Günün ManşetiKültür-Sanat

‘Dünya henüz bitmedi, insanlık ortadan kalkınca Tanrı geri gelecek’

0

16. İstanbul Bienali, Antoposen Çağı’nın iklim kriziyle birlikte en gözle görünür sonuçlarından; Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki dev plastik atık yığınına referans veren ‘Yedinci Kıta’ temasıyla başlıyor. 14 Eylül’de kapılarını açacak etkinlik, üç ayrı mekanda 10 Kasım’a kadar sürecek ve ücretsiz.

Amazon ormanlarının derinliklerinde bir kauçuk kasabasından yaşayan İrlanda asıllı bir Avrupalı olan Fitzcarraldo, tren yolu işine girmiş, ancak iflas etmiştir. Hayattaki en büyük tutkusu ise Amazonların ortasında kocaman bir opera inşa etmek ve büyük sanatçıları buraya getirmektir. Hayalini gerçekleştirmek üzere, sevgilisiyle birlikte, o güne dek hiç kimsenin izlemediği bir rota üzerinden Amozon nehri boyunca ilerlemeye karar verir. İki nehrin birbirine yaklaştığı ve geçit vermediği bir noktada, gemisini Fatih’i anımsatan sahnelerle karadan taşıyarak, uygun yeri bulur. Ancak işler düşlediği gibi gitmeyecek, başta Amazon yerlilerinin tepkisi olmak üzere pek çok zorlukla karşılaşacak, süreç içinde avantajlar dezavantaja ve tersine dönecektir.

Fransız sanatçı ve akademisyen Nicolas Bourriaud, küratörü olduğu 16. İstanbul Bienali’nin açılış toplantısında, Werner Herzog’un yönetiminde, Klaus Kinski ve Claudia Cardinale’nin oynadığı bu kült filmden gösterdiği kareler eşliğinde, filmden çarpıcı bir cümleye atıf yaparak konuşmasına başladı: Dünya henüz bitmedi, insanlık ortadan kalkınca, Tanrı geri dönecek.”

Bourriaud, insanın sömürgecilik, istila, aşırı gurur, böbürlenme ve güç zehirlenmesiyle malul doğasını, mükemmel bir şekilde ortaya koyduğunu anlattığı filmin, insanla insan olmayan arasındaki ilişki ya da ilişkisizliğe bir alt metin olarak gönderme yaptığını anlatırken, başlıkta alıntıladığı cümlesine ilişkin ise, artık o kadar da emin olmadığını sezdirdi. Zira insanlık Antroposen ya da belki daha doğru bir terimle Kapitalosen Çağı’na girdi.

Claudia Martinez Garay.

Bu yıl başlığı ‘Yedinci Kıta’ olarak belirlenen Bienal; Antoposen (Kapitalosen) Çağı’nın küresel ısınmayla birlikte en gözle görülür sonuçlarından olan, Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınına referans veriyor. Popüler bilim kaynaklarında ‘Yedinci Kıta’ olarak anılan;  3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki bu kütleyi anlamak, kavramak, tarif etmek ve anlamlandırmak üzere çıktığı yolu, Bourriaud şöyle anlattı:

Haegue Yang.

Kapitolosen operası için kusursuz bir sahne: İstanbul

“Yedinci kıta, yağmur ormanlarının yandığı ve plastik moleküllerinin okyanusları doldurduğu yeni dünyanın adı. Davet ettiğim sanatçılar, insan ve insan olmayanların, makinelerin, atıkların, hayvan hayatının ve ağaçların alttan alta yeni formlar ürettiği bu araziyi keşfediyor. Bir nevi antropolog gibi çalışıyorlar. Fikirlerin ve insanların yüzyıllar boyunca başkalaşıma uğradığı, çevrenin önemli bir mesele haline geldiği İstanbul, bu kapitolosen operası için kusursuz bir sahneydi.”

Yeni bir kıta sahası olarak Yedinci Kıta’nın kendileri için sembolik bir soyutlama olduğunu kaydeden Nicholas Bourriaud, “Bunu, Batının sömürgeleştirme anlayışının yeni bir aşaması olarak görüyorum.  Bu imge artık hepimiz için fazlasıyla tanıdık: Sanayi atıkların görünmez olan okyanusların, plastik torbaların ve kulak temizleme çubuklarının arasında yüzen balıkların ve diğer deniz canlılarının imgesi. Bienal, bu kıta düşüncesini ciddiye almak ve bu kaypak alanı insanların ve insan dışı varlıkların mecburen bir arada var olduğu, henüz keşfedilmemiş bir arazi olarak değerlendirmek niyetinde” diye konuştu.

Eloise Hawser.

Fransız küratör, bu yeni kıtanın bir zamanlar Avrupalı yerleşimcilerin göklere çıkardığı “yeni” dünyanın olumsuz arka yüzü olduğuna vurgu yaparak, zor kullanılarak istila ve işgal edilecek bir kıta yerine, tam tersine, neredeyse ruhumuz duymadan, yaşam ve üretim biçimlerimizden doğmuş, insan eseri bir ‘millet’ olduğunu belirtti;  toplumlarımızın aynadaki sureti olan kıtanın, yaşamak istenmeyen, reddedilip atılan şeylerden oluşmuş bir ülke olduğuna vurgu yaptı.

Eva Katatkova.

Bienal’deki işlerle, Antroposen’in bölgesini, alanını tarif edip anlamlandıracak; yeni yaşam formlarını keşfedecek kurgusal ve moleküler bir arkeloloji kurmayı istediklerini anlatan küratör, post-kültürel bir yaklaşım sergilemeyi amaçladıklarının altını çizdi: “Yedinci kıtayı kavrayabilmemiz için bizlere sanatçıların antenleri, onların tercümanlığı, antropolog damarı lazım. İsterim ki bu sergiyi gezmeye gelenler, sunulan şeyler aşina gelse de her sanatçıyı uzaklardaki bir toplumdan haber getiren biri olarak görür; izleyiciler de kendilerini sanatçıların oluşturduğu kabilelere bırakıp katılır ve yeni dünyanın antropologlarına dönüşür”

Bourriaud, serginin ‘ekolojik ruhuna’ uygun olarak asbest ve benzeri kirletici/zehirleyiciler içermeyen bir mekanda yapmak istedikleri için henüz resmi olarak açılışı yapılmamış yeni mekanlar oluşturduklarını, 16. İstanbul Bienali’nin bu anlamda mekanı bir yerden bir yere değiştiren ve taşıyan ilk etkinlik olduğunu da kaydetti.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü’nde gerçekleştirilen basın toplantısına, kürator Nicolas Bourriaud’un yanı sıra İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Bienal’in en büyük sponsoru Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer de katıldı.

25 ülkeden 56 sanatçının katıldığı 16. İstanbul Bienali, kapılarını 14 Eylül’de tüm İstanbullulara açacak. 10 Kasım’a kadar ücretsiz olarak gezilebilecek serginin mekanları, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin yanı sıra, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin Tophane’deki yeni binası, Pera Müzesi ve Büyükada.

Canlı performanslar ve kamusal program

Bienal, yaklaşık iki ay sürecek etkinlik boyunca, aralarında Monstre Chetwyn, Jared Madere, Tiriye Magadlela, Ylva Snöfrid, Jennifer Tee, Eva Kotakkova’nın olduğu sanatçıların canlı performanslarına da ev sahipliği yapacak.  Buluşmalar, konuşmalar ve film programlarıyla Yedinci Kıta temasının farklı açılardan ele alınacağı 16. İstanbul Bienali’nde çocuklar ve aileler için de pek çok özel etkinlik gerçekleştirilecek.

Nicholas Bourriaud

Nicolas Bourriaud, Fransa’nın en büyük güncel sanat merkezlerinden Palais de Tokyo’nun kurucuları arasında yer alıyor ve halen Montpellier Contemporain’in direktörlüğünü yürütüyor. Bourriaud, 16. İstanbul Bienali’nin küratörü olarak davet edilmesini şöyle değerlendirmişti: “Kurulduğu 1987 yılından bu yana düzenlediği sergilerde her zaman güçlü küratöryel ifadelere yer veren İstanbul Bienali’nin tarihine katkı sunacak olmaktan büyük onur duyuyorum. İstanbul şehrinin, ikili düşüncenin hakim olduğu günümüz küresel siyasi ortamında bir kesişim noktası olarak özel bir anlam taşıdığına inanıyorum. Bu bağlamda 16. İstanbul Bienali ekseninde tarihsel durumumuzu yansıtan bir sergi şekillendirmeye çalışacağım.”

Ayrıntılı bilgi için tıklayın

You may also like

Comments

Comments are closed.