalışmalıdır.”

Raporun saptamaları şöyle:

  1. Mevcut Durum Analizi:

1.1. İstanbul Türkiye’yi Sömürüyor

İstanbul, Türkiye’nin %0.6 yüzölçümünü kapladığı halde %19 nüfusuna yani ortalama yoğunluğun 31 kat daha fazlasına sahiptir. Bu yoğunluk, kentin içinde yaşayanların ihtiyaçlarını karşılama konusunda fazlasıyla dış kaynaklara bağımlı olmasına; olası afetler ve krizler karşısında dayanıksız ve kırılgan olmasına ve enerji tüketimi konusunda çok yüksek karbon ayak izine sahip olmasına sebep olmaktadır. Buna bir örnek olarak, yıl boyu ürettiği elektriği 11 günde tüketen İstanbul  elektrik ihtiyacının %70ini dışarıdan temin etmektedir (T24, 2018). Daha da vahim olan bir günlük gıdasını üretebilen İstanbul, 364 günlük gıda ihtiyacı için Türkiye ve dünyanın birçok yerine ihtiyaç duymakta (Atalık, 2007) ve bu ihtiyacını ortalama 1000 km uzaktan karşılamaktadır (Yeniçağ, 2018). İstanbul insan sermayesinde de tamamıyla dışa bağımlı bir şehirdir. TÜİK ADNKS verilerine göre İstanbul’da yaşayan nüfusun sadece %14.6’sı İstanbul’da nüfusa kayıtlı bulunmaktadırlar (TÜİK, 2018)

İstanbul’da Yaşayan Türkiye, Tasarım: Muhammed Gündoğan, De-Urban Design Studio

1.2. İstanbul İstanbulluyu Sömürüyor

Türkiye’nin en zengin nüfusunun tercih ettiği ve en yüksek gelirine sahip olan İstanbul aynı zamanda en çok yoksulun da barındığı şehirdir (Nazilli, 2016). Bu nedenle de gelir eşitsizliği açısından Türkiye’nin bir numarasıdır (Yeni Birlik, 2018). İstanbul’daki sosyal eşitsizliği anlamak için aşağıdaki birkaç bilgiye bakmak yeterlidir:

  • İstanbul’da yaşayan yüksek gelirli %10’luk nüfus en alttaki %10’luk nüfusun 10 katından fazla gelire sahiptir.
  • En üst gelire sahip %20’lik nüfus, toplam gelirin yarısına el koymaktadır (Şeker, 2017).
  • İstanbul’da yaşamakta olan 36 zenginin mal varlığı ise ortalama 3 Milyon üzerinde Türkiyeli’nin servetine eşdeğerdir (Uras, 2016, Anadolu Ajansı, 2017, Milat, 2018).
  • 7000 evsizin yaşadığı İstanbul’da evsiz başına 30 üzerinde boş konut bulunmaktadır (Şimşek, 2018, Diken, 2017).
  • 49 üniversitesiyle Türkiye’nin üniversitelerinin üçte birinin bulunduğu İstanbul’da 310 bin kişi okuma yazma bilmiyor (Uslu, 2016, Birsorucevap, 2019).

İstanbul Türkiye’nin eşitsizlik, yoksulluk, evsizlik ve bir çok sosyal sorununun merkezi olmasına ek olarak ekolojik açıdan da yıkımın merkezidir. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin hava kirliliği, su ve atık su, toprak kirliliği, gürültü kirliliği ve Kanal İstanbul projesi olmak üzere beş ana bölümden oluşan raporu İstanbul’un katil projelerin odağı haline geldiğini anlatmaktadır (ÇMO, 2018). Karada ve denizde İstanbul’da birçok tür yok olmuş veya yok olma tehlikesi altındadır (Hürriyet, 2000). Yani milyarlarca yıldır insandan önce İstanbul’lu olan çeşitli yaşam türleri son 100 yıldaki kentleşmenin kurbanı olmakta, bu da ekolojik yaşamı  tehdit etmektedir.

İstanbul’luların Birbiriyle İlintili Derin Sorunları, Mahalle Toplantılarının Haritalaştırılması, Ezgi İlknur Özkan, De-Urban Design Studio

  1. İhtiyaç olan öncelikle bir vizyondur

2.1. Mevcut Durum Kabul Edilemez ve Sürdürülemez

İstanbul’un sosyal ve ekolojik yapısının analizi, mevcut kentleşmenin yan ürünleri olarak endüstriyel tarım, petrol bağımlılığı, kirlilik, iklim krizi, yoksullaşma, göç ve sosyal çatışmalar gibi sorunları beraberinde getirdiğini göstermektedir. İstanbul’un mevcut sosyal ve ekonomik durumu, başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok kentinin fakirleşmesine neden olan insan, bilgi ve sermayenin göçüyle oluşmaktadır. Bu durum, giderek  kentte yaşayanlar  arasında sosyal adaletsizliğin artmasına, az gelirli ve incinebilir grupların yaşamının zorlaşmasına sebep olmakta ve ekolojik yıkımı beraberinde getirmektedir.Tüm bu sebeplerden dolayı da mevcut durum kabul edilebilir ve sürdürülebilir değildir.

2.2. İnsan+  (İnsan-Artı) Bir Vizyon Gerekli

İnsan+  bir vizyon, insan merkezli vizyonların aksine, doğayı ve içindeki tüm canlıları dikkate alarak geliştirilmektedir. Yani insanların habitat oluşturma süreçlerinde, bu habitatların yaban hayatının sürekliliğine zarar vermeden ve birlikte yaşayabilme pratiğine dayalı olması gereklidir. Bunun için, bir çok ekoloji uzmanının önerdiği gibi yaşam alanlarının %50’sinin insanlardan arındırılarak yaban hayatına bırakılması elzemdir (Robinson, 2018).

İnsan Faaliyetlerinden Arındırılmış Yaban Alanları, Çağrıhan Kaplan, De-Urban Design Studio

Bu kapsamda İstanbul’da 3000 km2’lik bir alanın insan yerleşkeleri ve faaliyetlerinden tamamen arındırılması gerekmektedir. Bu alanın yaban hayatının yaşamına uygun, çok katmanlı, endemik fauna ve florayı içeren yabani orman olarak restore edilmesine, böylelikle biyoçeşitliliğin ve yaşam ağlarının arttırılmasına ihtiyaç vardır.

İnsan Faaliyetlerini Sınırlandırarak, Ekolojik Restorasyon Yaparak Biyoçeşitliliği Arttırmak, Uzay Doğan, De-Urban Design Studio

Denizler de bu kapsama girmektedir ve denizlerdeki zararlı faaliyetlerin durdurularak, temizlenmesi ve restore edilmesi, yaban hayatının yaşamının bütüncül korunması için önemlidir. Aynı şekilde doğal yapısı bozulmuş olan tüm derelerin yeniden canlandırılarak yaban hayat koridorları haline gelmeleri ve ormanları denize bağlayıcı görevler görmeleri için vizyon geliştirilmelidir.

Derelerin Ekolojik Restorasyonu, Burhan Sönmez, De-Urban Design Studio

 2.3 Üç Nesli Kapsayan bir Değişim Fikri Gerekli

Mevcut reformcu çalışmalar yetersiz kalmakta ve esas sorunları çözmemekte; bu durumun devam etmesi de evsizlik, açlık, yoksulluk ve sömürünün giderek  daha fazla sayıda insanı etkisi altına alma riskini getirmektedir. Radikal bir değişimin gerçekleşmemesi halinde, kentin birçok yerinde sosyal ve ekolojik anlamda çöküş yaşanacaktır. Bu radikal dönüşümü sağlamak ve bozulmuş olan ekolojik ve toplumsal yapının restorasyon stratejilerini oluşturmak amacıyla öncelikle çok uzun vadeli bir vizyona gereksinim vardır. Nesiller ötesi kaygılarla oluşturulması gereken bu vizyonun tamamıyla bilimsel verilerden hareketle ekolojik ve sosyal dayanıklılığa sahip, çevre ve tüm diğer canlıların yaşamlarını destekleyici ve canlandırıcı amaç güden, insan sömürüsü içermeyen, medeniyetimizin eriştiği hak ve özgürlükler gibi evrensel ideallerine uygun düşünülmesi gerekmektedir. Bu vizyon büyüme karşıtı (anti-growth) bir hareketin başlamasını destekleyici argümanlar içermektedir. Ancak bu karşıtlığın kısa vadede sürdürülebilir büyüme gibi öteki büyüme (alter-growth) çalışmalarını hareketlendirmesi; 30 yıl içinde, yani yaklaşık bir nesil sonra  büyümemeyi (a-growth) ve 2. nesil sonunda ise  geri-büyümeyi (de-growth) hedeflemesi gerekmektedir. 3. nesilde ise büyümesiz (non-growth) ve sürdürülebilir bir durumu elde etmeye çalışmalıdır.

Geri Büyüme Aşamaları (Bruggink, 2016)

2.4. Topluluk Halinde ve Mahalle Ölçeğinde bir Yaşam

Dayanışmayla dayanıklılığın artırılması, kendi kendini yönetebilme gücünün artması, zulmün önüne geçilmesi, paylaşarak daha az tüketme imkanının sağlanması, direncin yükselmesi, birlikte yaşamaya dayalı yerinde ve çok nesilli hedefler doğrultusunda barışçıl bir yaşamın sağlanması için topluluk halinde yaşamanın ve mahalle ölçeğinde “vatandaşlık” kavramının öne çıkması gereklidir.

Topluluk Yaşam Vizyonu, Renan Robillard, De-Urban Design Studio

2.5. Kendi Kendine Yeten Bir Şehir Hayal Edilmeli

Kendi kendine yeten, dış kaynaklardan özellikle fosil yakıtlardan bağımsız ve sosyal sömürü ve adaletsizliklerden arınmış bir kent ve mahalle hayaliyle oluşması gereken bu vizyon, bilimsel verilere  dayanarak yerin sosyal ve ekolojik durumuna göre bir yapı hedeflemelidir. Bu doğrultuda da dışa bağımlı ve geleceğin kaynaklarını tüketen mevcut sistemin, sadece kendi zamanı içinde üretilen kaynakları kullanabilecek, yere göre yeterli yoğunluğa sahip, dayanıklı ve bağımsız bir yapıyla değişmesi düşlenmelidir. Bunun için tüm yaşam alanlarında ekosistem analizleri yapılmalı ve o yaşam alanlarının kapasitelerine göre bir vizyon belirlenmelidir.

Ekosistem Analizleri, Esma Çetinkaya, De-Urban Design Studio

Şehir yaşamını petrole bağımlı hale getiren tüm mevcut uygulamalar ivedilikle son bulmalıdır. Örneğin; a) özel araba kullanımına göre şekillenen  yatırımlar durdurularak, şehir öncelikle farklı yaş, fiziki ve sosyal koşullara sahip insanların kullanımı için yeniden düzenlenmelidir. b) Gıda, su, giyim ve araç gereç gibi şehirde yaşayan insanların tüm ihtiyaçları şehirdeki kaynaklardan bir sene içinde elde edilen miktarlarla karşılanmalıdır. Bu da örneğin şehirde yıllık yağan yağmur miktarının su ihtiyacı için kullanılması, geçmiş yılların veya gelecek yılların kaynaklarının kullanılmaması anlamına gelmektedir. c) Şehir ekonomisi dışarıdan gelecek veya dışarıya çıkacak kaynak, mal, hizmet veya herhangi bir başka bir şeyin üzerine kurulmamalı, öncülük mahalle ve şehrin ihtiyaçları olmalıdır.

Bu çerçevede, şehrin yıllık yağış miktari, arazi verimliliklerine ve iklimine göre, su, gıda, enerji, inşaat malzemesi vb. tüm ihtiyaçlarını üretebildiği, kendi kendine yetecek bir yaşam sürdürmesi halinde o şehirde kaç kişinin barınabileceği hesaplanabilir . Bu rakam şehrin vizyonunda o şehrin nüfusu ile ilgili hedeflenmesi gereken rakam olmalıdır.

Kalıcı ve dirençli bir üretim sistemi için, doğayla işbirliği yapan ve permakültür felsefesi ve tasarım tekniklerine dayanan bir sistem geliştirilmelidir. Bu doğrultuda insan faaliyetlerine uygun bölgelerde çok işlevli ve doğal gıda ormanları geliştirilmelidir.

Gıda Ormanına Dönüş, Anzilha Doğan, De-Urban Design Studio

Fosil yakıtlardan bağımsız çalışan bir dünyada, kaynak ve toprak kullanımı ve ürünlerin taşınması için, yolların uygunluğu ve eğimi dikkate alınarak mahallelerden azami 20km uzaklıkta bulunan alanlar kullanılmalıdır. Ancak bu alanların da başka yerleşke alanı veya insan faaliyetlerinden arındırılmış alanlar olmaması gerekliliği dikkate alınmalıdır.

5462 Km karelik bir alanda bulunan İstanbul, yukarıdaki prensipler doğrultusunda – doğal limitlerini aşmama, başka coğrafyaların ve gelecek nesillerin kaynaklarını kullanmama – sadece 1,500,000 kişinin ihtiyaçlarını karşılayarak yeterli yaşam imkanı sağlayabilecektir. Bu rakamın Kadıköy özelinde 200,000 kişi olarak hesaplanmıştır.

Türkiye’nin diğer şehirlerinde de bu üç nesilli dönüşüm sürecinde ekolojik, adaletli, kendi kendine yeten, eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm açılardan İstanbul standartlarında yaşanabilir mahalleler oluşturulmasıyla İstanbul’un geri büyümesi tasavvur edilebilir hale gelecektir.

2.6. Tüm Aşamalar Yatay Karar Verme Süreçleri İle Belirlenmeli

Çoğu sosyal ve ekolojik dönüşümün bedelinin kırılgan gruplar tarafından ödendiğini göz önünde bulundurarak, ivedi olmasına rağmen bu vizyonun 100 yıllık, çok aheste ve sindirerek, çok katmanlı çalışmalarla ve tamamıyla yatay organizasyonlar ve halkın kendi kararlarıyla yürütülen nesiller ötesi bir anlaşma olması gerekmektedir. Bu nedenle de özellikle mahalle ölçeklerinde bu vizyon doğrultusunda ve büyüme karşıtlığından büyümesiz bir şehir hayatına geçiş süreci tüm yaşayanların aktif katılımı ve nesiller ötesi kaygılarla uzun süreli karar verme süreçleri ile oluşturulmalıdır.

Kentsizleştirme tasarımı nedir?

Kentleşmenin özellikle sanayi devrimi sonrasında sebep olduğu sosyal, ekolojik ve daha da önemlisi etik tahribatını restore etmeyi hedefleyen kentsizleştirme (De-Urbanization), sosyal adalete, dayanıklılığa, doğal yaşamı canlandırmaya ve birlikte yaşamaya dayalı yeni bir şehir vizyonu ortaya koyuyor. Kentsizleştirme Tasarımı (De-Urban Design), bu vizyona erişmek için permakültür tasarımı ve geçiş tasarımı (Transition Design) bilimlerinden de faydalanarak insanların bireysel hayatlarından toplumsal örgütlenme biçimlerine kadar, doğa ve yer ile ilişkileri bağlamında köklü bir değişimi öngörüyor ve bu uzun vadeli ve üç nesilli değişimi gerçekleştirmek için kısa ve orta vadeli hedefler ve bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak olasılıkları araştırıyor. .

Kentsizleştirme Tasarım Atölyesi

Kentsizleştirme Tasarım Atölyesi (De-Urban Design Studio) Girne Amerikan Üniversitesi öğretim üyeleri Hossein Sadri ve Senem Zeybekoğlu yürütücülüğünde tasarlayarak araştırma yapmak (research by design) üzere kurulan bir merkez. Ekip, bugüne kadar New York, Rakka, Tebriz, İstanbul, Lefkoşa ve Kibera için kentsizleştirme çalışmaları yaptı.  

 

You may also like

Comments

Comments are closed.