Köşe YazılarıManşetTarım-Gıda

Onarıcı Tarım 103

0

“Kalabalık fonlama” kavramından apartarak “kalabalık-röportaj” deyiverdiğim bu yazma şeklini sevdim. Yazanla okuyan arasındaki bağı güçlendirmesinin yanı sıra, tezgaha konvansiyonel ürün getiren pazarcıdan çok, aldığı siparişleri teslime götüren onarıcı çiftçi gibi hissettiriyor insana. Çok güzel histir bu ikincisi, üretici yani satıcı ya da türetici yani alıcı tarafında bulunmanızı tavsiye ederim. Yaptığınız alışverişin bir para takasının ötesinde dünyanın geleceğini belirleyen bir proje olduğunu hissettirir. Dahası, anonimlerle dolu bu dünyada, sizin istekleriniz, eleştirileriniz ve talepleriniz doğrultusunda, bunlar düşünülerek üretilmiş bir şey vardır sonunda.

Cüzdanınızdaki paranın miktarıyla orantılı, “pazarın olası büyüklüğünden” bağımsız bir bireysinizdir. Elinizde tuttuğunuz gıda, esaslı bir diyalog sonucunda üretilmiştir. Sizi kitle olarak gören ama çok özelmişsiniz gibi konuşan konvansiyonel ve anonim olanın aksine, sizi birey olarak gören, “velinimetimizdir! Her zaman haklıdır!” yaltaklanmalarına girmeden eşit diyalog kuran bir samimidir.

Tüketici olarak ne yapmalı, nelere dikkat edilmeli? sorusundan devam edeyim o halde. Tüketici yerine “türetici” denir bizim camiada, yukarıda anlattığım saiklerle ve anlayışla. Türeticilere ilk aşamada üç temel ve basit önerim var:

A) Haftalık, aylık veya yıllık bazda, hangi gıdayı ne kadar tükettiğinizi hesaplayın.

Bu ilk başta çok zor gibi gelebilir, ama bir akşamınızı (ya da işten metrobüsle dönüş yolculuğunuzu mesela) son derece keyifle geçirmenizi sağlayacak kısacık bir zaman alır. Pratik anlamda üç şahane etkisi olur:

1) Beslenme tarzınız, (varsa) yapmak istediğiniz diyetler, yaklaşmak istediğiniz gıda gruplarıyla mevcut durumunuzu anlamınızı sağlar. Örneğin, ilginizi çeken paleo diyetine yaraşacak kadar işlenmemiş fındık-ceviz yemediğinizi, keto diyetine uygun olacak kadar proteine erişemediğinizi, keyifli bir akdeniz diyetine yakışacak ot çeşitliliği ve kaliteli zeytinyağına aslında sahip olmadığınızı fark ettirir. Daha doğrusu, bu düzlemde hayatınızın girdilerini hangi noktalarda iyileştirebileceğinizi.

2) Tükettiğiniz gıda kalemleri içinde haftalık alınması gerekenler olduğu gibi, aylık bazda alınması mümkün olanlar da var. Hatta bir yıl boyunca dayanabilen bir çok ürün çeşidi de var. Bunları tespit ettiğinizde, örneğin yılda ne kadar ceviz yediğinizi (ya da yemek istediğinizi) gördüğünüzde, şöyle bir mucize gerçekleşir: Onarıcı tarımla veya en azından temiz (ilaçsız, gübresiz) tarımla şahane ceviz üreten bir üretici bulmanız ve kendisinden yıllık tüketiminize denk gelen, misal 50 kg kabuklu cevizi alacaksınız. Arama, anlaşma, para gönderme, kargo vb. işlerle sadece bir kez uğraşarak. Üstelik bu son derece kaliteli cevizin, marketten ve hatta pazardan aldığınız “normal” cevizden bile daha ucuza geldiğini gözlemleyeceksiniz. “Onarıcı tarım ürünleri çok pahalı” yakınmasına karşı en temel eylemdir bu.

Üstüne, istediğiniz akşamlarda ailecek ya da arkadaşlarınızla oturup sohbet ederek beraber üretim yapabileceğiniz güzel bir uğraş.

Bu anlattığım “toptan alım” süreci, bir çok ürün için geçerli. Kötü zeytinyağından daha ucuza, üstün kaliteli zeytinyağına böyle ulaşabilirsiniz örneğin. İki kişi ve üstündeki bir çok haneye önereceğim gibi bir derin dondurucuya da sahipseniz, onarıcı tarımla üretilmiş besleyici gıdaya ulaşmak hem daha ucuz, hem de daha kolay hale gelecektir.

3) Onarıcı tarım yapan üreticilerin işini kolaylaştırmış olursunuz. En sevdikleri türetici sizsinizdir artık – ne istediğini bilen, maliyetleri azaltan şekilde “nadir ama büyük siparişlerle” hareket eden, bu keyifli ve radikal alışveriş örüntüleri sayesinde etraflarındaki insanları da türetici olmaya özendiren…

B) Onarıcı gıdanızı alacağınız kişi veya kuruma, gıdanın onarıcı etkisini somut olarak anlatmasını isteyin. Hangi ekolojik döngüyü nasıl iyileştirdiğini bir takım sayılarla açıklamasını rica edin. Bu verileri henüz paylaşamıyorsa, nedenini sorun.

Bu sorulara cevap almak Türkiye’de henüz pek mümkün değil. Ama olacak, bunu kendimden emin bir ses tonuyla söyleyebilirim. Türeticilerin böyle sorgulamalar yapması da en kritik etmenlerden biri.

C) Gıda alma süreçlerinizde etrafınızı da örgütleyin. Onarıcı tarım gibi henüz filizlenme aşamasında olan bir alanda, bir kaç kişinin, etrafındaki bir kaç kişiyi örgütlemesi bile büyük fark yaratıyor. Bunu, “türeticibaşı” modelini uyguladığımız SafiMera sayesinde doğrudan deneyimliyoruz. Var olmakla olamamak arasındaki fark, abartısız.

Örgütleme deyince de, son derece basit bir süreçten bahsediyorum: “Ben yapıyorum. Sen de dahil olsana?” sorusu. Devamı çok kolay gelen bir süreç bu. Bunun yanı sıra veya bununla birlikte, mevcut örgütlenmelere de dahil olabilirsiniz. Büyük şehirlerde kurulan gıda kooperatifleri ve gıda ağlarına bir ufak internet aramasıyla ulaşabilirsiniz. Bu ağlarda “onarıcı tarım” söyleminin odakta olduğunu varsayarak hareket etmeyin ama; her ağın söylemi, odağı ve önceliği farklı olabiliyor. “Sendikalaşmış çiftçi” olmayı başat şart olarak alan da var, “yakınlarda üretim yapan aile işletmesini” kriter alan da. Diğer bir deyişle, “doğru gıda” tanımı sanılan ve umulabileceği kadar müşterek değil.

Hükümetlerin ve kamu kurumlarının onarıcı tarıma bakışı nasıl?

Kısa cevap: Beş sene öncesine göre ilgi, müthiş arttı.

Bunda, beş sene öncesine kadar, onarıcı tarım konusunu odağına almış insan sayısının yedi haneyi geçmemiş olması da önemli bir etken. “Onarıcı tarım” kelime öbeğinin yerleşip literatüre girmesinden önce, bir kaç bin üyeli facebook grupları vardı sadece üç-dört yıl önce.

Dünyada devlet ve uluslararası kurumlar düzeyinde ABD, Avrupa ve Avustralya merkezli bir hareketlenmeden bahsedebiliriz. Avustralya’nın en büyük avantajı, çok geniş alanlara yayılan “ranch”lere (çok büyük ölçekli, düşük verimlilikli, sadece otlatma yapılan çiftlikler) sahip olması. Bu yüzden 100 çiftçi (rancher) bir yöntemi uygulamaya başladığında, toplamda 1 milyon hektar, yani 10.000 km2’lik bir tarım arazisinden bahsediyoruz. Bu da önce yerel, ardından da ulusal karar alıcıların gündemine girmek anlamına geliyor. Avustralya’da toprağın organik maddesini arttıran çiftçilere yönelik “karbon kredisi” uygulamasının mevzuata girme tarihi 2011. Yıllar içinde bunların yönetmelikleri, değişiklikler ve uygulama kılavuzları hazırlanmış. 10 senelik ölçüm aralıklarıyla, topraktaki organik maddeyi (yani karbonu) arttırdığını kanıtlayan çiftçilere Çevre Fonu üzerinden ödeme yapılacak.

ABD’de de benzer girişimler var. Ölçüm aralıklarının kısaltılması gerekiyor ama. Çünkü ilk resmi döngünün 10 yıl sonra tamamlanması demek, bu uygulamaların anaakıma tesirinin 20-30 yıl gibi süreçlere yayılması demek. Bu da mevcut iklim krizinde sahip olmadığımız bir zaman aralığı.

Avrupa Komisyonu’nda da, kamuoyunda artan farkındalığı takiben alt-kurullar kuruldu. Bunlar henüz yüksek sesle ilan edilen oluşumlar değil. Bendeniz bazı süreçlerine dahil olduğum için biliyorum, geldiği noktayı da yakından takip edemedim. Ancak kısa süre içerisinde bu konuda pilot projeler çıkacağına kesin gözüyle bakabiliriz.

Bütün bu örneklerin ortak noktasında çok önemli bir ders var: Önce çiftçiler uyguluyor, kamuoyu haberdar oluyor. Kamu kurumları ve hükümetler sonra dahil oluyor. Yönetişim süreçleri ne kadar etkin olursa olsun, dünyanın her yerinde bu böyle. Kurumlar toplumu, girişimcileri, oluşumları takip ediyor yani, tam tersi değil. Türkiye’de yerel tohumdan organik tarıma kadar bir çok süreçte de bunu gözlemledik.

Bunun iyi yanından bakıp, “Türkiye’de de yaygınlaşması için konuşun, bahsedin, anlatın. Devamı gelir” diyelim.

Türkiye’de ve dünyadaki örneklere nasıl ulaşırız?

Tüm onarıcı tarım uygulayıcılarının toplaştığı bir platform yok, olmaması da daha sağlıklı aslında. Öte yandan, bu örneklere ulaşmak da oldukça kolay. Dünyayı takip edebilmek için biraz ingilizce bilgisi gerekiyor ama hala, ne yazık ki. Diğer ve tamamlayıcı yol da, Türkiye’de onarıcı tarım hakkında konuşan, takip eden, paylaşan kişileri bulabildiğiniz her ortamdan takip etmek.

Şu kurumları, sosyal medya hesaplarını ve hatta e-bültenlerini takibe almanız işinizi kolaylaştıracaktır.

Türkiye: Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü, Anadolu Meraları, #onarıcıtarım

Yurtdışı: Savory Enstitüsü, Regeneration International, #regenerativeagriculture

#onarıcıtarım , #bütüncülyönetim #regenerativeagriculture , #holisticmanagement , #permaculture , #keylinedesign gibi etiketleri sosyal medyada takip etmek bile oldukça fazla sayıda örneğe ulaşmanızı sağlayacaktır.

Şunu da akılda tutmakta fayda var: Uygulayıcıların büyük kısmı, henüz yaygın bir belgelendirme ve paylaşım süreçlerini yapamıyorlar. Bunun sebebi genelde zaman eksikliği veya görselleme, video montajlama gibi yan becerilerin eksikliği. Bunu hakkıyla yapan bir örnek olarak Ridgedale Permaculture takip edilebilir.

Onarıcı tarımı kimler, hangi örgütlenme şekilleriyle yapabilir?

Kısaca herkes ve her örgütlenme şekliyle yapılabilir, yapılıyor.

Büyük aile çiftliklerinden küçük işletmelere, kolektif ve ekoköyler yapılanmasından özelleşmiş şirketlere, müşterek meralarda havza (yani birden çok köyün ortak kullanımıyla) temelli yapılanmadan kabile ve aşiret yapılanmalarına kadar bir çok örneği var halihazırda.

Kabile ve aşiret yapılanmalarına güzel bir örnek de Kenya’da Masai halkı. Konuyu “dünyada artan ilgiyle” bağlaması için daha dünden (25 Eylül) bir haber: Apple, bu bölgede çalışan vakıflara, bütüncül planlı otlatmalı hayvancılık yaparak karbon gömmeleri için açıklanmaya bir tutarda bağış yapıyormuş.

Müşterek alanlardaki örneklerin sayıca az olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bunun nedeni, dünyanın bir çok bölgesinde müşterekler üzerinde, yereldeki yararlanıcılar açısından son derece ciddi çatışmaların, boşvermişliğin, aidiyet kurmayıp umursamama halinin geçerli olması. Türkiye’deki meraların durumu çoğunlukla böyle. Hem ekolojik, hem de sosyal ve kültürel anlamda son derece yaratıcı ve “kutunun dışında” çözümler bulmak gerekiyor bu yüzden. Yine çok yeni ve önemli bir haber: Anadolu Meraları olarak, benzer alanlarda çalıştığımız güzide ve önemli bir kurumla işbirliği içinde, Türkiye’nin üç farklı bölgesinde toplam 660.000 hektar (6.600 km2) müşterek mera alanında büyük bir projeye geçtiğimiz hafta itibariyle başladık. Bu, Türkiye’de bu alanda bugüne dek yapılan açık ara en büyük proje olmasının yanı sıra, teknik içeriği ve modellemesi açısından küresel örnek potansiyeli taşıyor. Detaylarını üzerindeki gizlilik koşulları kaldırıldıkça paylaşacağız.

Bu soru için son olarak… Her ne örgütlenme modeliyle yapılırsa yapılsın, yapanların hem üretim süreçleriyle ilgili, hem de araziye uzun vadeli erişim anlamında tam aidiyet hissedebilmeleri çok önemli. “Hep beraber yapalım bir şekilde” şemalarının misal, orta vadede işlemediğini gözlemliyoruz. Gerektirdiği yaratıcılık ve özen, getirdiği heyecanla ilgili olsa gerek. Müthiş yardımlaşma ve ortak hareket etme örnekleri var, çok da işe yarıyorlar. Ama yardımlaşma ve “beraberlik”ten yuvarlanıp “sahipsizlik/muhatapsızlık” konumuna düşürmemek gerekiyor.

Onarıcı tarım, iklim hareketinin neresinde?

Son 2-3 gündür gündeme oturan Greta Thunberg ve iklim değişikliği tartışmaları üzerinden gideyim.

Küresel ölçekte iklim hareketi, sol ve demokrat tandanslı kişilerin ve kitlelerin sürüklediği bir hareket olarak görülüyor. Bu kavramların Türkiye’deki gibi tanımlanmadığının altını çizeyim ama. Özellikle ABD’de, bazı akademi çevrelerine ve “radikal sol” diye tanımlanan (aslında pek de radikal olmayan), kimlik siyasetini ön plana çıkaran ve özellikle son yıllarda gerçeklikten kopuk, elitist ve tutarsız yaklaşımlar sergilemekle itham edilen çevrelerle iklim hareketi bir tutuluyor. Bu sebeple, bu çevrelerden uzak durmak isteyen insanların, iklim konusunda son derece duyarlı ve aktif olsalar bile, genel-geçer iklim hareketine karşı bir mesafeleri var.

Az önce tanımladığım “hareketin” örneğin et tüketimi konusunda indirgemeci, saldırgan, tutarsız çıkışları, onarıcı tarım çevrelerinde haklı olarak tepkiye ve “intellectual yet idiot” (“entelektüel ama ahmak”) söylemlerinin oluşmasına sebep olabiliyor. Toprağın karbon gömme ve tutma kapasitesi konusunda bu “elit” çevrelerin suskunluğu ve umursamazlığı da mesafenin büyümesine sebep oluyor. Son olarak ve bence en önemlisi, onarıcı tarım çevrelerinde “kurumlardan” beklenti, “birilerinin bir şeyler yapmasını isteme” davranışsallığı çok düşük. Bu sebeple klasik “talep mitingleri” biçemlerine çok yakın hissetmedikleri bir gerçek.

Bütün bu farklılıklar meselenin küçük bir kısmı ama… Onarıcı tarım çevrelerinde gördüğüm insanlar, iklim konusunda en duyarlı, aktif olarak çabalayan insanların arasında. Mesele, bence, bugüne kadar iklim hareketi bayrağını taşımakla özdeşleştirilmiş çevrelerin bunu görmesi ve bu grupları, söylemleri ve düşüncelerini kabul etmeleri.

Basit bir örnek olarak: Onarıcı tarımla endüstri devrimi öncesi karbondioksit oranlarına 10-20 yılda dönülebileceğini anlatan kişiyi ciddiye bile almadan “Yok yok, et yerine fake burger (sahte et – soya ve daha bir çok bileşenden yapılan yeni bir gıdamsı) yiyeceğiz” üstten bakışı ve kibrini bir an önce terk etmesi gerekiyor hareketin. Türkiye’de değil ama küresel ölçekte gözlemlediğim o kibir, kısacık da olsa bir mesafe yaratıyor ve kendi kendini besleyen bir uyuşmama süreci yaşanabiliyor. Ancak toplamda, onarıcı tarımın, iklim hareketini yeniden şekillendiren temel güçlerden biri olduğunu ve önümüzdeki yıllarla birlikte bunun çok daha net ortaya çıkacağını söyleyebilirim.

Bu yazıyla birlikte 100’lü serinin sonuna geldim. En kısa zamanda daha teknik ve “nasıl?” sorularına cevap vermeye çalıştığım 200’lük seriye başlayacağım.

Bu dizide yanıtlamaya çalıştığım sorularını esirgemeyen Mert Çevik, Gizem Altın Nance, Özlem Mıdık, Yahya Emin Demirci, Murat Doğan, Deniz Kırımsoy, Erdem Yol, Ömercan Kara, Bahar Topçu, Oğuzhan Yörük ve Zeki Yemez’e de teşekkür ederim.

***

Bu yazı yayımlandığı gün, başka bir çok önemli haber aldık. Danone’nin başını çektiği, içinde Nestle gibi firmaların olduğu, yıllık ciroları 500 milyar doları aşan 20 gıda devi “Biyolojik çeşitlilik için Tek-Gezegen İşletmesi” (One Planet Business for Biodiversity) adını verdikleri inisyatifi kurdular. Dört gün önce Birleşmiş Milletler oturumunda açıklanan inisiyatife, başka şirketler de hızla dahil oluyor.

İnisyatifin açıklaması ise esas çarpıcı olan. “Dünyayı monokültürle yok ettik, mevcut gıda sistemi devam ettirilemez…” dedikten sonra “ÜÇ önceliğimiz var” diyor işbirliği inisiyatifi:

1) Onarıcı tarımla toprakları onarmaya geçiş başlatmak,

2) Portfolyomuzdaki 1000’i aşkın markayla gıda çeşitliliği konusunda talep yaratarak monokültürden uzaklaşmak,

3) Geleneksel tohumları desteklemek.

Bu, özel sektörün “anlamak” ve harekete geçip liderlik etmek konusunda kamudan onlarca kat daha hızlı olduğunun bir kanıtı olmasının yanısıra, onarıcı tarımın geldiği noktanın da “tahminlerin ötesinde” olduğunu gösteriyor.

Onarıcı Tarım 101 için tıklayın

Onarıcı Tarım 102 için tıklayın

(Yeşil Gazete)

 

You may also like

Comments

Comments are closed.