Günün ManşetiManşetTarım-GıdaTürkiye

Bir Türkiye klasiği: Yönetmelik şahane ama ya uygulama?

0

Tarım Şurası yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliği değerlendiren TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Atalık, “çok güzel yazılmış ama önemli olan yazılanlar uygulanacak mı?’ diye sordu.

Tarım ve Orman Bakanlığının Tarım Şurası yönetmeliği Resmi Gazete’de  yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre Şura, bitkisel ve hayvansal üretimle su ürünleri üretiminin geliştirilmesi, gıda üretimi, güvenliği ve güvenirliliğinin temini, kırsal kalkınma, toprak, su kaynakları ve biyoçeşitliliğin korunması ile bu kaynakların sürdürülebilir kullanımı, çiftçinin örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi, tarımsal ve hayvansal üretimin planlanması, tarımsal desteklemelerin etkin şekilde yönetilmesi, tarımsal piyasaların düzenlenmesi, orman ve mera yönetimi, tabiatın korunması konularında çalışmalar yapmaya ve stratejiler oluşturmaya yardımcı olacak kararları alacak.

İstişari organ niteliğindeki Şura, Bakanlığın faaliyetleriyle ilgili diğer bakanlıkların, kurum ve kuruluşlarının üst düzey temsilcileri, üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, özel sektör temsilcilerinden oluşacak. Şura Yürütme Kurulu, Bakanın görevlendireceği Bakan Yardımcısı başkanlığında, Tarım ve Orman Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Sekreteri, bir öğretim üyesi ve Bakanın uygun göreceği en fazla üç bakanlık personelinden oluşacak.

Yönetmelikte ayrıca çalışma grupları ve komisyonlar oluşturulacağı, alınan kararların 6 ay içinde bakanlık tarafından ilgili kişi ve kurumlara gönderileceği belirtiliyor.

‘Hiç kimse itiraz edemez, ama…’

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, yönetmelikte belirtilen hedeflere, hiç bir kesimden hiç kimsenin itiraz edemeyeceğini, maddelerin “çok güzel” yazıldığını söyledi. Yönetmelikteki en önemli noktanın, Şura’nın bir istişare organı olacağı saptaması olduğunu kaydeden Atalık, “Aslında bir danışma organı olması iyi bir şey. Devlet, tarım politikasını oluştururken toplumun tüm kesimlerine ve ilgili örgütlenmelere danışacakmış gibi görünüyor” dedikten sonra endişelerini sıraladı:

“5 Ekim 2004’te de bir yönetmelik yayımlandı. Ondan önce de 1992’de. Bu son yönetmelikle diğerlerinin varlığı ortadan kaldırılmış oldu. Belki öncesi de vardır. Mesele şu ki, 2004’ten bu yana 3.4 milyon hektar alanı çiftçi terketmiş. Bu, Belçika’nın yüzölçümünden daha büyük bir alan. Hollanda’nın toplam yüzölçümü 4 milyon hektar. Bizim çiftçimiz 3.4 milyon hektar tarım arazisini ekmekten vazgeçmiş. Bu, kazanamıyor ve alanı hızla terk ediyor anlamına gelir.”

2004’te oluşturulan Tarım Şurası ve ona dayanarak oluşturulan organların konuyla ilgili sivil toplum temsilcileri ve uzmanların önerilerini dikkate almadığını kaydeden Atalık, “Bu da ya seçilen sivil toplum örgütlerinin kendi çıkarlarını düşündüğü ya da halkı düşünerek sunulan öneriler hükümet tarafından dikkate alınmadığını gösteriyor” diye konuştu.

Tarıma verilen destek binde 38’e düştü

Atalık, Türkiye’nin tarım ithalatçısı bir ülke haline geldiğini hatırlatarak şu tespitleri yaptı: “Bu ülkede 2006 yılında bir Tarım Kanunu çıkarıldı. Kanunda, tarıma verilecek destekler milli gelirin yüzde 1’inden az olamaz diye hüküm var. Ancak bugüne dek verilen destekler yüzde 1’in yanına bile yaklaşamadı, binde 4 ile binde 6 arasında kaldı. Son yıllarda da binde 38’e kadar düştü. Sadece kanun ve yönetmelik çıkarıp bunun gereğini yerine getirilmemesi, kanunların uygulanmaması halinde tablonun değişmesi mümkün değil.”

Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatçısı bir ülke haline geldiğini  sadece yönetmelik çıkarıp bunun gereğinin yerine getirilmemesi halinde tablonun değişmeyeceğini, Tarım ve Ormancılık Bakanı’nın Türkiye ithalatçı bir ülke konumuna geldi. Bu yönetmelikte aralarda yürütme kurulu , genel sekreterlik ; çalışma grupları falan çalışacak ve bakana bir takım önerilerde bulunacak. Bunları dikkate alıp almayacak olan bakanın kendisi. Ahmet Atalık yönetmelikte ilan edilen hedeflere itirazı olmayan ancak uygulamada müsteşar yardımcısını bakan yardımcısı yapmak dışında, ‘ortak akıl yürütme, uzmanlara danışma’ konularında yapılacakları dikkatle izleyeceklerini belirtti.

‘Çiftçisi mutsuzsa ülke de mutsuz olur’ 

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Atalık’ın Türkiye’nin tarım politikası ve çiftçilerin temel meseleleri ve bunlara ilişkin çözüm önerileri şöyle:

Kooperatif mühim: Çiftçimizin en büyük sorunu ürününü pazarlama noktasında emeğinin karşılığını alamamasıdır. Bu sorunu aşabilmek için de kooperatif çatı altında toplanması, kooperatiflerin etkin ve verimli çalıştırılması önemli. Çiftçi girdilerini topluca kooperatif vasıtasıyla temin etmeli, ürününü kooperatifi vasıtasıyla işleyerek doğrudan tüketiciye ulaştırabilmeli, aracıları mümkün olduğunca minimuma indirmelidir. Bu noktada tüketicilerin de kooperatif çatı altında örgütlenmeleri teşvik edilmelidir. Her iki kooperatif taleplerini karşılıklı görüşerek üretim planlaması yapılmalı, çiftçi hazır pazara üretirken tüketici de ürünü kaçtan alacağını bilerek her iki tarafın da memnuniyeti sağlanmalıdır.

Tarımsal destek: Tarımsal destekler kooperatifler üzerinden çiftçi ile buluşturulmalı; üretime yönelik kurgulanmalıdır. 2006’da çıkarılan Tarım Kanunu ile tarıma verilecek desteklerin milli gelirin yüzde 1’inden daha az olamayacağı hükme bağlanmıştır. Ancak bu hükmün uygulanmaya başladığı 2007 yılından bu yana destekler yüzde 0,4-0,6 aralığında kalarak kanun hükmü hiçbir zaman uygulanmamıştır. Kanuna göre 2019 yılı için bütçede tarıma ayrılması gereken bütçe 44 milyar TL olması gerekirken ayrılan kaynak 16 milyar TL’dir. Destekleme konusunda öncelikle kanun hükümleri uygulanmalıdır. AB bütçesinin yüzde 45’ini tarımsal desteklere ayırırken bizde bu oran yüzde 1,8’dir.

Tarımsal KİT’ler: AB’de tarımın 27 ana üretim dalı için müdahale kurumları mevcuttur. Bunun bizdeki karşılığı olan tarımsal KİT’ler 1990’ların başından itibaren özelleştirilmeye, işlevsizleştirilmeye başlamış ve bu noktadan itibaren tarımımız gerilemeye başlamıştır. Üretime olumsuz yansıyan politikalardan vazgeçilmeli, ihtiyaç duyulan her alanda KİT’ler yeniden tesis edilmelidir.

Üretim maliyetleri: Çiftçimizin üretim maliyetleri yüksektir. Tarımın önemli girdileri mazotta tamamıyla, gübre ve tarım ilacında yüzde 90 oranında, sera tohumlarında da yüzde 40 civarında yurt dışına bağımlıyız. TL’nin döviz kuru karşısında değer kaybetmesi üretim maliyetlerini hızla arttırırken, çiftçinin satış fiyatı sürekli baskılanmakta, çiftçi emeğinin karşılığını alamamaktadır. Son 16 yılda çiftçinin ekmekten vazgeçtiği tarım arazisi miktarı 3,4 milyon hektara ulaşmıştır. Tarımsal girdilerin imkanlar ölçüsünde ülke içinde üretilmesine önem verilmeli ve maliyetleri aşağı çekmek amacıyla girdiler yeterince desteklenmelidir.

Kendine yeterli tarım: Tarımını destekleyen ülkelerden daha ucuza yapılan ithalat karşısında üretim maliyeti yüksek olan ve ürününü maliyetine bile satmakta zorlanan çiftçi üretimden daha hızlı kopmaktadır. Coğrafyamızda yetiştirme olanağımız olan ürünlerde kendimize yeterlilik düzeyde üretim hedeflenmelidir. 2018 yılında bitkisel üretime ve hayvancılığa 14,5 milyar TL verilirken sadece buğday, mısır, ayçiçeği, soya, pamuk, canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına ödenen dövizin TL karşılığı 29 milyar TL’dir. Ne yazık ki döviz kaynaklarımız üretime yönlendirilmek yerine ithalat yaptığımız ülkelerin halklarının refahına sunulmaktadır.

Altyapı eksikliği giderilmeli: Arazi toplulaştırma ve sulama gibi ekonomi, verim ve kaliteye doğrudan etki eden tarımsal altyapı eksikleri hızla giderilmelidir.

Köyler mahalle olunca:  2012 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası ile ülkemizdeki köy sayısı bir anda yarı yarıya azalmış, kırsal alanımız da aynı şekilde küçülmüştür. Oysa AB’nin yüzde 80’i kırsal alanlardan oluşmaktadır. Bu; tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını ve çiftçilerin tarımsal üretimi hızla terk etmelerine yol açan bir olumsuzluktur. Köyde yaşarken birden mahallede oturmaya başlayan ve kentliler gibi vergi ödemeye başlayan çiftçinin üretimini sürdürmesi mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki, emeğinin karşılığını alamayan, mutsuz ve umutsuz bir hayat süren çiftçinin kaliteli ve sağlıklı ürün yetiştirmesi mümkün değildir.

You may also like

Comments

Comments are closed.